Hemen, derhal, şimdi olsun o TÜRKİYE İTTİFAKI!
Bir şey itiraf edeyim mi size…
Bunca yıllık gazeteciyim ve köşe yazarıyım… Kaç bin kez oturmuşumdur kim bilir şu bilgisayarımın başına... Ve kim bilir kaç bin defa yazı yazmışımdır… Ama inanın ilk defa, ilk kez bu kadar gergin ve korkuyla başlıyorum bir yazıya…
O kadar kılı kırk yardım ki dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırı ve sonrası yaşananlarla ilgili neler yazmam gerektiği konusunda…
İnanın karnıma sancılar girdi.
Neden?
Ee çünkü kamu vicdanının şahsıma yüklediği bir sorumluluk var.
Ve ben dün yaşanan olaylarla ilgili ne yazacaksam, nasıl bir görüş ortaya koyacaksam o sorumluluk bilincinde kaleme almalıyım.
Öyle bir badire atlattık ki dün ülke olarak… Benim ya da başka bir yazarın, gazetecinin o olay üzerine yanlış bir şeyler yazma veyahut da yanlış anlaşılmaya meyledecek ifadeler kullanma lüksü yok artık!
Sadede gelirsek…
Önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na, sonra da tüm Türkiye’ye büyük geçmiş olsun diliyorum.
Umarım bir daha tekrarı olmaz ama galiba bunun olmaması için başta siyasetçiler olmak üzere biz gazeteciler ve kendisini kanaat önderi sayan herkesin kullandığı dile, sergilediği duruşa çok özen göstermesi, çok dikkat etmesi gerekiyor.
Dün bir kez daha anlaşılmıştır ki; Toplumun sinir uçları çok açık ve hiç kimsenin popülizm ya da politika uğruna bu sinir uçlarıyla oynamaya hakkı yok!
Biliyoruz ki, bu ülke daha önceleri de kaos ve gerilim yüklü olaylar yaşadı.
Bir yığın örnek verilebilir bu tür olaylara ama sonunda hep sağduyumuzun galip geldiği de bir gerçektir.
Öyle bir gene sahip ki bu topraklar… Ve bu toprakların sahibi olan bizler…
İçerde ya da dışarda… Kim oldukları, nereye hizmet ettikleri mühim değil. Ne yapsalar da, ne kadar çabalasalar da aramıza asla nifak sokmayı başaramadılar.
Asla izin vermedik bizleri ayrıştırmalarına, kamplaştırmalarına, bizleri birbirimize kırdırmalarına…
15 Temmuz gecesi de yaşanan o alçak darbe girişimi de sahip olduğumuz bu sağlam genlerin sayesinde alt edilmiş alçak bir darbe girişimidir.
Öyle bir kumaşa sahibiz ki biz millet olarak… O gece, o alçaklığı sağcı, solcu, Türk, Kürt, Alevi, Sünni demeden… Hiçbir siyasi fark gözetmeden… Birbirimize deliler gibi kenetlenerek def ettik o belayı ülkenin başından.
Ancak dün Ankara’da yaşanan…
Çubuk’taki o şehit cenazesinde olan bitenler bambaşka bir şeydi değerli okurlarım.
Sahip olduğumuz o sağlam genlere, birliğimize, kardeşliğimize, bütünlüğümüze, bize, bu ülkeye, bu topraklara yakışmayan korkunç bir sahneydi.
Bakın… Protesto elbette ki anayasal bir haktır.
Dolayısıyla CHP liderinin protesto edilmesi de gayet normal ve doğaldır.
Ancak bu hakkın kullanılacağı yer bir şehit cenazesi de değildir.
Siyaset ne derse desin… Siyasiler ne yaparsa yapsın… Şehitlerimizi bu toprağın gelenek ve göreneklerine ve İslamiyet’in felsefesine uygun bir biçimde uğurlamak bizim için bir mecburiyettir.
Ayrıca kaldı ki dün Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan protesto falan değil, açık açık bir linç girişimidir!
Sizi bilmem ama ben gerçekten bu ülkenin bir yurttaşı olarak yaşananlardan hem çok üzüldüm hem de çok ürktüm!
Hele hele Kılıçdaroğlu’nun kendisine tekme tokat saldıranlardan korunmak amacıyla bir eve sığındığı o anlar ve aklı biraz başında olan her insana “Orta Çağ da mıyız?” dedirten o görüntüler...
Bilmiyorum izlediniz mi?
Duydunuz mu yüzlerce insan Kılıçdaroğlu’nun sığındığı o evin etrafında öfkeyle toplaşmışken, güvenlik güçlerine rağmen evin içine girmeye ve ellerine geçirdikleri taşları fırlatırken bir kadının; “Yakın o evi! Yakın!!!” diye çığlık çığlığa bağırışlarını…
İnanılır gibi değildi.
O kadar şükrettim ki o anda Kılıçdaroğlu’nun yalnız olmadığına. O kadar teşekkür ettim ki Allah’a o anda onun dışında devlet erkanından da birilerinin olmuş olmasına.
“Korudu resmen bu ülkeyi bir kez daha!” dedim kendi kendime.
Çünkü eğer başta Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar olmak üzere, diğer siyasiler olmasaydı o anda büyük bir ihtimalle güvenlik de çok üst düzeyde olmayacaktı ve olayın seyri de başka türlü gelişecek ve başka türlü son bulacaktı.
Sözün özü…
Tekrar geçmiş olsun ülkeme ama bitirmeden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın;
“Siyaset milletin maslahatını kendi menfaatinin önüne koymayı gerektirir. Türkiye’nin bekası vatandaşlarımızın birlik ve beraberliği her türlü politik hesabın üstündedir. Seçim tartışmalarını geride bırakarak ekonomik ve güvenlik başta olmak üzere asıl gündemimize odaklanmamız şarttır. Dönem kızgın demiri soğutma, musafahalaşma, kucaklaşma birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemidir… Ülkemizin bekasını ilgilendiren meselelerde siyasi görüş ayrılıklarımızı bir tarafa koyarak 82 milyon TÜRKİYE İTTİFAKI olarak hareket etmeliyiz!” konuşmasını hatırlatmak ve bir yurttaş olarak memleketin hayrına olacak TÜRKİYE İTTİFAKI siyasetinin biran evvel hayata geçirilmesini talep ettiğimi belirtmek istiyorum…