Velev ki Kılıçdaroğlu habersiz gitti!
Şu belli oldu ki; biz kızgın demiri soğutma işinde pek mahir bir toplum değilmişiz!
Meğer mahirliğimiz cayır cayır yanan o demirin kıyısına, köşesine, kenarına gazlı bez sarıp ateşi harlamaktaymış!
Değerli okurlarım…
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz Pazar günü CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na korkunç bir linç girişimi oldu ve kıl payı atlattığımız bu feci olay hâlâ gündemimizin ilk konusu…
Kamuoyu günlerdir söz konusu linç girişimini ve sonrasındaki gelişmeleri tartışıyor.
Ama ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti tarihine kara bir leke olarak yazılan bu olayla ilgili toplumsal uzlaşıyı sağlayabilecek en küçük olumlu bir adımı dahi atamıyoruz.
Aksine, arka arkaya olumsuz adımlar atarak maalesef utanç duyulacak bu anımızla ilgili sayfa sayısını çoğaltıyoruz.
ASLOLAN ADİL OLMAKTIR!
Şimdi…
Önce tam olarak ne demek istediğimi anlatmak adına şahsımla ilgili mühim bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Bir kere hiç kimse beni o’cu, şu’cu, bu’cu olarak görmesin ve bu yazıyı da beni bir yerlere yaftalayarak okumasın!
Çünkü evet benim bir dünya görüşüm ve bu dünya görüşüme paralel olarak bir siyasi anlayışım var ama…
Bu anlayışım, bana emanet edilmiş bu kaleme olan sorumluluğun asla önünde değildir, olmadı, olamaz da!
Çok net söylüyorum; Benim için aslolan adaletli olmaktır!
Mesele, kim olursa olsun, kimden gelirse gelsin yanlışa ortak olmamak, yanlışa yanlış diyebilmektir...
Ve kim olursa olsun, kimden, nereden gelirse gelsin doğruya da, “İşte bu doğru!” deyip takdir etmektir.
Bu köşeyi takip edenler bilir.
Bu kalem, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun politikalarını beğenmediği, yanlış ve anlamsız bulduğu zamanlarda çok acımasızca eleştirmiş bir kalemdir.
Bugün de eğer konu Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel politikaları ve partisini yönetim biçimi filan olsa… Kimsenin şüphesi olmasın, ardını arkasını düşünmeden, yalpalamadan yine kendi siyasi bakış açımla aynı sertlikte aynı eleştirileri yaparım.
Ancak şu an konumuz ne Kılıçdaroğlu’nun politikaları ne de onun partisinin yönetimi ile alakalı mevzular.
BU İNSANLAR NASIL BU HALE GELDİ?
Konu milyonlarca insanın gözleri önünde… Üstelik de devletin en üst düzey temsilcilerinin de olduğu bir ortamda… Bu ülkenin ana muhalefet liderinin ancak Orta Çağ’da olabileceği tasavvur edilecek bir biçimde, binlerce insan tarafından linç edilmeye kalkışılması çabasıdır.
Bizim, hepimizin yani bu ülkenin bu konuyla alakalı konuşması, tartışması gereken de sadece ve sadece budur.
Sormamız, sorgulamamız gereken; o insanların neden o denli öfkeye sahip olduğu… Ve herkesin gözleri önünde ülkenin ana muhalefet liderini öldürmeye teşebbüs edecek kadar neden gözlerinin o denli karardığı, döndüğüdür.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun oraya haberli mi habersiz mi geldiği veyahut da niye geldiği ise sadece teferruattır.
Çünkü velev ki habersiz gelmiş olsun CHP lideri.
Diyelim ki öyle!
Peki, bu durum oradaki insanların birer caniye dönüşmüş olma durumunu değiştirir mi?
O öfkeli binler… Başka bir toplantı için, başka bir yerde toplanmış olsalardı… Ve diyelim Kemal Kılıçdaroğlu da tesadüfen o toplantının içine düşmüş olsaydı…
Araya kaçmış bir iki provokatörün kışkırtmasıyla galeyana gelip yine aynı ruh haline bürünmeyecekler miydi?
O nedenle diyorum ki… Bu olayda sadece şu soruyu soralım lütfen: “Nasıl geldi bu insanlar bu noktaya?”
Hangi sebepler, hangi atmosfer bu insanların böyle çağ dışı, iğrenç bir ruh haline bürünmesine sebep oldu?
ÇÖZÜM SÜRECİ DÖNEMİNDE DE AYNI ÖFKE AK PARTİ’YE İDİ
Yüzde yüz eminim ki… Bazılarınız bu ifadem üzerine, PKK terörü nedeniyle kurban verdiğimiz şehitlerimiz hususunu önüme koyacak.
Büyük bir ihtimalle, 31 Mart seçimlerinde özellikle metropollerdeki HDP’li seçmenin, CHP’li daha doğrusu Millet İttifakı adaylarından yana tercih kullanmış olmasının CHP’nin PKK terörünü desteklediğini iddia eden yorumlar yapacak ve “HDP ile sandıkta ittifak yaptığı ayan beyan ortada olan bir partinin genel başkanının ne işi vardı şehit cenazesinde?” diyecek.
Ben de bunu diyenlere o zaman geçmişi… AK Parti’nin bütün tepkileri, riskleri göze alarak ülkede tam barış, birlik, kardeşlik adına başlattığı ve benim de başından sonuna kadar kalemimle, yüreğimle desteklediğim “Çözüm Süreci” dönemini hatırlatmak durumunda kalırım.
Biliyor musunuz değerli okurlarım? Sırf adil ve doğru ve demokratik bulduğumdan dolayı AK Parti’ye destek verdiğim için, o gün çözümün karşısında olan tüm siyasiler ve muhalif seçmen tarafından olmadık hakaretlere, saldırılara, horlama ve aşağılamalara maruz kalmıştı şahsım.
Hele hele meydana gelen her terör olayı sonrası…
Sanki verdiğimiz şehitlerin sorumlusu başlatılan Çözüm Süreci Projesi ve mimarı olan AK Parti, lideri Erdoğan ve kurmayları ve de destekçisi olan biz gazeteciler, yazarlarmışız gibi hainlikle, kahpelikle, alçaklıkla itham ediliyorduk.
Soruyorum: “Alçaklık barış istemek miydi?”
HDP’NİN YAPAMADIĞINDAN SEÇMENİ NEDEN SORUMLU OLSUN?
Sözün özüne gelirsek…
Net söylüyorum… Hem de çok net!
Eskiden beri var olan ve devam etmekte de olan PKK terörünün sorumlusu 31 Mart’ta kendi partisi aday çıkartmadı diye özellikle büyükşehirlerde tercihini Millet İttifakı adaylarından yana yapan ne HDP sempatizanı seçmenidir ne de CHP’dir!
Ben de, HDP’nin PKK terör örgütü ile aralarına kesin ve keskin bir mesafe koyamadıkları için yanlış yaptıklarını düşünüyorum. Ve ben de bunu yapmadıkları takdirde asla bir Türkiye partisi olamayacaklarını söylüyorum.
Ancak…
HDP’yi yönetenlerin bu yanlış politikası, PKK ile aralarına derin bir sınır çekme konusundaki korkaklıklarının sorumlusu 6 milyona yakın sayıda olan HDP seçmeni midir?
Onların ne günahı, ne kabahati var bu konuda?
Ve bu ülkenin vatandaşı olan o seçmen belediye başkanlıklarında Millet İttifakı yönünde tercihini kullandı diye neden CHP, PKK işbirlikçisi, terör destekçisi olmakla itham ediliyor?
Hani dedim ya, mesele taraf olmak değil; mesele adil olmaktır!
İşte… Bugün olsa aynı şekilde aynı yüreklikle destek vereceğim o “Çözüm Süreci’nin” mimarlarına o dönem haksızlık yapıldığında nasıl ki; “Haksızsınız!” diyerek tüm yüreğimle karşı çıktı isem…
Aynı şeyi şimdi de yapıyorum!
Neden?
Çünkü ben ülkemi gerçekten çok seviyorum… Ve istiyorum ki, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, ateist, dinsiz… Anadolu’yu Anadolu yapan bizler, tüm farklılıklarımızı kabul edip, saygı gösterip, bir arada, barış içerisinde, huzurla yaşayalım bu topraklarda…