Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yiğit Aksakoğlu…

        Mutlaka duydunuz bu ismi. Mutlaka onu gündeme taşıyan tutukluluğu ile ilgili yazılanlardan, anlatılanlardan haberdarsınızdır ama…

        Ben yine de kısa bir özet geçeyim hikayesini…

        Hak temelli çalışan bir sivil toplum profesyoneli Yiğit Aksakoğlu.

        Üniversite öğrenciliği sırasında katıldığı AEGEE (Avrupa Öğrencileri Genel Forumu) bünyesinde Avrupa bütünleşmesi, gençlik katılımı ve iyi yönetişim alanlarında çalışmalara katılarak başlamış aktivist kimliği…

        2011’den bu yana ülkenin her yanında saygın yerel STK’lar ve belediyelerle işbirliği içerisinde, 0-3 yaş erken çocukluk döneminde beyin gelişimi, anne esenliği ve çocuğun kent ile ilişkisi üzerine çalışmalar yürüten Hollanda merkezli Bernard Van Leer adlı vakfa danışmanlık yapmış ve hâlihazırda da aynı vakfın Türkiye temsilciliği görevini yürütmekte…

        Evli ve 2 çocuk babası Aksakoğlu’nu Silivri Cezaevi’ne gönderen sebep ise Gezi olayları…

        2013’teki Gezi protestolarını yönlendirmek, yaymaya çalışmak suretiyle hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye çalışmakla suçlanıyor ve ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor…

        MUAMMER AKKAŞ DENİLEN O FETÖ’CÜNÜN İPİYLE KUYUYA MI İNİLİR?

        Yazıyı yazmadan önce hikayesini epeyce bir irdeledim.

        Ve o irdeleme sırasında Yiğit Akasakoğlu’nun da aralarında olduğu Gezi olayları ile ilgili soruşturmayı ilk açan savcının firari FETÖ’cü Muammer Akkaş olduğunu görünce de tabii şoka girdim!

        Siz bu Akkaş’ın adını 17/25 Aralık sürecindeki darbe girişiminden bilirsiniz ama ben onu çok daha önceden bilirim.

        Sabah gazetesinde yazarken… 2012 yılında…

        Şu, tarihe 7 Şubat MİT Krizi olarak geçen olay var ya!

        Hani MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın üzerinden dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve kabinesini; “vatan hainliği” ile suçlayıp alaşağı etme operasyonu…

        İşte o operasyon öncesi ve sonrası yazdığım yazılar, mensubu olduğu FETÖ'nün lideri ve avanesini pek bir rahatsız ettiği için… Hakkımda “Devletin gizli bilgi ve belgelerini deşifre ediyor” diyerek abuk bir soruşturma açmıştı beyefendi!

        Ve henüz o dönemde yargıda muktedir olan Akkaş’ın bu abukluğu sadece beni değil, Sabah gazetesinin en tepesindeki insanı ve hatta Tayyip Erdoğan ve çevresini bile hayrete düşürmüştü, ne niyetle bunu yaptığı anlaşılmamıştı.

        Çünkü ben yazılarımda bilakis MİT üzerinden çekilen operasyonun pisliğini, derinliğini deşifre ediyor ve onun dediğinin aksine devletin gizlilik ilkesine filan sahip çıkıyordum.

        Tabii ilk gün anlaşılmayan bu soruşturmanın nedeni eski adıyla DGM olan binaya, beyefendinin odasına gidince anlaşıldı.

        Meğer bu konudaki yazılarımı kesmem konusunda kulağımı çekmeye çağırmış beni!

        O dönem o kadar güçlü, küstah ve fütursuzlardı ki FETÖ'nün yargıdaki elemanları..

        Düşünün yanımda avukatım Gökçe Kılıç Gülsaran olduğu halde; “Bu konulara burnunu daha fazla sokma! Sokmaya devam edersen bedeli ağır olur” mealinde ifadelerle alenen beni tehdit etmişti.

        Arşive gidip baktığınızda bu konuyla alakalı tehdit edilmemin hemen akabinde başlattığım yazılarımı okuyabilirsiniz.

        Hülasa… Gördüm ki Yiğit Aksakoğlu’nun bugün tutuklu olması için düğmeye ilk basan savcı da işte o vatan hainiymiş.

        Bir kere benim nazarımda bu başlı başına bir soru işareti!

        Çünkü Yiğit Aksakoğlu değil, her kim o dönemlerde görevde olan FETÖ’cü savcıların başlattığı soruşturmalar neticesinde tutuklanmış veya yargıda devam eden bir davası var ise ben o davaya asla iyi niyetle bakamam.

        SUÇLAMALARA GÖSTERİLEN DELİLLER DELİL Mİ BİLEMEDİM!

        Gelelim şimdi Aksakoğlu iddianamesi ile diğer şüphe uyandıran mevzulara…

        Bir kere hakkında son derece ciddi ve önemli bir suçlama yapılıyor.

        Gezi olaylarının devamını sağlamak ve derinleştirmekle ilgili faaliyetler yürütmek, Gezi’yi organize etmekle suçlanıyor ve ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor.

        Ancak iddianameye baktım… Ve de göremedim ben Yiğit Aksakoğlu’nun gerçekten böyle bir suç işlemiş olabileceğine dair herhangi bir şey.

        Konuyu tarafıma ileten yakını, Aksakoğlu ile ilgili iddianameyi inceleyen hukukçuların sunulan olaylar ve deliller arasında kesinlikle bir “illiyet bağı” kuramadığını söylüyor.

        Hukukçu değilim ama zaten bunun böyle olup olmadığını anlamak için hukukçu olmaya da gerek yok.

        Nihayetinde okuduğunuzda anlıyorsunuz zaten belli olaylar ve belli deliller sunulduğunu ancak aradaki nedensellik bağı kurulamadığı için; “Şu delilin şunu amaçladığı anlaşılmaktadır” denerek, takdire, yoruma bırakıldığını…

        Bildiğim kadarıyla Ceza Hukuku’nda delillerin somut ve suçun kasti olması gerekir. Yani delillerle suç arasında bir illiyet bağı yüzde yüz bulunmak zorundadır.

        Yoruma, takdire falan bırakılamaz bu iddialar…

        Daha doğru anlatmam açısından bir örnek vereyim…

        Mesela Yiğit Aksakoğlu’na atfedilen suça delil olarak, bir diğer sanık olan H. G. ile “Diyalog ve Uzlaşma Merkezi” adlı bir derneği kurmaları gösteriliyor.

        Benim bildiğim kadarıyla dernek kurmak kanunla belirlenen, kayıt altına alınan, hukuki bir süreçtir. Yasal bir faaliyettir yani. Kurulmuşsa da yasalar uygun dediği için kurulmuştur.

        Aksakoğlu’nun söz konusu derneğin kuruluşunda yer almasının nasıl bir suça delil oluşturduğunu çözemedim.

        MAROVİÇ ARANMAMIŞ, ÇAĞRILMAMIŞ, GELEMEMİŞ AMA…

        İddianamede ileri sürülen bir diğer delil de, Yiğit Aksakoğlu’nun Sırbistan’da 1998-2004 yılları arasında faaliyet gösteren bir gençlik sokak hareketi olan OTPOR’un lideri Ivan Maroviç’i Türkiye’ye davet ettiği suçlaması ile ilgili.

        Bilindiği gibi o OTPOR sokak hareketlerinin sonunda, Türkiye kamuoyunda “Sırp kasabı” olarak bilinen Slobodan Miloseviç istifa etmişti.

        Ama sonradan örgütün dağıldığı biliniyor. Adı Gezi olaylarına iliştirilen hareketin lideri Maroviç, 2014 yılında BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamada örgütün 10 yıldır olmadığını ve adının Gezi olayları ile anılmasına çok şaşırdığını, Gezi protestocularıyla hiç temas etmediklerini söylemişti.

        Neyse… Bilmiyorum hangi toplantıda… Yiğit Aksakoğlu’ndan, “Çözüm ve şiddet” konulu bir ders vermesi için isim önerisi isteniyor.

        O da Maroviç’i öneriyor ancak;“CIA falan olabilir” diye de endişesini dile getiriyor.

        Ve komediye bakın… Ne söz konusu ders yapılıyor ne de Maroviç’le temas kuruluyor ama Gezi olaylarının devamı için “Maroviç Gezi Parkı protestoları için davet edilmişti” denilip buradan OTPOR’a benzeri hareketleri Türkiye’de organize etmekle suçlanıyor Aksakoğlu.

        Bir diğer suçlama da Aksakoğlu’nun eğitim verdiği veya eğitim vermek için görüştüğü STK’lar arasında Alevi ve gayrimüslimlerin olması…

        Düşünün adam akademisyen… Profesyonel bir aktivist. Ömrünü STK’larla çalışmaya adamış… Ve bu pozisyondaki adamın diğer Alevi veya gayrimüslim STK’larla görüşmesi, ortak çalışmalar yapmasından daha doğal bir şey olmaz ama gelin görün ki bu çalışmalar delil olarak sunulmuş iddianamede.

        Neyse… Yazmaya devam etsem Aksakoğlu ile ilgili suçlamaları ve iddianamede bu suçlamalara dair sunulan delil ve belgeleri…

        Bu iş yazı dizisine döner.

        Son sözümü söyleyip bitirmek istiyorum yazımı.

        Hz. Ali demişti ki; "Bir haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!”

        Bu konu, ilgilenmem için tarafıma iletildiğinde dilsiz şeytan olmak istemedim.

        Bizzat okudum Yiğit Aksakoğlu ile ilgili tüm suçlamaları ve hakkındaki iddianameyi…

        Ve gördüm ki adamcağıza bariz haksızlık yapılıyor!

        Hayatı boyunca şiddetsiz eylemi savunmuş… Herhangi bir silahlı terör örgütüyle en ufacık bağı bulanamamış bir insanı FETÖ’cü olduğu ayan beyan belli olan bir savcının başlattığı soruşturmayla cezaevinde tutmaya devam etmek hakikaten vicdan sahibi olanların vicdanlarını sızlatıyor.

        Haftaya duruşması var… Umarım yargı adaletli bir karar verir ve iki küçücük çocuğu, gencecik bir eşi olan Yiğit Aksakoğlu’nu tahliye eder ve vicdanları sızlatan bu tutukluluğun ortadan kalkmasına vesile olur.

        REKLAM

        ***

        Yorumum yarına

        Tahmin ediyorum ki yarın (bugün) köşelerin birçoğunda dün geceki programa dair yorumlar olacak.

        Ben hakkımı yarına sakladım.

        Zira şu anda okuduğunuz yazımı zaten program başlamadan çok evvel yazmaktayım.

        Birkaç saat sonra başlayacak o büyük düelloyu izlemek üzere Habertürk TV’nin karşısına geçeceğim ve hiçbir şey düşünmeden pür dikkat izleyeceğim programı ve yorumları da öyle paylaşacağım.

        Anlaştık mı?

        Diğer Yazılar