Atilla'yı Zarrab ile eş tutanlar büyük günah işliyor!
Dile kolay… Tam 28 ay…
Yani yaklaşık 2.5 yıl!
Hem de yok yere! Hiçbir suçu olmadığı halde.
Hülasa...Söz konusu soruşturmada en masum, en günahsız olmasına rağmen yaban ellerin hapishanelerinde tutuklu yatarak büyük bedel ödedi Hakan Atilla.
Ve nihayet geçen hafta içi tahliye edildiği Amerika’dan çıkış yaparak dün ülkesine dönüş yaptı.
Mutlaka kendisi de vakti geldiğinde anlatacaktır neleri ve neden yaşadığını…
Ama şunu belirtmeden geçemeyeceğim...Hakikaten büyük bir badire atlattı Hakan Atilla.
Sonuç bugünkünden çok başka şekilde de cereyan edebilirdi.
Vahim olabilirdi yani.
Ki Hakan Bey 23 Mart 2017 tarihinde New York JFK Havalimanı’nda gözaltına alınıp yargılama süreci başladığında da hakkında söylenenler, iddia edilenler de hep o yöndeydi.
O dönemi hatırlayanlar bilir…
Soruşturmayı başlatan savcı, Atilla’yı, Reza Zarrab denilen müptezel rüşvetçi ile birlikte İran’a yönelik ABD yaptırımlarını delmesine yardımcı olmakla suçluyordu. FBI raporlarına göre Atilla “insani yardım” ve “yiyecek” adı altında, sahte belgelerle İran’a ambargoyu delmişti ve bu yolla da çok büyük kara paraların aklanmasında rol oynamıştı.
Amerikan yargısının katı ve asla esnetilemeyen kanunlarının bilincinde olanlar hep Atilla’nın geleceğinin çok büyük risk altında olduğunu, çok uzun yıllar cezaevinde hatta müebbete bile mahkum edilme olasılığını öne sürüyordu.
Neyse ki olmadı…
Çok şükür Hakan Bey’le ilgili korkulan son yaşanmadı ve sağ salim dün ülkesine dönüş yaptı.
Bu arada Atilla’nın dün ülkeye dönüş anları… Ailesiyle, sevenleriyle ve Bakan Berat Albayrak’la buluşma dakikaları anbean televizyonlardan canlı yayınlarla aktarılırken sosyal medyada bazı gerzeklerin bu karşılama merasimi ile dalga geçtiklerini, alay ettiklerini, küçümsediklerini gördüm.
Ve çok üzüldüm.
Şimdi izninizle… Atilla’nın 28 ay boyunca Amerika’da tutuklu bulunmasının nedenlerini tam kavrayamayan ve onun yaşadıklarını Reza Zarrab denilen üçkağıtçı ile eşit tutanlara seslenmek istiyorum.
“Evet. Zarrab denilen o müptezel bu ülkede o kara parasını aklarken rüşvetleri ile birçok kişiyi ihya etti bu bir gerçek!
Ancak Zarrab ile ilgili iddiaları daha ilk an itibarı ile takibe almış ve sonuna değin gelişmeleri izlemiş ve kimin ne halt yediğini, kimin ne fırıldaklar çevirdiğini görmüş ve bunları da vakitlice köşesinde dile getirmiş bir gazeteci olarak söylüyorum…
Zarrab’tan çok rüşvet alan oldu ama Hakan Bey asla bunlardan biri değildi.
O ne yaptı ise bağlı olduğu, genel müdür yardımcısı olduğu bu devletin bankası olan Halkbank için yaptı.
Tek masum olan oydu o soruşturmada ama ne gariptir ki en büyük bedeli de o ödedi.
Türkiye de sağa sola dağıttığı rüşvetlerle zenginleşip, kendini ve 7 sülalesini ihya eden Zarrab dahi Amerikan Yargısı ve istihbaratıyla anlaşıp Türkiye’ye ihanet ettiği halde… Hakan Bey kişisel en ufacık bir çıkarı olmadığı halde olağanüstü, onurlu bir duruş sergiledi.
O nedenle dünkü o coşkulu karşılamayı da… Köşelerden övgüyü de… Kahramanca alkışlanmayı da yerden göğe kadar hak eden bir isimdir.
Kendisine ve ailesine geçmiş olsun diyor ve Amerikan Yargısı karşısında ödün vermeden, ülkesini satmadan, ihanet etmeden sergilediği duruştan dolayı da kutluyorum kendisini…
Hoş geldiniz Atilla Bey…
***
Acı kayısı çekirdeği bir mucize mi?
Geçen gün Twiter’da bir takipçim; “Sürekli memleketin Malatya ile ilgili bir şeyler yazmak zorunda mısın? Sürekli Malatya’dan bahsetmek zorunda mısın!” diyerek atar yapıyordu bendenize.
İşte bu yazıyı ona ve onun gibi düşünenlere ithaf ediyorum.
Lütfen iyi okusunlar. Çünkü yine bir Malatya yazısı huzurlarında.
Ama bu defa gerçekten çok ciddi ve kritik bir ayrıntıyı paylaşıyorum.
Acı Kayısı Çekirdeğinin mucizesini…
Geçtiğimiz yıl, Malatya’nın tek ve köklü üniversitesi olan İnönü Üniversitesi’nden ayrılarak kurulan Turgut Özal Üniversitesi’nden bu konuda müthiş bir çalışma yapılmış.
Ben de Rektör Aysun Bay Karabulut’un öncülüğünde geçtiğimiz hafta sonu gerçekleşen bir toplantıda haberdar oldum.
Çocukluğumda büyüklerimden acı kayısı çekirdeğinin şifalı bir şey olduğunu duyardım hep. Hatta kayısıyı yedikten sonra çekirdeğini mutlaka bir kenara koymamız konusunda da sıkı sıkı tembih edilirdik. O tembihi öyle bir terbiye almışız ki, hala bugün bile o çekirdeği muhafaza etmek için bir kenara koyma alışkanlığımı devam ettiriyorum.
Ancak neye yalan söyleyeyim… Bu şifa işinin kulaktan dolma efsanelerden biri olduğunu düşünürdüm. Hatta denilirdi ki bize; “Bir nevi antibiyotik gibi bir şeydir acı çekirdek. O yüzden çok da yemeyin. Zararı dokunur!”
O nedenle yerken aşırıya kaçmamaya da özen gösterirdim.
Tabii bunlar bana göre kocakarı lafları gibi geldirdi.
Meğer değilmiş…Ciddi ciddi acı kayısı çekirdeği şifa veren olağanüstü bir mucizeymiş.
Turgut Özal Üniversitesi Rektörü Aysun Hoca tarafından başlatılan ve sonlandırılan çalışmalar acı kayısı çekirdeğinin kanseri önleyici ve uzun dönemde tedavi edici etkilerinin olduğu kanıtlanmış.
Tarım Bakanlığından izni alınmış olan Probiyotik Katkılı Kayısı Ekstresi ile ilgili yayınlanmış birçok uluslararası bilimsel çalışmalar bulunmakta.
Bu arada çocukken büyüklerin; “Çok yemeyin zararı dokunur!” demeleri de boşa değilmiş.
Çünkü acı kayısı çekirdeği bir siyanür deposuymuş adeta.
İçerisindeki siyanür nedeniyle zehirli olmasına karşı, toz çalışması yapılmış doza göre ayarlama yapılıp siyanürsüzleştirilerek probiyotikle sindirimi kolaylaştırılarak ürüne dönüştürülmüş.
Yani Probiyotik Katkılı Kayısı Ekstresi, üretimi ve kullanımı tamamen bilimsel çalışmaların ışığında gerçekleşmiş.
Rektör Karabulut’un bizlere anlattığına göre “KANSER” üzerine etkileri konusunda şimdiden uluslararası bilim camiasında dikkat çekmeye başlamış bile. Hatta birçok uluslararası firma acı kayısı çekirdeği ürününü üretmek için ikili işbirliği tekliflerinde bile bulunuyormuş.
Bu arada tabii sordum Aysun Hoca’ya… Ellerinde bu iddialarını doğrulayacak bir bulgu olup olmadığını.
O da varmış tabii.
Böbrek tümörü vakası nedeniyle tedavi gören bir hastanın tümörünü yok etmek amaçlı olarak, 2011 yılında o dönem Türkiye’de bulunamadığından Almanya’dan acı kayısı çekirdeği ekstresi temin edilmiş.
Hasta doz miktarları ayarlanarak kullanmış acı kayısı çekirdeği ilacını ve şu anda da sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürüyormuş.
Bir vaka daha var.
2015 yılında meme kanseri olan bir kadın hastaya, kanser tedavisi sürecinde acı kayısı ekstresi kullanımını tavsiye edilmiş. Ancak o dönemde de acı kayısı ekstresi ülkemizde olmadığından yurt dışından tanesi yaklaşık 100 Euro olan 4 tane acı kayısı ekstresi getirilmiş ve o dönem yürümekte bile zorlanan, yaşam kalitesi düşen o hasta şu anda hayatına sağlıklı bir şekilde devam ediyormuş.
Uzattım konuyu biliyorum ama sebebi var.
Aysun Hocam çok genç ve heyecanlı bir bilim insanı.
Bu işe en ufacık bir çıkar gözetmeden gönül vermiş.
"Mucize” dediği bu inanılmaz ve Tarım Bakanlığı’ndan izni alınan Probiyotik Katkılı Kayısı Ekstresi’nin tüm haklarını da üniversitesinin vakfı olan MATÖV’e hibe etmiş.
Kayısı ağacının dibinde doğmuş ve 7/24 kayısı ile beslenmiş bir insan olarak ben çok inandırıcı buldum acı kayısı çekirdeği ile ilgili anlatılanları.
Diyeceğim şu ki; Bu bilimsel çalışma devlet olanakları ile mutlaka desteklenmeli.
Lafta kalmamalı ama bu destek.
Turgut Özal Üniversitesi bünyesinde bu konuda yapılan tüm çalışmalara en yüksek düzeyde katkı sunulmalı.
Belki de gerçekten de tüm dünyanın başına bela olan kanser illetinin tek çaresi bizim Malatya da ki acı kayısı çekirdeğindedir...
Olamaz mı?