Panik olmak da mı izne tabi?
Çok şükür can kaybına yol açmadı ama dün çok ciddi bir sarsıntı geçirdik İstanbullu olarak…
Hepimize geçmiş olsun…
Allah bir daha yaşatmasın diyorum ama biliyoruz ki yaşatacak!
Yaşayacağız ve eğer önlem alınmaz ise de ileride beklenen daha şiddetli depremler neticesinde çok büyük kayıplar vereceğiz.
Bu arada sizlere dünkü depremde yaşadıklarımı paylaşacağım.
Bir gece evvelinde meslekte büyüğüm de olan arkadaşımın yeni taşındığı Anadolu Hisarı’ndaki evine davetliydim.
Enfes bir akşam yemeği, kız kıza medya mahallesinden dedikodular, sohbet filan derken çok geç oldu tabii.
”Bu saatte yola çıkma, kal burada” deyince ben de hazır böyle mistik İstanbul boğazını yeşillikler arasından gören farklı bir atmosfere sahip evi bulmuşken atladım teklifin üzerine.
Kalınca sohbet devam etti.
Ve sabahladık.
Hal böyle olunca da uyanmamız da depremle oldu.
Ben en üst kattaki salonda kanepede yatıyordum.
Ev sahibi ise iki kat alttaki yatak odasında.
Öyle bir sarstı ki çığlık atarak kalktım yataktan ve ahşap merdivenin başına geldiğimde sarsıntı devam ettiği için de inemedim ve kendi kendime; “Deprem oluyor! Depremmmm!” diyerek bas bas bağırıyordum.
Esasında önceki yaşadığım depremlerden çok daha sarsıcı değildi bu son deprem.
En son Bodrum’u yaşamıştım iki yıl evvel.
Ama herhalde kaldığım evin 150 yıllık bir ev olduğunu biliyor olmamdan kaynaklı acayip panik oldum.
Sonradan başka insanlar da panikle sosyal medyada birtakım paylaşımlarda bulunmuş.
Bunlardan biri de 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde alttaki halatların koptuğu iddiası taşıyordu.
Açıkçası ben de o görüntüyü ilk gördüğümde öyle sandım.
Değilmiş tamam ama nihayetinde ortada bir komplo yok! Bir organizasyon yok! Vatandaş gördüğü görüntüden endişe duymuş ve bunu da sosyal medyada uyarı amacı ile kullanmış!
Bunu yaptı diye insanları densizlikle suçlamanın ne gereği var ki?
Ayrıca ne yapacaktı yani vatandaş… O şiddetli sarsıntının üzerine telefona sarılıp Karayolları Genel Müdürlüğü’nü arayıp, köprünün halatının kopup kopmadığını mı soracaktı!
Nihayetinde çoklu iletişimin gerektirdiği budur zaten!
Vatandaş panikle kaygısını paylaşır. Otoriteler de gerçekleri açıklar.
Benim de evin içinde yaşadıklarım o vatandaşın yaşadığından farklı değildi.
Öldüm korkudan ve panikten!
Ne yani depremde panik olmak için de izin mi alacağız!
Deprem anına dönersek…
Sarsıntı durdu ben aşağı kata inerken arkadaşım da gayet sakin bir halde yukarıya çıkıyordu.
Üzerimde pijamalar çıkışa doğru yönelirken o da; “Oh iyi oldu! Enerji boşaldı” diyordu diğer yandan da çaydanlığın altını yakmaya çalışıyordu.
Şaşırdım tabii o hallerine. Dedim ki; “Dışarı çıkmayalım mı?”
Genel olarak zaten çok soğukkanlıdır kendisi. Yine aynı şekilde; “Ne gerek var canım… Bu ev çok sağlam… Dışarıdan daha güvenli korkma… Sakin ol!” diye cevap verdi.
Tabii 150 yıl evvel temeli atılmış, dört cephesi ahşap evinin sağlam olduğuna nasıl bu kadar emin olabildiğini merak ettim.
Anlattı.
Evi satın aldığında harabeymiş. Dört duvar bile değilmiş.
Bir temel varmış ama o temeli de yıkıp, deprem yönetmeliğine göre yeniden inşa etmişler.
Yani esasında ev dış görüntüsü, imar planı ile eskisinin bire bir aynısı ama yıkık halde olduğu için temelinden çatısına kadar sıfırdan yenilenmiş.
Rahatlığı, sarsıntıdan korkmamasının bir nedeni buymuş ama esas nedeni evin zeminine olan güveninden.
Altı da kayalıkmış meğer.
Bunu da inşaata başladıklarında gözleriyle görmüş.
O an şu geldi aklıma.
Hani deniliyor ya; “Deprem öldürmez, bina öldürür!”
Elbette ki bu önemli bir kriter.
Ancak bence asıl kriter zemine uygun bina yapmaktır!
150 yıl evvel yaşayan insanlar ağaçtan evlerini kayalıkların üzerine yaparak depremden korunmuş ama siz aynı evleri eğer götürüp de dolgu zemin üzerine inşa ederseniz o binanın üzerinize çökmemesi diye bir olasılığı da ortadan kaldırmış olursunuz!
***
ABD Devleti FETÖ’ye ne zaman para aktarmaktan vazgeçecek?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul görüşmeleri için bulunduğu New York'ta Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) tarafından düzenlenen Türkiye Yatırım Konferansı’nda açıkladığı rakamlar çok önemli.
Lütfen bu rakamları bir kenara yazın!
Dedi ki Erdoğan; “Bu örgüt Amerika'da işlettiği yaklaşık 180 charter okulda vergi mükelleflerince ödenen 800 milyon doları yasa dışı faaliyetleri için kullanıyor!”
Neymiş?
Amerika kamu bütçesinden bir yılda 800 milyon dolar aktararak bu 180 okulu fonluyormuş.
Peki nedir bu charter okullar?
Kısaca özetleyeyim…
Bu okullar öğrencilere ücretsiz ve okulun tüm masrafları okulun bulunduğu bölgedeki eğitim ile ilgili birimin bütçesinden karşılanıyor.
Sistemleri otonom olan yani iç işlerinde bağımsız olan bu okullarda çalıştırılan öğretmenlerin kimler olacağı ve kriterleri okulun yönetim kurulu tarafından belirleniyor.
Ve FETÖ’nün ABD’de ki tüm okulları da bu tip okullardan yani charter.
Bu yüzden de Türkiye'den çok rahat öğretmen götürebiliyor ABD’ye.
Bu arada geçtiğimiz yıllarda FETÖ’nün New Jersey de açmak istedikleri okulun dilekçelerinde sahtekarlık yaptıkları yine Amerikalılar tarafından belirlendi.
Buna rağmen örgütün charter okullarını ABD'de devam ettirmesine göz yumuluyor ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi de bunlar Amerikan bütçesiyle ayakta tutuluyor.
Bu durumda insan ister istemez Amerika ile ikili ilişkilerimizi sorgulamak durumunda kalıyor.
Hedef ABD ile ticarette 100 milyar dolar!
İyi de bununla bizi kaç yıl daha oyalayacaklar?
Bizim meselemiz ABD ile ikili ticaret hacmimizi artırmak mı yoksa bu ülkenin dibini oymaya çalışan terör örgütü konusunda bizimle iş birliği yapması mı?
Bu arada ABD habire bize; “S-400'leri niye Rusya’dan alıyormuşuz?” sorusunu soruyor!
Alırız... Alabiliriz zira Rusya onların güven veremediği bu konuda acayip güven veriyor!
Dikkatlerini çekerim FETÖ’nün tehlikeli ve aşırılığa meyilli olduğunu anlayan ilk ülkelerden biridir Rusya.
2000'li yılların başlarında Rus mahkemelerinin kararıyla FETÖ’nün tüm okulları kapatıldı.
Ve sonrasında da başkan olan Vladimir Putin önceki yönetimin tavrını aynı şekilde devam ettirdi ve FETÖ’nün okul açmasına asla izin vermedi.
Gerçi Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan'da okulların kapatılması için Erdoğan beklediği desteği de pek bulabilmiş değil.
O bir tarafa…
Ama şu gerçek var;
Biz ulusal güvenliğimiz için alternatif ilişkileri bir biçimde sağlamak zorundayız.
Çünkü sadece kendisine yaslanmamızı isteyen Amerika FETÖ’yü değil, Türkiye’nin ulusal güvenliği için tehdit oluşturan PYD, YPG gibi terör örgütlerinin tümünü aynı şekilde kanatları altında tutuyor!
Ve fonluyor!
Ee?