Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mutlaka konuyu biliyorsunuz, okumuş ya da duymuşsunuzdur, o nedenle uzun uzun anlatmayacağım Ataşehir’de yaşanan rezaleti, skandal olayı!

        Ben de haberi ilk gün sosyal medyada gezinirken gördüm…

        Ve hiç şaşırmadım tabii.

        Çünkü söz konusu davranışın CHP Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin çizdiği profile uygun bir davranış olduğu kanaatindeyim.

        Dün bazı haberlerde Bayan İlgezdi’nin eşinin başkan olduğu Ataşehir Belediyesi tarafından gittiği kuaförün asma katının yıkımıyla ilgili tebligat, geçmiş öyküsü yazılmış ve tanıklara da söz hakkı tanınmıştı.

        Manikür randevusu olmasına rağmen üç kez Gamze Hanım nedeniyle bekletilmesine isyan eden Kimya Mühendisi Çağan Karal’ın anlattıklarını arşivlerden bulup okuyun lütfen.

        Tam bir rezalet!

        Gerçi şunu söyleyeyim… Bu tür benzer tipler yani kuaföre girdikleri anda kendisine Prenses Diana muamelesi yapılmasını arzu edenler daha doğrusu şart görenler hemen her kuaför salonunda karşılaşılan tipler.

        Bir nevi psikolojik bir rahatsızlığa hapsolmuş bu tiplere aşinayız ama böyle bir sorun bir milletvekili ve üstelik de emeğe, insan gücüne değer verdiğini iddia eden sosyal demokrat bir partinin milletvekilinde vücut bulunca işin boyutunu değiştiriyor.

        Dün, daha önce İlgezdilerin ailece siyaset yapmalarının etik olmadığını söylediğim ve 24 Haziran seçimi öncesinde alan çalışmalarında olmadığı için eleştirdiğim ve bu yüzden de davalık olduğum Gamze Akkuş İlgezdi ile ilgili görüşlerime o dönem karşı çıkan üst düzey bir CHP’li aradı.

        “Sana o gün Gamze Hanımla ilgili yaptığım yorumların tamamını geri alıyorum!” diyerek başladı söze…

        Sonra da döküldü…

        Söz konusu olay CHP içerisinde inanılmaz bir öfkeye neden olmuş.

        Başta CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu olmak üzere parti içinde söz sahibi CHP’liler konuyla ilgili serzenişlerini Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na iletmek için adeta yarışa girmişler.

        Kazan kaldırmışlar yani haklı olarak...

        Denilene göre, Kemal Bey de bir genel başkan yardımcısının aracılığı ile olayla ilgili izahat istemiş İlgezdilerden.

        Ama onlar; “Yazılanlar, yapılan yorumlar kesinlikle doğru değil! Haber yandaş basının uydurması” deyip geçiştirmeye çalışmışlar.

        Ancak adlarının geçtiği bu rezalet belge ve tanıklarıyla çarşaf çarşaf ortada olunca ve kamuoyunda da tepki gösterilince... Kılıçdaroğlu yakın kurmaylarından birinden bu konunun disiplin kuruluna sevki için MYK’ya getirilmesini istemiş.

        Kaynağım diyor ki; “Önümüzde ilk MYK toplantısında ele alınacak bu konu ve İlgezdilere kesinlikle bir uyarı verilmesi kararlaştırılacak”

        Bu iddiasını birkaç yerden de teyit ettim. Onlar da Kemal Kılıçdaroğlu’nun çok hiddetlendiğini ve karı/koca İlgezdilerin bu yaptığının parti ilke ve ahlakına kesinlikle aykırı bulduğunu söylüyorlar ama…

        Ben yine de herhangi bir disiplin uyarısı filan olacağına inanmadığımın notunu düşmek istiyorum.

        Çünkü bana kalsa hiçbir şey için değil, sırf bu hareket için bile olsa karı/koca İlgezdileri partiden tümden ihraç edilmesi için gereken tavrı alırım...

        Ama zor!

        Çünkü Kemal Bey’in İlgezdilere ben dahil, CHP’yi bilen tanıyan hiçbir meslektaşımın anlam veremediği şekilde çok özel bir zaafı var.

        Tabii partide siyaset yapan, kan bağı olan insanlara bile böyle bir zaafı olmayan Kılıçdaroğlu’nun Battal İlgezdi ve eşi Gamze İlgezdi ile ilgili bu sonsuz kredisinin nedeni elbette çok merak ediliyor...

        Kaynağıma göre bu son olay işte o krediyi tüketmiş ve İlgezdileri çok büyük bir şok bekliyormuş bu hafta.

        Dedim ya; “İnanmıyorum” ama yine de; “Kemal Bey’dir bu, ne yapıp edeceği belli olmaz” deyip bir virgül koyup bu hafta yapılacak MYK toplantısını beklemeye koyuluyorum...

        Şu an bildiklerim bu ama rahat olun, ne öğrenirsem öğreneyim hepsini sizlerle paylaşacağım...

        *

        Diyelim ki, deprem bilimin alanı, Kanal İstanbul siyasetin. Ee?

        Önceki gün bir daha yokladı İstanbul’u…

        Hem de kuvvetlice…

        Kandilli ve AFAD bu son yoklamanın büyüklüğünü 4.8 olarak ilan ettiler.

        Başta 1999 felaketini yaşamış, sonrasında da sadece İstanbul'da değil, Bodrum'da da yeraltında yaşanan sarsıntıları bizzat tecrübe etmiş biri olarak korktum tabii ki bu defa da.

        Her zaman olduğu gibi yine ellerim havaya kalktı ve dakikalarca evreni yaratandan bir daha bize bunu yaşatmaması için dualar ettim.

        Ettim de ancak biliyorum ki ben değil, kim dua ederse etsin eninde sonunda bize o büyük tecrübeyi de yaşatacak Rabbim.

        O gün nerede olurum/oluruz bilmemiz mümkün değil tabii ama bildiğimiz bir şey var; o da bilim adamlarının işaret ettiği o büyük deprem yaşandığında İstanbul’un çok büyük hasar ve kayıp vereceğidir.

        Çünkü İstanbul çürük bir şehir!

        Beton yığını ayrı konu…

        Nihayetinde hemen her gün sallanan Japonya’da da epeyce yüksek katlı binalar var.

        İstanbul’un çürüklük sorunu var olan betonunun yüzde 70’inin imar kurallarına aykırı dahası mühendislik bakımından tam bir facia olmasından kaynaklı.

        REKLAM

        1999 depreminin merkez üssü Yalova, Gölcük olmasına rağmen etki ettiği İstanbul’da nasıl bir tahribat yarattığını ve bilim adamlarının tamamının olacak o büyük depremin merkez üssünün bu kez İstanbul olacağına dikkat çektiklerini sanırım hatırlatmama gerek yok!

        Bakın sizinle İstanbul semalarından yeni çekilmiş bir fotoğraf paylaşıyorum.

        İyi bakın lütfen bu fotoğrafa…

        Sonra da 7 ve üzerinde bir büyüklükle yaşanacak depremin bu fotoğraftaki İstanbul’u ne hale getireceğini düşünün…

        Gözünüzün önüne korkunç bir tablo geliyor değil mi?

        Peki, deprem bir gerçek ise…

        Yüce Yaradan’ın mutlaka İstanbul’a yaşatacağı bir tecrübe, sınav ise… Ve bizim de bunu değiştirmemiz söz konusu bile değil ise…

        Biz bu korkunç tabloyu nasıl değiştirebiliriz?

        Böyle bir imkanımız var mı?

        Var tabii…

        Eğer elimizde “Kanal İstanbul” gibi çılgın bir projeye ayıracak kadar bir bütçe var ve biz bu bütçeyi “önce insan” deyip İstanbul’un büyük depreme hazırlığı için kullanabilir ve tamamında değilse bile büyük kısmında kentsel dönüşüm projeleri uygulayıp şehri pekala o büyük depreme daha hazır hale getirebiliriz…

        Hayal kurmak elbette güzeldir.

        Hayallerin peşinden gitmek de…

        Ancak deprem gibi korkunç bir gerçekle karşı karşıyayken çılgın bir hayalin peşinden koşup var olan gerçeğin yaratacağı korkunç sonu değiştirmeye çalışmak daha akıllıca değil mi?

        Bu arada projeyi destekleyenler, başta Celal Şengör olmak üzere bazı bilim adamlarının “Kanal İstanbul depremi tetiklemez" savını bir savunma olarak kullanıyorlar.

        Doğru, bu proje depremi tetiklemez ama bunu bir savunma olarak kullanan projeciler neden aynı bilim adamlarının İstanbul’da mutlak suretle bir büyük deprem yaşanacağına dair söylediklerini duymazdan, anlamazlıktan geliyorlar?

        Soruyorum o projecilere…

        Özellikle de Kanal İstanbul bilimin değil, siyasetin alanı diyenlere…

        Hadi diyelim siz haklısınız ve siyasetin alanı bu proje…

        Peki belki de milyonlarca insanın ölümüne neden olacak bu korkunç deprem gerçeği kabak gibi ortada dururken ve eldeki o bütçe ile en azından bu gerçeğin yaratacağı tahribatı azaltmak mümkün iken…

        Kanal İstanbul gibi çılgınca bir hayalin peşinden sürüklenmek mantıklı mı, akla uygun mu?

        En mühimi de insani mi?

        Diğer Yazılar