Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünyaya büyük korku salan Corona Virüsü hakkında çok şey yazıldı çizildi biliyorsunuz...

        Tabii herkes gibi ben de virüs ile ilgili gelişmeleri yakından takip ediyorum.

        Ancak itiraf edeyim nasıl tedavi edilebileceğinden çok bu virüsün nereden ve nasıl çıktığı ile daha çok ilgileniyorum.

        Sars hastalığının mutasyona uğramış hali olduğu kesin.

        Bu noktada en ufacık bir şüphe yok çünkü

        dünyanın tüm saygın bilim adamları bu görüş üzerinde hemfikir.

        Ayrı düştükleri nokta bu mutasyonun neden olduğu?

        İki tez var...

        Bir kısım bilim insanı virüsün Çinliler için doğal bir yiyecek türü olan yılan veya yarasadan kaynaklı olduğuna...

        Bir kısım ise “biyolojik” olarak üretildiğine inanıyor.

        Ben ikinci teze inananlardanım.

        Neden?

        Ee çünkü 1958’lerde büyük kıtlık yaşamış ve o kıtlık nedeniyle 45 milyon insanını kaybetmiş Çin için doğada bulunan her şeyi yeme o kıtlıkta kazanılmış bir alışkanlıktır, gelenektir.

        Yani Çinliler 60 seneden beridir yılanı da yarasayı da kertenleyi de afiyetle yiyen bir toplum.

        Bu gerçek kabak gibi önümüzde iken Corona Virüsü’nün yarasanın ya da yılanın yenilmesinden kaynaklı olduğunu düşünmek biraz safdillik olur.

        İşte bu nedenle de Corona’nın laboratuarlarda üretilmiş bir virüs olduğu ihtimalini daha gerçekçi buluyorum.

        Bu tezi savunan bilim adamlarının görüşleri de farklı.

        Kimi virüsün laboraturlarda üretimini ilaç sanayisine...

        Kimi Çin’in çoğalan ve artık durdurulamaz bir hale gelen nüfusu ile ilgili önlem alma çabasına…

        Kimi ise başta Amerika olmak üzere batılı ülkelerin neredeyse tüm dünyaya hakimiyet kurmak üzere olan Çin ekonomisine ağır darbe indirme amacına bağlıyor…

        Bu gerekçelerin hepsi de olabilir başka gerekçeler de sıralanabilir.

        Bunları geçelim zira bunlara takılıp bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak beni göbekten bağlayan esas mevzuyu kaçırmak istemiyorum.

        Bilen biliyor geçtiğimiz hafta Londra’da idim ve Corona korkusu elbette ki orada da en sıcak konuydu.

        Haliyle de sohbetlerin ana gündemiydi.

        Birçok şey var ama dikkatinizi çekmek istediğim husus biraz bizim milli meselemiz.

        İngiliz bazı meslektaşlarım ile yaptığım görüşmelerde şunu anladım ki herhangi bir açıklama yapmıyor olabilir ama İngiliz Hükümeti virüsün nasıl oluştuğu konusunda net bilgiye sahip.

        Çünkü onlarda olan ama bizde olmayan ve bu tür virüslerin tespitini yapan BSL 4 adlı laboratuar var…

        Peki nedir bu BSL 4?

        Dün bu konuda uzman birkaç bilim insanı ile görüşme yaptım.

        Ve hakikaten dehşete düşüren bilgiler edindim.

        Önce sizlere BSL-1, BSL-2, BSL-3, BSL-4 olarak bilinen,“Biyogüvenlik Laboratuvarları” nın kısaca ne olduğunu aktarayım.

        Hani bazı Amerikan yapımı filmlerde görürüz ya...

        Çevresel bulaşma riskinin farklı derecelerde minimize edildiği, personelinin uzay kıyafeti ile çalıştığı şu tecrit edilmiş laboratuarlar...

        İşte “Biyogüvenlik” olarak tanımlanan laboratuarlar bunlar.

        Çok farklı orijinlerden köken alabilecek mikroorganizma içerikli örneklerle çalışmak amacıyla, ortam güvenliği temel olarak kontrollü hava sirkülasyon sistemi ile sağlanan ve özel malzemelerle tasarlanmış bu çalışma alanlarına erişim farklı protokoller ile engelleniyor.

        Ancak yanı sıra (belki de daha önemli olan bu) tesis edilen özel hava akımı tasarımlarıyla, kirli olduğu kabul edilen laboratuvar ortam atmosferinin temiz olarak kabul edilen laboratuvar dışı atmosfere kaçışının engellenmesi de sağlanıyor.

        Aslında bu haliyle bu laboratuarlar kirli bir ortam için tasarlanmış, “temiz oda sisteminden” başka bir şey değil.

        Konuyla ilgili birçok kaynağa da baktığınızda bu laboratuarların temiz oda kavramı bileşenlerinin özelliklerinden ziyade ortam havalandırması ile tesis edilen temiz olma durumu ile açıklanmaktadır.

        Yani bir başka ifade ile biyogüvenlik laboratuvarlarındaki temiz oda kavramı, kullanım sırasında kirli olma riskini taşısa bile çalışan ve çevre için temizlik şartlarını hedefleyen nitelikte olduğu anlamına geliyor.

        Ülkemizde Biyogüvenlik düzeyi en yüksek laboratuvarlar BSL-3 düzeyinde.

        Ancak çok az sayıda olan bu laboratuarların da altyapıları oldukça yetersiz ve tam randımanlı çalışmıyor.

        BSL-4 ise yani Corona ve benzeri virüslerin neden kaynaklandığını tek tespit edecek laboratuar türü ise hiç yok!

        Bu arada BSL-4’ün dünyada sadece Amerika, Rusya, Japonya, Fransa, İngiltere, Almanya, İsviçre ve Avustralya'da olduğunun ve toplam sayısının da 42 olduğunun altını çizeyim.

        Ve öğrendiğim kadarıyla bir virüsün biyolojik olup olmadığının anlaşılmasını bilimsel ve net bir biçimde ortaya koyacak tek laboratuar türü olan BSL-4 için Sağlık Bakanlığı bünyesinde vaktinde çok ciddi çalışmalar başlatılmış ve epeyce de yol katedilmiş...

        Ancak günümüz koşullarında sadece Türkiye için değil, tüm dünya için büyük tehdit arz eden biyolojik savaşların anlaşılmasına olanak sağlayan BSL-4 çalışmaları yaklaşık 1 yıl evvel hiçbir sebep ya da gerekçe gösterilmeden iptal edilmiş.

        Bakanlık bünyesinde hangi işgüzar böylesine milli ve elzem bir çalışmanın iptaline karar verdi bilmiyorum ama dün görüştüğüm bilim insanları da, halk sağlığı konusunda ehil olan tüm kaynaklarım da bu konuda çok endişeli ve dahası öfkeli!

        Yerden göğe kadar haklılar zira unutulmamalıdır ki Corona virüsü ne ilktir ne de son olacaktır!

        O nedenle bugün Corona yarın Morona ertesi gün Borona gibi isimlerle insan sağlığını ciddi bir biçimde tehdit edecek hızla bulaşan virüslerin neden kaynaklandığını anlamamıza yol gösterecek bu laboratuar çalışmasının derhal kaldığı yerden devam ettirilmesi gerekiyor.

        Başta Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bu hususta dikkatini çekmenin bir yurttaş bir gazeteci olarak sorumluluğum olduğunu söylemek istiyorum.

        Bir saniye bile daha zaman kaybetmeden tekrar BSL-4 çalışmalarına başlanması gerekiyor.

        Hazır olmalıyız zira Türkiye’nin bulunduğu coğrafi konum, sosyolojik yapımız, sağlık altyapımız, global dolaşımın kolaylığı ve uluslararası hayvan ticaretinin geldiği son nokta her an yeni veya yeniden enfeksiyöz bir hastalığın ortaya çıkmasına neden olabilir.

        Allah korusun ama bir gün biz de Çin gibi her an böyle bir tehlike ile karşı karşıya kalabiliriz.

        Bu laboratuar başımıza böyle bir bela açıldığında en azından neyle karşı karşıya olduğumuzu bilerek hareket etmemizi sağlayacak ve dahası belayı daha kolay ve hızlı başımızdan defetmemizi!

        Daha düne kadar dünya ekonomisini parmağında oynatan Çin gibi biçare hallere düşüp, perişan olmak istemiyor isek ivedilikle BSL-4 laboratuarını hayata geçirmemiz lazım.

        Haksız mıyım?

        *

        Dünyadaki 42 BSL-4 laboratuarı Corona’nın nedenini biliyor!

        Bu arada yukarıda virüslerin kaynağının net tespitinin yapıldığı BSL-4 laboratuarlarının dünyada toplam 42 adet ve hangi ülkelerde olduğunu yazmıştım.

        Görüşüne başvurduğum bilim insanlarından biri bu konuda şöyle bir değerlendirme yaptı...

        Noktasına virgülüne dokunmadan dikkatinize sunuyorum...

        “Uygun çalışma altyapılarına sahip ülkeler hastalığın çıkışını izleyen ilk 30 gün içinde farklı nCoV-2019 genomik dizilerini ilk nükleotidten sonuncusuna kadar ortaya koyabilme yetisini göstermiştir. Benzer durum Afrika’da yaşanan Ebola; Lassa Ateşi, yine Çin’de son 1-2 gün içinde tespit edilmeye başlanan İnfluenza virüsleri bunlara örnek olarak verilebilir.

        Novel CoV-2019 kaynaklı hastalık ilk kez Çin’de tespit edilmiş ve olgu sayısı bu ülkede en yüksek seviye de olsa da kıta ayırımı göstermeksizin dünya geneline yayılım eğilimi göstermektedir. Çok büyük olasılıkla da yakın gelecekte ülkemizde de olgular saptanmaya başlayacaktır. An itibarıyla yapılması gereken en önemli uygulamalardan bir tanesi özellikle kıtalar arası ulaşımda kullanılan uçakların havalandırma sistemlerinde bulunan HEPA filtrelerin son nokta havalimanları itibarıyla alınarak taşıdıkları viral çeşitlilik açısından kontrol edilmeleri zorunluluğu vardır. Bu kontrollerin de olası buluşların önlenmesi adına Biyogüvenlik düzeyi yüksek laboratuvarlarda gerçekleştirilmesi gerekir. Bu durum şüpheli insan olgularından önce yapılması gereken uygulamaların başında gelmektedir. Ancak ülkemizde BSL-4 düzeyinde bir tanısal veya araştırma laboratuvarı olmaması bu uygulamalar sırasında olabilecek buluşları ne yazık ki en aza indirememektedir!”

        *

        Biyogüvenlik Düzey 4 Laboratuvarları (BSL-4)

        Bu laboratuvarlar en yüksek koruma düzeyine sahip laboratuvarlardır. BSL-3 laboratuvarlarına ilave olarak bu temiz oda sistemlerinde donanım ve uygulama farklılıklarının olması bir zorunluluktur. Zira bu tip biyogüvenlik alt yapıları bölgesel ya da global olarak insan sağlığı açısından ciddi tehdit unsuru olan mikroorganizmaların (Ebola virüs, Marburg virüs vb) çalışılması için tasarlanmaktadır. Bu patojenlere karşı ruhsatlanmış bir tedavi ve/veya korunma yöntemi de tanımlanmamış olması sebebiyle çalışma ortamlarının insan ve çevre sağlığı açısından %100 güvenilir olması zorunluluğu vardır. Genel itibarıyla bu tip temiz odalarda kullanılan malzeme ve ekipman BSL-3 alt yapılarına büyük ölçüde benzerlik gösterir. BSL-4 altyapıları, diğer birimlerden ayrı olarak veya ayrı girişlerden kullanılan farklı laboratuvarlar olarak konuşlandırılmaktadır. Çalışma sırasında mutlak suretle kıyafet değişimi öngörülür.

        BSL-4 tipi temiz odaların çalışan ve çevre açısından güvenliği iki temel yaklaşım ile tesis edilmektedir.

        Kabin Tipi (Cabin type) – Bu şekilde tasarlanan temiz odalarda tehlikeli ajanlarla yapılacak çalışmalar 3 tipindeki Biyogüvenlik kabinleri (BSC-III) içinde gerçekleştirilir. Bu Biyogüvenlik kabinleri %100 sızdırmaz olup, laboratuvar atmosferinden kabine verilen hava merkezi sistem tarafından emilir. Kabine malzeme girişi kapanlı kapılar (interlock sistem) yapılırken, çalışma, kişisel korunma kıyafetleri giymiş araştırıcının, bu kabin içine yine kabine entegre özel eldivenler içinden ulaşması ile gerçekleştirilir.

        Kıyafet Tipi (Suit type) – Bu tip temiz odaların özelliği ise çalışanın laboratuvar ortamına geçmeden önce hazırlanma bölümünde içi hava ile şişirilen (pozitif basınçlı) özel bir tulumu giymesi ve bundan sonra çalışma ortamına geçebilmesidir. Tulum içine verilen hava dış ortamdan alınan ve HEPA filtreden geçirilen taze havadır. Laboratuvar ortamına alınan ve bu ortamdan atılacak (egzoz) hava ise bu kanallar üzerine yerleştirilen iki seri HEPA filtreden geçirilmek suretiyle sevk edilir.

        Bu tip temiz oda alt yapılarında en önemli bileşen ise Kıyafet Tipli kullanımlar sonunda kıyafetle birlikte kimyasal duş zorunluluğudur. Böylelikle tulum dışına bulaşabilecek muhtemel mikroorganizmaların, bu tulumun muhtemel sonraki kullanıcılarına bir bulaş kaynağı olması sorunu giderilebilmektedir.

        Diğer Yazılar