Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Benim için bugünün anlamı bir başkadır.

        Çünkü ben bir işçi çocuğuyum…

        Rahmetli babam beni ve ağabeylerimi o vakitler devlete ait olan Sümerbank Fabrikası’nda çalışarak büyüttü.

        Tek kız çocuk olduğumdan ayrı bir sevgisi vardı babamın bana…

        Tabii benim de ona…

        Yanından ayırmak istemezdi.

        Bu yüzden de o emekli olana kadar ben hemen hemen fabrikada büyüdüm diyebilirim...

        Çünkü aktif bir sendikacıydı babam.

        Hatta uzunca bir dönem başkanlık görevinde de bulunmuştu.

        İzin diye bir kavramı yoktu.

        İzin günlerinde bile hep sendika için çalışırdı.

        Öyle olunca tabii o küçücük yaşlarda çok enteresan anlara, olaylara şahit de oldum.

        Mesela grev kararlarının alındığı o toplantılardaki hararetli konuşmalar…

        Ya da grev başladıktan sonra yaşananlar…

        İMECE usulünden yapılan dayanışmalar…

        Ankara’dan gelen talimat ile grevi kırmak için ayarsızlık yapan köftehorlar!

        O köftehorlara alınan tavırlar.

        Velhasıl…

        Babam sayesinde çok küçük yaşlarda tanıştım işçi haklarının mücadelesiyle ve pek tabii dolayısıyla siyasetle…

        Resimlerim vardır hâlâ albümümde.

        5 yaşında falandım herhalde.

        Babamın kucağında, üzerimde 'Grev Gözcüsü' yazan bir yelek!

        Tabii bu yıllar 1980 darbesinin hemen öncesi yıllar.

        Ekonomi berbat. Enflasyon başa çıkılamaz bir canavar. Zam üzerine zam. Maaşıyla ay sonunu zor gören milyonlarca insan…

        Ve bütün bunları duyarak, yaşayarak büyüyen biz çocuklar…

        Bu arada oturduğumuz ev fabrikanın lojmanlarındandı.

        Şimdi yerinde yeller esiyor ama Malatya’yı bilenler Sümerbank Lojmanlarını da çok iyi bilir.

        Rahmetli Ahmet Kaya…

        O da o lojmanların çocuklarındandır.

        Aynı zorlukları aynı biçimde ve ruhla yaşayan yüzlerce işçi ve ailesinin hikayesi vardır o yıkılan lojmanların olduğu alanda…

        Mesela çok iyi hatırlıyorum…

        Bir evde diğer evlerden fazla ya da eksik bir şeyin olması mucizeydi.

        Evlerin metrekareleri de aynıydı…

        İçinde yaşanan bütün hikayeler de…

        Hiçbir anormallik yoktu.

        Bütün babalar aldıkları maaşla zar zor geçindirirdi evlerini ve bu yüzden de genellikle bütün babalar ve tabii ki anneler mutsuzdu.

        Sanki hepsi bir fabrikada çalışmıyor bir fabrikada üretilmiş gibiydi.

        Aynı modeldiler.

        Gergin, suratlar asık, asabi ve mutsuz…

        İşte o babaların tamamı, hep beraber sadece “bir gün” çok mutlu olurlardı.

        O gün işte bu gündü!

        Yani 1 Mayıs!

        İnanın abartmıyorum…

        Başta babam olmak üzere bambaşka bir ruh haline bürünürdü bütün babalar 1 Mayıs’ta!

        O güne kadar suratı hep sirke satan o adamların birdenbire yüzlerine bir güzel tebessüm, heyecan gelirdi ve ertesi gün sabahına kadar devam ederdi bu halleri.

        Bu arada babam hazırlıkların da genellikle başında olduğu için ben akranlarıma göre avantajdaydım.

        “Nasıl pankart, döviz ya da flama hazırlanır? Üzerlerine hangi sloganlar yazılır?” filan iyi bilirim…

        Mesela belirlenen sloganların dışına çıkılamazdı.

        Herkes sendikanın aldığı kararlara harfiyen uymak zorundaydı.

        İki gün öncesinden başlardı hazırlıklar ve o gün geldiğinde de bütün lojman, çoluk çocuk hep beraber yürüyüş kortejine katılmak için erkenden yola düşerdi.

        Belirlenen sloganlar, marş eşliğinde kentin meydanına doğru gidilirdi...

        Diğer fabrika işçileri ile buluşulurdu ve başlardı davullar, zurnalar, halaylar, zılgıtlar…

        Sonra kürsü konuşmaları ardından sendikaların belirlediği isimlerin iş, emek, özgürlük, adalet, demokrasi üzerine okuduğu şiirler ve bitiş düdüğü çalardı.

        O düdükle beraber fabrikaların kortejleri yine aynı düzene girip, geldiği noktaya yine aynı heyecan ve coşku ile geri dönerdi.

        Ama kutlamalar gece yarılarına kadar kah evlerin, kah sendikanın bahçelerinde devam ederdi…

        Babalar hep gülerdi gün boyunca…

        O yüzden biz çocukları da çok severdik 1 Mayısları…

        En az 23 Nisan kadar…

        Çünkü çocuklar gibi şen ve mutlu olurdu işçi, emekçi babalarımız…

        Biz de onlara bakmaya doyamazdık.

        İsterdik ki her gün 1 Mayıs gibi olsun…

        Onların yüzü hep gülsün ve biz çocuklar da umutla bakabilelim yarınlara…

        Hülasa…

        Rahmetli babam başta olmak üzere bütün işçilerin bayramını canı gönülden kutluyorum.

        Yaşasın 1 Mayıs!

        Yaşasın tüm dünya işçilerinin bayramı!

        Kahrolsun işçinin, emekçinin hakkını gasp eden, hakkını yiyen vicdansızlar!

        Diğer Yazılar