Hiçbir şey haydutluk, cuntacılık, cinayete gerekçe oluşturamaz!
Bugün tam 60 yıl önce akşam saatlerinde dönemin Başbakan’ı Adnan Menderes, Eskişehir’deydi.
O kadar olacaklardan habersizdi ki…
Kentteki iş adamları ile düzenlenecek sıradan bir toplantı için işini gücünü bırakıp Ankara’dan kalkıp gelmişti…
Toplantısını yaptı ve hatta akşam yemeğine katıldı, sonra da dinlenmek üzere odasına çekildi.
Çok geçmeden uyandırıldı Başbakan ve kendisine memlekette darbe olduğu aktarıldı.
Sonra ise hem onun hem de tüm ülke için kabus dolu o günler başladı.
Ve 27 Mayıs 1960’da saat tam 04.36’da TSK içerisindeki bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk askeri darbesini gerçekleştirdi.
Bildiriyi Ankara Radyosu’ndan, o dönem Kurmay Albay olan Alparslan Türkeş; ''İhtilal olmuştur” diye duyurdu halka.
Ve defalarca uyarılarda bulunulmuş olmasına rağmen olabileceğine asla ihtimal vermedikleri darbe neticesinde Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve daha niceleri tutuklandı.
Yassıada’da yargılamaları epeyce sürdü.
Ve sonunda en son seçiminde yüzde 46 gibi bir oy oranı ile seçilmiş iktidar mensupları hakkında idam kararı verildi.
Hem de oy birliği ile…
Celal Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi fakat Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha karşı, Adnan Menderes ise İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de saat 13.21'de idam edildi…
Bu arada yeri geldi bir noktaya da temas edeceğim izninizle…
Bilirsiniz… Kemalist, ulusalcı bazı çevrelerde 27 Mayıs darbesinin demokrasinin o dönemde yok edildiği savıyla bir gereklilik olduğu söylenir ve hatta sol çevrelerde de bazen bu sav tutarlı bulunur.
Bu sava katılmam bir demokrat olarak elbette ki mümkün değil.
Çünkü demokrasilerde seçimle gelen seçimle gider ilkesi hiçbir koşulda değişmez, değiştirilemez!
Kaldı ki darbeler öncesi hükümetlerin yanlış uygulamalarına vurgu yapmak darbelerin meşrulaştırılmasına yol açabilecek bir yaklaşımdır…
Böyle bakarsak her darbede meşrulaştırılacak bir yön bulunur…
Mesela 12 Eylül öncesi anarşinin memlekette kol gezmesi ve siyasi cinayetler vs gibi…
Demokrasilerde sandık, hükümetlerin siyasi yanlışlarının hesabının sorulacağı tek mecradır…
DP’nin hiçbir yanlışı 38 askerin meclise ve hükümete darbe yapıp uyduruk mahkemeler vasıtasıyla başbakan ve bakan asma, Cumhurbaşkanı’nı müebbede mahkum etme hakkı ve yetkisini veremez!
Ve haydutluk, cuntacılık, cinayete gerekçe oluşturamaz…
Bu sebeple 27 Mayıs’ın gerekli bir darbe olduğunu savunanların; “Menderes’te şöyleydi böyleydi” argümanları doğru değil!
Aslolan demokrasi çerçevesinde kalma zorunluluğudur.
Demokratik bir seçimle iş başına gelmiş bir iktidar darbeyle, zorbalıkla, asarak, hapishanelere tıkarak değil…
Ancak ve ancak yine sandıkla gönderilir…
O yüzden de demokrasimiz için kara bir gün olan, askeri vesayetin kurumsallaştırıldığı tarih ve kukla yargı eliyle siyasi cinayet işlemenin mekanizması olan 27 Mayıs darbesini amasız, fakatsız ve şiddetle lanetliyor, nefretle kınıyorum…