Bugün sadece "7 Şubat" deyip geçmeyin! Anlamak için bu yazıyı mutlaka okuyun!
Bilindiği gibi bazıları genellikle FETÖ’yü tanıma, anlama ve mücadele etme tarihi olarak 17/25 Aralık’ı milat olarak alır.
Ama benim için esas tarih, arşivlere “MİT Kumpası” olarak geçen 7 Şubat 2012’dir!
Çünkü FETÖ denilen alçak yapının bir ahtapot gibi neredeyse tamamını ele geçirdiği yargı ve emniyetteki hainlerin işbirliği ile hükümeti yıkmaya yönelik ilk kalkışması o gün gerçekleşmiştir.
O gün FETÖ’nün emrindeki savcı ve polislerin Pensilvanya'da konuşlu örgüt lideri Fetullah Gülen’in talimatı ile çözüm süreci işaret edilerek MİT’i, terör örgütü PKK/KCK ile ilişki içindeymiş gibi gösterme çabalarının final günüdür.
Korkunç bir kumpastı.
Eğer MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve MİT görevlileri ağlak imamın efsunladığı savcıların emri üzerine ifadeye gitmiş olsalardı…
Türkiye inanılmaz bir süreç yaşayacaktı sonrasında.
O güne kadar ele geçiremedikleri tek kurum olan Milli İstihbarat Teşkilatımız üzerinde kuracakları hakimiyet ile tüm emellerine ulaşmış olacaklardı alçaklar.
O nedenle bugünün anlamını, önemini doğru ve esaslı bir biçimde idrak etmek gerekir.
Peki neydi amaç?
Önce Fidan’ı ve ekibini “vatan hainliği” suçlaması ile tutuklamak, sonrasında da aynı suçlamayı ülkenin Başbakan’ı olan Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetine kadar uzatmaktı.
Her şeyi çok önceden planlayan hainlerin o gün bu planı gerçekleştirememelerinde en önemli hamle ise tamamen bir tesadüf sonucu gerçekleşmişti.
Ben olayın perde arkasını o dönem Başbakan olan Erdoğan’ın kendisinden bizzat dinledim.
Hainler o günlerde Başbakan’ın çok ciddi bir sağlık sorunu yaşadığını biliyorlardı.
Geçirdiği büyük bir ameliyat sonrası evinde nekahet dönemindeydi ve o gün, yani 7 Şubat öğleden sonra ameliyatın oluşturduğu bir komplikasyona müdahale edilmesi gerekiyordu.
Daha küçük ama elzem bir operasyon geçirecekti yani Başbakan.
Namussuzlar öyle sinsi bir plan kurmuşlardı ki…
MİT Müsteşarı Fidan ve ekibini ifadeye çağırdıkları dakikalarda Erdoğan da ameliyatta olacağı için olaya müdahale etmesi imkansızlaşacaktı.
Ancak hainlerin bu hesabı tutmadı.
Başbakan, operasyon için hastaneye giderken anlık bir kararla çok önemli bir eski dostunu evinde ziyaret etmek istedi.
Ve ziyaret biraz uzayınca olması gereken operasyona da gecikti.
İşte tam o arada Fidan’dan ifadeye çağrıldığının haberini aldı.
“Gitmeyeceksiniz! Kimseyi de göndermeyeceksiniz!” dedi ve krizi yönetmek adına kritik operasyona girmekten de vazgeçti.
Ve daha o an, “Cemaat” denilen yapının göründüğünden çok başka ve devletin bekasını tehdit eden hain, tehlikeli bir yapı olduğu kararlılığıyla yeni bir rota çizdi Başbakan.
Derhal İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün’ü görevden aldı.
Aslında niyeti FETÖ’nün emrinde olduğuna emin olduğu tüm ekibi değiştirmekti ancak maalesef devam ettiremedi o günkü kararlılığını...
Neden?
Çünkü tehlikenin farkına varan Erdoğan’ın artık FETÖ’yü devletten temizlemek için bir yol haritası çizdiğini gören, anlayan alt taşeronlar girdi devreye.
Ve işte bu taşeronlar olan biten her şeyin bir yanlış anlama sonucu vs olduğunu söyleyip Başbakan’ı örgüte, liderine karşı yumuşatma girişimlerine başladılar.
Ne yazık ki de başarılı oldular.
Benim işte FETÖ ile mücadelede en üzüldüğüm noktalardan biri o anlardır.
Çünkü eğer o gün Erdoğan’ın aynı kararlılığını devam ettirebilmesinin önüne geçilmemiş olsaydı emin olun 17/25 Aralık da, 15 Temmuz da asla yaşanmayacaktı bu ülkede.