Acı büyük... Çok büyük hem de...
Yüreğimiz yandı bir kez daha…
13 can ve yüzlerce kişinin umudu kahpece, kalleşçe yok edildi.
PKK denilen hain, alçak terör örgütü yıllardan beridir elinde tuttuğu 13 gencecik insanı gözünü kırpmadan katletti.
Bunlardan birinin ailesini biliyorum.
Tanıyorum.
Malatyalı hemşerim, eski Malatya Ticaret Borsası Başkanı Gürsel Özbey’in oğlu Semih Özbey.
İçinizde mutlaka takip eden olmuştur...
Semih, 2015 yılında Tunceli Pülümür’de kaçırılmış ve esir alınmış bir astsubaydı.
Babası Gürsel Özbey o günden bu yana oğlunu geri almak için büyük mücadele veriyordu.
Akrabalarımdan, ortak tanıdıklarımızdan anasının her gün, her kapı çaldığında, her telefon çaldığında oğlu Semih’i göreceği o anı hayal ettiğini duyuyordum.
Biliyorsunuz Pazar sabahı haber gündeme ilk düştüğünde bilgiler şehit edilenlerin sivil olduğu yönündeydi.
Fakat ilerleyen saatlerde şehitlerimizin tamamının hain örgüt tarafından yıllardır Irak sınırları içerisindeki Gara’da bir mağarada rehine tutulan asker ve polis olduğu açıklandı.
Hemşerimiz Semih de aralarındaymış.
Hemen arayamadım aileyi...
Aranmazdı da...
Dün ancak yazıyı yazmadan evvel akşam saatlerinde ulaştım.
Anası konuşacak halde değildi.
Babayla konuşabildim.
Baba Gürsel Özbey ile...
Çok zor bir diyalog oldu benim açımdan.
Başta soru soramadım hiç.
Sorulacak gibi de değildi zaten.
Zira karşımda bir tanecik oğlunu 6 yıldan beri verdiği mücadele ile canlı alabilmeyi tasavvur ederken naaşını almış bir baba vardı.
O anlattı ben dinlemekle yetindim sadece.
İçim yandı dinlerken Gürsel Bey’in söylediklerine.
Telefonu kapatalı neredeyse 1 saatten fazla oldu.
Ancak parmaklarım klavyenin üzerinde oynamaya başlayabildi.
Ama bu kadar.
Fazlası olmuyor çünkü çok sarsıldım o telefon konuşmasında.
Hani denilir ya...
“Ağlarsa analar ağlar... Gerisi yalan ağlar”...
Doğru değil o söz.
Babalar da ağlıyor.
Hem de öyle böyle değil.
İçim kıyıldı Gürsel Özbey’in hıçkırıkları karşısında.
En çok da; ”Ben bir gün mutlaka Semih dönecek diye düşündüm hep. Hiç aklıma gelmedi böyle bir son. 6 yıl boyunca tek bir gün bile Semih’in cansız bedeni ile karşılaşacağımı düşünmedim. Dün naaşını gösterene kadar da inanmadım onun öldürüldüğüne...” dediği o anlarda...
Çok acı.
Çok büyük acı...
Asker çağında bir evlat sahibi olan bir ana olarak empati yapmaya çalışıyorum...
Elim ayağım titriyor.
Kalbime öyle bir acı saplanıyor ki ansızın.
Söz bitiyor. Kalem oynamıyor.
Allah rahmet eylesin.
Analarına, babalarına tüm sevenlerine, bekleyenlerine sabır versin.
Başımız sağ olsun…