Saydım…
Tamı tamına 10 gün!
Yani 240 saat boyunca…
Hep beraber 104 emekli amiralin Montrö Sözleşmesi ve ‘cüppeli takkeli komutan’la ilgili yayınladığı bildiri üzerinde tepindik.
Yattık kalktık bildiri ve dolayısıyla Montrö ve tabii; “Darbe mi yapmak istiyorlar bu amiraller, ne dertleri var?” sorularına cevap aradık.
Sonra ne oldu peki?
Her ne kadar bu sabah 7 amiralin evinde arama yapılsa da darbe çağrısı yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınıp sorgulanan emekli amirallerin tümü daha önce serbest bırakılmıştı.
Peki geriye ne kaldı?
Koca bir HİÇÇÇ!
Ben muhalefet liderlerinin yerinde olsam…
“İşsizlik, pahalılık başta olmak üzere halkın ekonomik sıkıntılarını dile getirmek üzere kurduğumuz tüm politikalarımızı sabote ettiniz. İmzaladığınız metni gece yarısı kamuoyunun bilgisine sunarak pek tabii; 'darbe tehdidi' olarak yorumlamaları kaçınılmaz bildirinizle iktidarın ekmeğine sadece yağ değil, üzerine bir de tadından doyulmaz organik balı sürerek büyük kıyak yaptınız! ” deyip…
104 amiralin her biri hakkında; ”Gündem tacizcileri” diye suç duyurusunda bulunurum.
Grup toplantılarımda, basınla görüşmelerimde, emekli amiraller ve bildirileri ve yansımaları ve iktidarın bu bildiri ile ilgili karşı cevapları, yorumları ile alakalı artık tek bir cümle ile bile bahsini etmeden konuyu pas geçerim.
Şu hale bakın lütfen…
Bir yanda salgın ve yarattığı kaos nedeniyle verilen mücadele…
Diğer yanda başa çıkılamaz onlarca ekonomik sorun…
Ama biz suni gündem yaratmaktan başka bir şeye hizmet etmeyen amirallerin bildirisi nedeniyle koca 10 günümüzü heba ettik.
Pazartesi Şubat ayı işsizlik rakamları açıklandı.
TÜİK'in açıkladığı verilere göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2021 yılı Şubat ayında bir önceki aya göre 250 bin kişi artarak 4 milyon 236 bin kişi olmuş.
İşsizlik oranı ise yüzde 13,4, genç işsizlik oranı ise yüzde 26.9!
Ki bunlar resmi rakamlar.
TÜİK de biliyor, biz de biliyoruz ki; gayri resmi rakamlar bunun çok çok üzerinde.
Her gün onlarca insandan ve üstelik de değişik sektörlerden iş için yardım talebi geliyor.
Patronlar da başka türlü ağlıyor.
“Nasıl gidiyor işler güçler? Piyasalar iyi mi?” sorusunu koyduğunuz anda önüne…
Kuyruğuna basılmış kedi gibi; “Bittik! Mahvolduk! Freni patlamış kamyon gibiyiz!” diyerek ciyak ciyak bağırmaya başlıyor.
Bu arada yardım talepleri sadece iş başvuruları konusunda da değil.
Hastanelerde yer bulamayanlar…
Kredi kartını ya da tüketici kredisini ödeyemediği için borç isteyenler…
Kirayı geciktirdiğinden ev sahibiyle papaz olanlar…
“Dar boğazdayım. Yardım edin” diye feryat edenler…
Pahalılık konusuna hiç girmeyeyim artık…
O kısım zaten uçmuş durumda.
Geçen gün bir ekonomist arkadaşım diyor ki; “Ucuz marketler eskiden sadece gelir düzeyi düşük vatandaşın alışveriş yaptığı marketlerdi. Son yapılan bir araştırmaya göre o ucuz diye bilinen markaların cirosu ikiye katlamış durumda. Neden? Çünkü artık sadece gelir düzeyi düşük olanlar değil, orta gelirli olan vatandaş da o marketlerden alış veriş yapmayı tercih ediyor!”
Katılmamam mümkün değil bu teze çünkü ben de öyle yapıyorum.
Eskiden anneme kızardım. Çünkü emekli maaşlı olma psikolojisi bir alışkanlık yaratmıştı. Dinlemezdi beni ama hep; “Anne ucuza kaçma Allah aşkına! Az olsun ama kaliteli olsun ve lütfen X marketten yap alış verişini!” diye tembih ederdim.
Şaka gibi…
Şimdi ben de mümkün oldukça artık onun o “ucuz” diye gittiği marketlerden yapıyorum alış verişimi.
Diyeceğim şu ki değerli okurlarım;
Gerçek gündemimiz ne darbe ne Montrö ne de başka bir şey.
Gündemimiz ekonomi!
Önümüze bakalım…
İktidarı ya da muhalefeti fark etmez…
İktidara ya da muhalefete taraf olmak değiştirmez…
“Ne olacak memleketin bu hali?” bunu konuşalım.
Şu freni patlamış kamyon…
Hatırlatırım…
Bu kamyonda sadece bir kesim filan değil…
Bütün Türkiye seyahat ediyor.
O nedenle bırakın artık bu millete sonucunda hiçbir getirisi, faydası olmayacak bomboş gündemlerin içinde boğulmayı da…
Bir an evvel ve tabii ki hep beraber şu patlak freni onarmanın yoluna bakalım.
Çünkü Allah korusun ama…
Eğer o kamyon uçurumdan aşağı yuvarlanırsa…
Öyle üç beş kişi falan değil…
Hepimiz, topyekun, uçurumun dibini boylarız!