Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Haberin arkasını soruşturan ve sadece Türkiye değil, Avrupa gündemine de sokan ve bu organizasyonun altına; “Belediyeler eliyle insan kaçakçılığı” KJ’sini ilk atan bir gazeteci olarak bir noktaya dikkat çekmek istiyorum...

        Kesinlikle şeytanın bile aklına gelmeyen şekilde planlanmış bu organizasyona alet olan belediyeler suçludur ve kesinlikle de hesabı tek tek sorulmalıdır.

        Ancak insan kaçakçılığının, "Tereyağından kıl çeker gibi" devlet aracılığı ile gerçekleşmesine sebep olanların sadece belediyeler olmadığına da söylemek zorundayım.

        Tamam... Niyeti, amacı bariz; “İnsan kaçakçılığı” olan organizasyonlara dahil olan tüm belediyeler bu rezaletin yaşanmasında en büyük pay sahipleridir.

        Kim, hangi belediye bu işin bile/isteye bir parçası oldu ise de Allah'ından bulsun.

        Ancak Allah'a havale edilmesi gerekenler sadece onlar mı?

        Bu şeytani planlara göz yuman diğer kurum ve kuruluşların sorumluluğu ne olacak?

        Mesela bu alengirli organizasyonlara; “Olur” veren valilikler?

        Ya da gri pasaport için araştırmalar yapan, hazırlayan nüfus müdürlükleri?

        REKLAM

        Onların hiç mi sorumluluğu yok?

        Dün İçişleri Bakanlığı’nda yıllarca görev yapmış çok eski üst düzey bir bürokratla konuştum.

        Diyor ki; “Yahu bırak gri pasaportu filan… Normal pasaport bile verirken vatandaşın bütün şeceresini döküyoruz ortaya! Neyi var neyi yok çıkarıyoruz. Hal böyleyken anlamak mümkün değil bu gri pasaport olayını! Hadi diyelim ki belediyeler art niyetli. Ya da öyle olmasalar da art niyetli birilerinin ellerine düşmüşler… İyi ama valilikler, nüfus müdürlükleri nasıl düşer böyle bir gaflete! Sormaz mı, sorgulamaz mı devletin hak ve hukukunu korumakla mükellef bir memur; 'Kardeşim belediyecilik ile çevre ile ya da bilimle filan hiç alakası olmadığı besbelli bu insanlara niye gri pasaport talebinde bulunuyorsunuz? Nedir bu işin asıl, amacı?' demez mi?”

        Gerçekten de ben de buraya fena takıldım değerli okurlarım…

        Bana göre bu skandalın esas sorumluları hiç kusura bakmasınlar valilikler ile nüfus müdürlükleridir.

        Benim bildiğim kadarıyla şu ana kadar bu konuda sadece Malatya’da bir vali yardımcısı açığa alındı.

        Peki Yeşilyurt Belediyesi üzerinden iki kafile halinde toplamda 91 kişinin Almanya’nın Hannover şehrine gidişi için aracı olan nüfus müdürlüğü?

        Onlarla ilgili hiçbir yaptırım olmayacak mı?

        Sadece Malatya da değil.

        Bingöl mesela...

        Veya Yozgat, Tokat, Urfa, Elazığ, Van ve bilemediğimiz diğer belediyelerin bağlı oldukları diğer valilikler?

        REKLAM

        Merak ediyorum bir vatandaş olarak...

        Benim pasaportumun itibarının dış dünyada yerle bir olmasına sebep olan tüm bu sorumsuzlardan hesap sorulmayacak mı?

        Denilmeyecek mi; "Bilerek veya bilmeyerek... İşgüzarlığınız, kifayetsizliğiniz ya da basiretsizliğiniz neticesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin saygınlığına halel getirecek rezalete imza attınız. Onay verdiniz.

        Bu ülkenin en saygın pasaportlarından biri olan ve devletin hizmeti için kullanılan pasaportumuzla ilgili şaibe oluşmasına, değer kaybı yaşamasına neden oldunuz!

        Ne için yaptınız bilmiyoruz ama bu ülkeye bu kötülüğe karşı değer miydi?”

        Bir yanda gurur diğer yanda utanç!

        Bir yanda gurur diğer yanda utanç!
        0:00 / 0:00

        Alman kamu radyosu ARD ; “Belediyeler eliyle insan kaçakçılığı” haberlerim üzerine söyleşi yapmak istedi.

        Hülya Akgül’ün tercümanlığında radyonun Türkiye Temsilcisi Christian Buttkereit ile zoom üzerinden söyleşiyi gerçekleştirdik.

        O sordu…

        Ben de tek tek anlattım.

        Tabii Almanya’da değil, dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir yöntemle insan kaçakçılığının yapılabilmiş olmasına ihtimal veremediği için de anlattıklarımı büyük şaşkınlıkla dinliyordu.

        Çok haklıydı tabii.

        Çünkü süreli ya da süresiz sadece ve sadece devlet hizmetinde olanlara verilen gri pasaportun alakası olmayan insanlara verilmiş olması gerçekten anlaşılabilir bir durum değil.

        Uzatmayayım lafı...

        Söyleşiyi yaptık ve tam bitirmek üzereydik ki Alman gazeteci Buttkereit, haberlerimden dolayı gazeteciliğimi filan tebrik etti.

        Mutlu olduğumu, gurur duyduğumu söyledim ancak hemen arkasından da Türkiye Cumhuriyeti'nin bir mensubu olarak böyle bir rezaletle Avrupa ülkelerinin gündemine girmiş olmaktan dolayı büyük üzüntü içerisinde de olduğumu ekledim.

        REKLAM

        Ve dedim ki; "Suistimal olduğu ayan beyan ortada. İçişleri Bakanlığı bu suistimalin nasıl ve kimlerden kaynaklı olduğunu derinlemesine soruşturuyor. Mutlaka sorumluları tespit edilecek ve mutlaka yargı önünde hesap verecekler. Umuyorum ki bu olaylar nedeniyle başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri ülkemize vize kolaylığı sağlayan gri pasaport konusunda bir tavır almaz. Suistimal dolayısıyla Türkiye'yi böyle bir blokajla karşı karşıya bırakmaz..."

        Yani özetle değerli okurlarım...

        Almanya'nın en saygın medya kuruluşlarından birinin yaptığım haberler dolayısıyla benimle röportaj yapmak istemesi büyük bir gururdu mesleki açıdan...

        Ancak o gururun yanında aynı zamanda bir de üzüntü ve büyük utanç vardı...

        Bilmem anlatabildim mi?

        Rötarın sebebi ben miyim?

        Rötarın sebebi ben miyim?
        0:00 / 0:00

        Geçen Cuma akşamı sevgili Hülya Hökenek’in hazırlayıp sunduğu “Enine Boyuna” programının konuklarındandım...

        Yayın başladıktan çok kısa bir süre sonra telefonuma bir mesaj düştü...

        “Bu gece kabine değişecek. Ticaret Bakanlığı’na Mehmet Muş getirilecek. Aile Bakanlığı'na Meclis dışından bir kadın atanacak...”

        Kaynağımdan o kadar emindim ve beni yanıltmayacağını o kadar iyi biliyordum ki...

        Hülya’dan izin alıp “pat” diye okudum mesajı.

        Tabii bu son dakika bilgim üzerine hem stüdyo karıştı hem de sosyal medya.

        Ancak olmadı o gece değişim.

        Bunun üzerine tabii başta bazı meslektaşlarım olmak üzere ahali naniklerle dalga geçmeye başladılar.

        Bazıları kahkaha emojileri eşliğinde mesaj atıp; ”Seni kim kekledi yav” filan deyip alay ettiler.

        Yetmedi ertesi gün de devam etti bu durum.

        Hatta İYİ Parti Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan arayıp;”O çok güvendiğin kaynağın kimse belli ki amacı seni zora düşürmek” filan deyip olaya başka bir boyut kattı.

        Güldüm tabii...

        Çünkü kaynağım benim hep kaynağım.

        Bundan önceki onlarca kulis haberlerimin de mimarı.

        Doğru söylediğinden emindim yani.

        Biliyordum o değişim olacak. O yüzden de; ”Bu gece olmaması demek hiç olmayacağı anlamına gelmez! Sabır lütfen...” yanıtını verdim herkese.

        REKLAM

        Ve öyle de oldu.

        Dün gece yarısı sonrası kabine değişimi ilan edildi.

        Mehmet Muş Ticaret Bakanlığı’na atandı.

        Derya Yanık da Aile Bakanlığı’na...

        Çalışma Bakanlığı’na ise Vedat Bilgin...

        Sabah uyandığımda aynı kaynağımın; ”Biliyorsun değil mi? Bu rötar hep senin yüzünden!” mesajını gördüm.

        “Güzel espri” dedim.

        Ve beni bir kez daha yanıltmadığı için teşekkür ettim...

        Diğer Yazılar