"Canım Evim" hayali nedense hep; "Pişmanlık Evim" hüsranıyla bitiyor!
Kurduğu Thodex adlı şirket üzerinden 400 bine yakın insanı tokatlayarak kapağı yurt dışına atan Faruk Fatih Özer’den hala bir haber yok.
Arnavutluk’un başkenti Tiran’a gittiği tespit edilen Özer ilk gün yaptığı açıklamada; “Hakkımda ortaya atılan iddiaların tamamı asılsızdır. Birkaç güne kadar döneceğim ve adli makamlarla da oturup anlaşacağım” dediğinde öyle olmayacağını zaten biliyorduk.
Zira kimseyi dolandırmadığını, kimseyi mağdur etmediğini iddia eden bir insan niye gizlice kaçar?
Mağdurların parasını geri verecek adam niye sosyal medyadaki hesaplarını kapatıp araziye karışır?
Bu arada biliyorsunuz ki, hakkında; “Kırmızı Bülten”le arama çıkarılan Özer’in Arnavutluk’tan iadesi istendi.
İstendi de…
Özer hala Arnavutluk’ta mı ondan da emin değilim.
Çünkü dün polisteki bir kaynağım şahsın Tiran’dan Kosova’nın güneybatısındaki “Prizren” şehrine geçmiş olabileceğini söylüyordu.
Eğer doğruysa kaynağımın söylediği; Özer, Türklerin yoğun yaşadığı bu şehirde bölgedeki etkili bir ismin korumasında saklanıyor.
İsim de üflendi kulağıma ancak elimde bunu kanıtlayacak herhangi bir delil olmadığı için şu anda yazmam doğru olmaz.
400 bine yakın insanı dolandıran Thodex'in 20’lik “zeki” ve “çalışkan” CEO’su Faruk Fatih Özer ile ilgili elde edebildiğim son bilgiler şimdilik bu kadar.
Farklı ve önemli bir bilgi oldukça sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Tabii bu; “Saadet Zinciri” benzeri yöntemlerle gerçekleşen Çiftlik Bank, ardından da Thodex vurgunu gündeme gelince…
Bir okurum şöyle bir e-mail yollamış posta kutuma; “Sevilay Hanım… Lütfen faizsiz ev ya da araba sahibi yapacağını söyleyen firmalar nedeniyle mağdur olmuş insanların durumuna da el atın! O alandaki mağduriyet Çiftlik Bank ya da Thodex’ten çok daha büyük çaplı!”
Reklamlarıyla çok sık karşılaştığım ve ortak sloganları; “Sizleri faizsiz ev ve araba sahibi yapmak için varız” olan “Bilmen ne evim”, “Çiçek evim”, “Can evim” gibi değişik adlarla kurulmuş şirketlerin işleyişi hakkında hiçbir bilgim yoktu.
Merak da ediyordum aslında koca devlet bankalarının dahi düşük faiz kullanarak beceremediklerini sıfır faizle bu şirketlerin nasıl yerine getirdiklerini ama bir türlü eğilme imkanım olmamıştı.
İki gündür o alan üzerine yoğunlaşınca tabii…
İnanamadım duyduklarıma, okuduklarıma filan.
Hele hele; “Şikayet Var” adlı platformda yazılanlar…
Binlerce insan öyle ya da böyle mağdur edilmiş bu sistemle.
Ve çoğu da mağduriyetinin giderilmesi için yasal mercilere müracaat etmiş.
Ancak neredeyse hiçbiri sonuç alamamış.
Alınamaz da zaten…
Çünkü maalesef yıllardan beridir aynı sistemle yürüyen bu alanda da yasal bir denetim yok.
Peki sistem nasıl işliyor?
Sistem; “Tasarrufa Dayalı Faizsiz Finansman Sistemi’ olarak adlandırılıyor ama “Saadet Zinciri”nin değişik bir kurgusu aslında.
Bir nevi; “altın günü” stratejisi üzerinden yürüyor işleyiş.
Firmalar konut ya da araba almak için başvuranlar arasında gruplar oluşturuyor.
Sonra çekiliş yapılıyor.
Şirketler genellikle daha fazla birikimin olması için bu çekilişleri 5 ayda bir filan yapıyor.
O çekilişte kim çıkarsa önceden belirlediği rakam karşılığında parayı alıp ev sahibi oluyor.
Yani; “Altın günü değil, ev günü” diyebiliriz bu sisteme.
Bir de çekilişsiz yöntem var.
Bu yöntemde de ödenen peşinat ve aylık taksitlere göre belirlenen tarihte geri ödeme gerçekleştiriliyor.
Taksitler her yıl belirli oranda artırılarak daha erken sürede teslimatın gerçekleşmesi amaçlanıyor.
Eğer katılımcı aylık taksitlerde geciktirme yapmaya başlarsa kendilerine ‘gecikme cezası’ uygulanıyor vs.
Olayın özeti bu değerli okurum ancak baştan büyük hayaller satan bu sisteme dahil olan, -ki genellikle de dini vecibeler gereği faizle bir mal edinmek istemeyen muhafazakarlar oluyor- insanlardan çok sayıda mağdur var.
Mağduriyeti giderilmediği için sonunda isyanını; “Şikayet Var” platformunda dile getiren bir mağdurun telefonuna ulaştım.
“Canım Evim” hayali sonunda; “Pişmanlık Evim” hüsranına dönüşen mağdur Yunus Bey, 400 bin TL’lik bir ev satın alma amacıyla sisteme dahil olmuş.
Aynen aktarıyorum anlattıklarını; “20 bin TL dosya parası verdim önce. Sonra da 110 bin peşin. 3 yıl boyunca da 3 bin liralık taksitleri ödemeyi kabul ettim. Üç yılın sonunda 400 bin verilecekti tarafıma. Ancak birinci yılın sonunda ekonomim bozuldu. Taksitleri ödeyemez duruma geldim ve çıkmak istedim. Yatırdığım 150 bin TL’yi alabilmek için 6 ay mücadele verdim. Sonunda aldım ama 20 bin TL’lik dosya paramı geri vermediler!”
Bir başka mağdur ise çekilişin bir türlü kendisine gelmemesi üzerine çıkmak istiyor sistemden.
Ancak sözleşme imzalanırken verilen taahhüdün hiçbirinin yerine getirilmediğini söylüyor.
“3 yıl bekledim. Bir türlü çıkmayınca vazgeçtim sonunda. Ve yatırdığım paraları geri istedim. Zaten enflasyon karşısında erimişti param. Bir de üzerine tamamını geri alamamak çok üzdü beni. Pişman oldum. Dini duygularımın kurbanı oldum. Keşke bankadan kredi çekseydim. Böyle mağdur edilmezdim…”
Hülasa değerli okurlarım…
Günlerdir Thodex’in lise 2 terk 27 yaşındaki CEO’su Faruk Fatih Özer’in yarattığı tahribatı konuşuyoruz.
Ancak benzer tahribatların yaşandığı ve yaşanması muhtemel böyle bir alan da var ve artık bunu da konuşmamız lazım.
Başta Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ve çiçeği burnundaki Ticaret Bakanı Mehmet Muş olmak üzere bu konuda sorumluluğu olan tüm yetkililere naçizane tavsiyem bir an evvel; “Faizsiz ev ve araba kredisi” sistemi nedeniyle mağduriyet yaşamış insanların seslerine kulak vermeleridir.
Evet yeni bir yönetmelikle bu alanda düzenlemeye gidildi ancak bu da geçmiş mağduriyetleri ortadan kaldırmıyor.
Gelecekte olacak mağduriyetlere de net çözüm getirmiyor.
Bence dini duygular sömürülerek yapılan bu ticaret ciddi bir biçimde gözlem altına alınmalı.
Düzenleme yerine, suistimale çok açık olan, “Saadet Zinciri” benzeri sistemlerle ticaret yapılmasının tamamen ve derhal önüne geçilmeli.
Aksi takdirde asla son bulmaz bu alanlardaki mağduriyetler.
Bir de şunu merak ediyorum…
Hani klişe bir laf vardır halk arasında…
Denilir ki; “Kimse babasının hayrına iş yapmaz!”
Dini vecibeler gereği faiz ödemeden mülk sahibi ya da araba sahibi olmak isteyen garibanlar için bu sistemi kuranların kendileri nasıl ve nerede, ne şekilde kâr elde ediyorlar?
Mesela… Vatandaştan topladıkları paraları nerede muhafaza ediyorlar?
Bankada mı, kasada mı ya da borsada mı?
Televizyonlara, gazetelere, bilboardlara boy boy reklam verecek kadar rahat bir bütçeyi hangi yöntemleri hayata geçirerek başarıyorlar?
Denilene göre bu ticareti yapan şirket sahiplerinin tamamı oldukça lüks ve şatafatlı bir yaşam biçimine sahiplermiş.
Literatürlerinde; “Faiz yoksa” yani “haramsa”…
Garibandan topladıkları paraların, olduğu yerde, kendi kendine artışı da mümkün değilse…
Bu ticareti yapan şirket sahiplerinin zengin ve janjanlı bir hayat sürmeleri nasıl mümkün oluyor?