Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Adını ilk üniversite yıllarımızda hala en favori karikatür karakterim olan Bezgin Bekir’in çizeri Tuncay Akgün’ün, bizim Mehmet Çağçağ’ın, Şükrü Yavuzların çıkardığı; “Limon” Dergisi’nde görmüştüm.

        Bir köşesi vardı; “Peynir Gemisi” diye…

        Her hafta dergiyi baştan sona okurdum.

        Okurken de çok ama çok gülerdim ama mizah anlayışı benim mizah anlayışıma uzak olduğundan mı bilmiyorum Gani Müjde’nin "Peynir Gemisi"ni pas geçerdim.

        Güldürmüyordu bir türlü.

        Sonraları özel TV’ler yayın hayatına girince talk show'lar filan yaptı.

        Ve filmler çekti.

        Ancak samimiyetle söylüyorum; o talk show’larında da senaryosunu yazdığı filmlerini izlediğimde de kendimi çok ama çok zorlamama rağmen bir türlü gülememişimdir.

        Mesela yanlış hatırlamıyorsam 2000 yılında filan; “Kahpe Bizans” adlı bir filmin senaryosunu yazdı ve yönetti.

        Mehmet Ali Erbil, Nurseli İdiz, Cem Davran gibi isimler oynuyordu.

        Tabii o yıllarda elimizin altında bugün olduğu gibi 'Netflix’ler, 'Amazon'lar filan yoktu.

        O nedenle de sinema bir alışkanlıktı hepimiz için.

        Bilboarlarda, gazetelerde filan; “Sizi kahkahalara boğacak film geliyor!” sloganları ile reklamı yapılmıştı.

        Koşa koşa gitmişti millet sinemalara…

        Ben de onlardan biriydim.

        REKLAM

        Filmin yarısına gelmeden çıkmıştım salondan.

        Yani özetle benim nazarımda fazla abartılmış bir isimdir.

        Ve nitekim ben haklı çıktım.

        30 yılı aşkın bir zamandır millete kendisini; “mizah üstadı" diye pazarlayan Gani Müjde'nin takkesi düştü ve kel olduğu ortaya saçıldı!

        Nasıl mı?

        Anlatayım;

        Büyük bir ihtimalle geçenlerde Ayasofya'daki bir programda konuşurken “zalim ve kâfir” diyerek Atatürk’ü ima eden hakaretamiz ifadeler kullanan Mustafa Demirkan’ın sözleri üzerine kurucu lidere sahipliğini, vefasını göstermek istemiş muhterem.

        Ancak bunu yaparken öyle bir rezilliğe imza atmış ki!

        Güya övmeye çalışmış Atatürk'ü filan ama kullandığı o seviyesiz, cinsiyetçi ve aşağılayıcı dille adeta kemiklerini sızlatmış.

        Eğer Atatürk hayatta olsaydı ve Gani Müjde'nin bir dini, o dine inanan insanları alenen aşağılayan bu yorumunu görseydi adım gibi eminim ki karşısına alır; "Bre aptal! Bre gafil! Ne farkın kaldı senin bana düşmanlık edenlerin yaptığından! Bu ne ahmaklık ne kendini bilmezlik!" diyerek fırçayı basardı…

        Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, dinler arası savaş yürütmedi.

        Onun dinlerle, insanların inançlarıyla filan bir sorunu yoktu!

        O milli bağımsızlık savaşına önderlik etti.

        Tam bağımsız ve çağdaş Türkiye ülküsü için savaştı hep.

        Sorunu sömürgeci işgalcilerleydi…

        Onlarla işbirliği yapanlarlaydı.

        Mustafa Kemal Atatürk’ü bu özelliklerinden soyutlayarak sözde Atatürkçülük yapanlar, taslayanlar şunu bilmeliler ki;

        Bu aymazlıkları ile en az ona açıktan düşmanlık yapanlar kadar karşısındadırlar.

        Hiç istemezdim o iğrenç ifadeleri kullanmayı ancak meseleyi anlamanız açısından o tweet'inin fotoğrafını da paylaşmak istiyorum sizlerle.

        İşin asıl acı tarafı ne biliyor musunuz değerli okurlarım?

        Gani Müjde’nin o rezil tweet'i hala öylece orada duruyor.

        Bırakın silmeyi filan…

        “Gaflete düştüm. Hata ettim. Akım diyecekken kakam dedim. Affedin beni!” falan deyip özür bile dilemiyor.

        Bilakis o terbiyesizliğine tepki gösteren insanlara inat, o aşağılık ifadelerle dolu yorumunu tekrar tekrar RT edip milletin gözüne sokmaya devam ediyor.

        Yazıklar olsun gerçekten!

        NOT: Bu arada dün gördüm ki; Twitter’daki resminin altında kendisini; “Reis-i Mizah” şeklinde bir ifade ile tanıtmış takipçilerine.

        Aldırış eder mi etmez mi bilmem ama ben Gani Müjde’nin yerinde olsam...

        En azından bundan sonra kendisiyle dalga geçebilen bir mizahçı örneği olmak adına o ifadeyi derhal; “Reis-i Cehalet!” diye değiştiririm!

        Ya da; “Reis-i Rezillik!”

        Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler oluyor!

        Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler oluyor!
        0:00 / 0:00

        Eğer biri bana saat 22.00 ile 05.00 saatleri arasında ya da sadece pazar günlerinde sokağa çıkma yasağının mantıklı, bilimsel, tıbbi sebebini açıklamaz ise...

        Onlarla olmuyorsa psikolojik veyahut da felsefi ya da ekonomik bir gerekçesini sunmazsa...

        Ben bu kararları veren birilerinin koronavirüsle ilgili özel bir bilgisi, bildiği başka bir şeyler filan olduğunu düşünmeye başlayacağım.

        Başka bir açıklaması olamaz çünkü!

        Sabah 05.00'te sokağa çıkma serbestliği olan vatandaşın akşam 10’dan sonra çıkması halinde virüsü kapma olasılığı niye daha fazla?

        Ya da bir gün öncesi ve bir gün sonrası her şey serbestken pazar niye yasak?

        Bence bize söylenmeyen bir şeyler var...

        Çaktırmıyor, belli etmiyor olabilirler ama pandemi koşullarını ayarlayan, kararlarını verenlerde değişik tüyolar filan var.

        Belki de bu virüsü yapanlarla ya da yayanlarla aralarında özel bir hukuk var...

        Belki de; ”Şu saatler arası ve şu günlerde virüsün çok daha bulaş olma durumu var. Siz ona göre ayarı verin!” filan deniliyor...

        Aksi halde niye böyle olsun?

        Niye mesela tüm gün memlekette olabildiğince hayatın içinde olabilme durumu varken saat 22.00 ila sabah 05.00 arası her şey yasak olsun?

        Ya da niye sadece pazar günleri?

        Bilmiyorum ne var ama şuna inanıyorum ki; bizim bilmediğimiz, bilemeyeceğiz ve hatta bilsek bile çözemeyeceğimiz, anlamlandıramayacağımız bir şeyler var!

        Yani hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler oluyor ve biz bu şeylerin ne olduğunu anlayacak kapasitede değiliz!

        Diğer Yazılar