Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İnsanlığın başına bela olarak gönderildiğine inanılan Yunan mitolojisindeki efsane kadın…

        Zeus’un düğün hediyesi olarak verdiği kutuyu; “Sakın açma!” diye tembihlemesine rağmen açan ve kutuda o güne kadar saklanmış yalanın, riyanın, hilenin, sahtekarlıkların ortaya saçılmasına sebep olan mit kahramanı.

        Sedat Peker sanki o kutu!

        Bir açıldı pir açıldı!

        Doğru ya da yanlış…

        Kapağı kalktığı günden bu yana ortaya atılan iddialar şu an Türkiye’nin en önemli gündemi.

        Pazar sabahları yayına verdiği videoları bazıları için Netflix ayarında bir dizinin son bölümü gibi…

        Bazıları için ise kabusların kabusu gibi…

        Şaka gibi ama memleket onunla yatıyor, onunla kalkıyor.

        Özellikle gençleri öyle bir etki altına almış ki…

        Efsunlanmış gibiler adeta…

        Twitter’da yazdıkları anbean takip ediliyor ve yaptığı sıradan bir paylaşım bile anında binlerce beğeni ve RT alarak TT listesinin başına çıkıyor.

        REKLAM

        Bu arada ilk videolarında anlattıkları sadece kendisi ile alakalı olaylar, kişiler filandı.

        Ancak son günlerde saçtıkları ile sınırları zorluyor.

        Neyse uzatmayayım daha fazla zira esas yazacağım konu başka.

        Peker’in son videosunda bahsini ettiği Bodrum’daki otel ve sahibi Sezgin Baran Korkmaz mevzusunu biliyorsunuz…

        Korkmaz ile sanırım 2 yıl evvel medyadan birkaç arkadaşımla yemek için gittiğim bir mekanda tesadüfen karşılaştığımız AK Partili bir milletvekilinin sayesinde tanıştım.

        Ayaküstü bir sohbetimiz oldu ama çok samimi, dürüst ve yakın buldum ve bu yüzden de sonrasında da hep kontakta oldum.

        Ha şunu peşin peşin söyleyeyim…

        Peker’in bahsini ettiği Bodrum’daki otelinde ya da başka bir otelinde konaklamadım.

        Ya da onun devlet ile bağlantılı sorunlu işlerinin çözümünde birilerine aracı olmak için girişimde bulunmadım.

        “Bana şu kadar para ver de senin bilmem ne bakanıyla aranı yapayım” filan demedim.

        O da benden asla böyle bir şey talep etmedi.

        Hep çok saygılı ve seviyeli arkadaşlık oldu aramızda.

        Bilen bilir…

        Doğulu erkeklerin alışkanlığıdır.

        Kendisinden küçük ya da büyük olsun fark etmez...

        Kardeşi gibi gördüğünü belli etmek için karşı cinsine “abla” diye hitap eder.

        Sezgin Baran Korkmaz da bana hep “abla” dedi…

        REKLAM

        Ben de aynı duyguyla yaklaştım.

        Özetle…

        Bugün hakkında; “Kara para aklayıcısı, şöyle yapmış, böyle yapmış” iddiaları olan Korkmaz’ı tanırım ve çok da severim.

        Bunu niye yazdım peki?

        Çünkü bazıları sanki aramızda gazeteci/işadamı dostluğundan farklı bir bağlantı varmış gibi algı yaratmaya çalışıyor.

        Peki nasıl?

        Neredeyse 1 yıl evvel…

        Twitter’da İstanbul Sözleşmesi ile ilgili kadının gücüne vurgu yapmak amacıyla bir meydan okuma (challenge) başlatılmıştı. Ben de dahil olduğumu gösteren bir tweet atmıştım.

        Efendim Sezgin Baran Korkmaz benim o tweet'imi alıntılamış da demiş ki; “Tanıdığım en yürekli, mert, lafını esirgemeyen cesur insanlardansın abla!”

        Eee ne olmuş yani?

        Ne demiş?

        Beni övmüş ve sağ olsun pek de güzel sözler etmiş.

        Şimdi ne bekleniyor benden?

        Bugün yaşadıkları dolayısı ile benim korkup, sinip; “Vallahi billahi bir bağım, bağlantım filan yok” deyip tanışıklığımızı, arkadaşlığımızı inkar etmemi falan mı?

        Çok beklerler…

        Boşuna beklerler…

        Çünkü mesele bir gazetecinin ister işadamı olsun ister siyasi ister bürokrat ister yargı mensubu…

        Önemli olan tanıyıp tanımaması değildir…

        REKLAM

        Ne tür bir ilişki kurduğudur.

        Eğer bir gazeteci kimliğini, nüfuzunu kullanarak devletle bağlantılı kurum, kuruluş ya da bakanlıklarda bir işadamı hakkında lobi yapıp ve bu yaptığı lobiden ceplerini dolduruyor ya da doldurmaya çalışıyorsa…

        Ya da bir işadamının gayri meşru işleri için kalemini, gazeteciliğini tetikçilik ya da şantaj amacıyla kullanıyorsa bu düpedüz namussuzluktur, ahlaksızlıktır!

        Umarım doğru değildir ama doğruysa eğer maalesef iddialara göre bazı arkadaşlarımız bu işlere tevessül etmiş gibi görünüyor.

        Meslek adına çok üzücü bir durum bu.

        Bakın…

        Gazetecilik riskli bir meslektir.

        Bu mesleği yaparken siyasette, devlette ya da iş dünyasında tanışıklıklar, ilişkiler ister istemez oluyor.

        25 yılı devirdiğim bu meslek dolayısıyla değişik alanlardan, değişik pozisyonlarda, kritik görevlerde bulunan çok sayıda insanla tanıştım.

        Bunların içinden çok azı ama gerçekten ağabey, kardeş, arkadaş yerine koyacak kadar kıymetli bir yere oturmuştur nazarımda.

        Çünkü hepsiyle aynı bağı kurabilmek mümkün de değil, doğru da…

        Özellikle de siyasilerle…

        Çok ahbabım yok o cenahtan.

        Hatta ve hatta galiba hiç yok çünkü siyaset yazarken bir siyasi ile ters düşmek her zaman büyük olasılıktır.

        Kendi adıma söylüyorum; Kurduğum ilişkileri elimden geldiğince belli bir seviyede tutmaya özen gösterdim.

        Sezgin Baran Korkmaz da benim için öyle bir ilişkidir.

        REKLAM

        Şunun altını önemle çizmek istiyorum; Ben Sezgin Baran Korkmaz’ı tanıdığımda vergisini tıkır tıkır ödeyen ve devletin en yüksek katlarında dahi saygın bir yeri olan ve fakire, fukaraya deli gibi yardım eden hayırsever bir işadamıydı.

        Hakkındaki iddianameyi medyadan okudum..

        Uyuşturucu suçlaması yok!

        Terör suçlaması yok!

        İhale yolsuzluğu yok!

        Kamuyu dolandırmak yok!

        Vergi kaçakçılığı yok!

        FETÖ suçlaması yok!

        Ajanlık, casusluk suçlaması yok!

        Ya ne var?

        ABD'deki bir mahkemede ABD hazinesinden hileli yollarla ihracatta vergi iadesi alan ABD’li bir şirketin Türkiye’ye fon aktarmasına ve Türkiye’deki şirketlere yatırım yapmak suretiyle kara para aklanmasına aracılık ettiği iddiası var.

        Bir başka deyişle dolandırıldığı iddia edilen hazine Türkiye hazinesi değil ABD hazinesi.

        Yani esas suçun işlendiği yer Türkiye değil ABD, paraların getirildiği ve yatırıma dönüştüğü ülke ise Türkiye!

        Elbette kimseye avukatlık yapacak halim yok.

        Kimsenin herhangi bir yerde suç işlemesini de savunacak değilim.

        Ama ABD hazinesinin dolandırılma hikayesinde yer aldığı iddiasıyla soruşturulan bir vatandaşımızdan da durduk yerde nefret edecek veya vebalı gibi muamele çekecek halim de yok!

        Önce Amerikan mahkemesine bakarım sonra Türk mahkemesinin nihai kararını beklerim...

        Ha mahkum olursa da ona göre değerlendirmemi yaparım.

        Ama masumiyet ilkesine bağlı olarak da suçu ispat edilene kadar kim olursa olsun o kişiye masum gözüyle bakmaya devam ederim.

        Hiç kimse kusura bakmasın.

        Başkaca suç iddiası olmadığı sürece -ki bildiğim kadarıyla şu ana kadar başka suç İsnadı da yok- bir Türk vatandaşını sırf Amerikan savcıları Amerikan hazinesinin paralarının hileli şekilde Türkiye’ye aktarılmasına aracılık etmekle suçluyor diye burada yargısız infaza katılacak kadar şuursuz değilim!

        Ve çiğ yemediğim için düşüncelerimi açıklamaktan çekinecek ve adı geçen insanı tanıdığımı, medeni ve sosyal seviyede arkadaşlık yaptığımı inkar edecek, bundan ürkecek, kırk deliğe girecek kadar şahsiyet yoksunu bir kimse de değilim!

        Diğer Yazılar