Mahalle yanarken saç tarayan lafını da pratiğe döktünüz ya! Pes!
Çaresizlik kadar insanı dibe çeken başka bir duygu yok gerçekten.
İnanın…
Kahır içinde yazıyorum bu satırları...
Durup durup ya dua ediyorum kendi kendime; “Bir an evvel sönsün ateşler ve içinde yaşayan canlılarımız kurtulsun” diye…
Ya da yakanlara beddua ediyorum.
Başka da bir şey gelmiyor elimden.
İçim cız ede ede memleketimin dört bir yanının cayır cayır yanışını seyrediyorum öylece.
Anlayacağınız tadım hiç yok bu günlerde.
Düşünün…
Cuma akşamı çok sevdiğim bir arkadaşımla önceden planlanmış bir yemek sözüm vardı.
Hiç içimden gelmiyordu gitmek ama “Belki biraz havam değişir” diye kalkıp gittim.
Yemin ediyorum ne yediğim yemekten ne de sohbetten keyif aldım.
Bir an evvel eve dönüp, klimayı açıp, yorganın altına girip uyumak istedim.
Öyle de yaptım zaten.
Ertesi günü ancak öğleden sonra kalkabildim yataktan.
Tam bir mutsuzluk, depresyon hali anlayacağınız.
Ve bakıyorum etrafıma…
Böyle olan sadece ben değilim.
Zaten pandemi, ekonomik sıkıntılar, siyasetteki gerginlikler vesaire dolayısıyla toplumun genelinin keyfi kaçıktı…
Son günlerde yaşanan yangınlar dolayısıyla iyice tavana vurdu bu haller.
Çok insan benim gibi aynı duygu durumunda.
Yani bunalımda.
Tabii bu arada umursamazlığı, keyifçiliği, kayıtsızlığı abartarak anlatmak için kullanılan; ”Dünya yansa umurunda olmaz!” ile “Mahalle yanarken mahallenin züppesi de saçını başını düzeltirmiş!” deyimlerinin sadece birer deyim olmadığına şahit olduk hep beraber...
Demek eskilerde de birileri hakikaten yanı başlarında bir yerler yanarken, günümüzün şuursuzları gibi utanmadan hayatına olduğu gibi devam etmiş ki!
Atalarımız da bu sözleri kayıtlara geçmiş.
Mutlaka denk gelmişsinizdir siz de Bodrum’un ormanlıkları yanarken tepede, o yangına karşı balığını yiyip umursamazca kadehlerini tokuşturan vurdumduymazların fotoğrafını...
Kim bilmiyorum o felaketi izleye izleye keyif çatmaya devam eden insanlar, daha doğrusu insancıklar ama...
Kusura bakılmasın, ben sosyal medyadaki bazıları gibi kinaye yapıp;
“Afiyet olsun!” filan demeyeceğim bu insancıklara!
Dümdüz aynen şöyle yazacağım!
“Siz nasıl ruhsuz ve şuursuz ve bu vicdansızlığınızla nasıl nefes alabiliyor ve hayatta var olabiliyorsunuz ki, o ağaçlar, canlar yanarken utanmadan keyfinize devam edebiliyorsunuz! Her yediğiniz lokma boğazınızda kalsın inşallah! Allah sizi bildiği gibi yapsın! Bir değil milyon kere size yazıklar olsun!”
Bitirmeden bir hususa daha değineceğim.
Memleketin dört bir tarafı yanarken bile kıçını başını göstermekten başka bir derdi olmayan şu Şeyma Subaşı mıdır nedir!
Meslektaşlarımdan istirham ediyorum.
Allah aşkınıza artık şu lümpenin haberlerini manşetlerden filan vermeyin arkadaşlar!
Acımız büyük.
İçimiz yanıyor.
Yüreğimiz kan ağlıyor.
Ufacık bir tahammülümüz yok bu tiplerin züppeliklerine rast gelmeye...
Hiç değilse şu felaket günlerinde yapmayın haberlerini lütfen.
Cehennemin dibine gitsin! O da zengin sevgilisi de bilmem neyi de!
Bize saygınız yok bari söndürülemeyen ateş yüzünden yok olan ağaçlara, hayvanlara ve evi barkı yanmış bitmiş kül olmuş insanlara saygı duyun.
Görmeyin şu kadının haberlerini ve göstermeyin artık!
Yeter lütfen!