Cinsel istismarla böyle mi mücadele ediyorsunuz?
Biliyorum…
Çünkü konu çocuksa ve hele bir de devamında; “cinsel istismar” ibaresi varsa…
Ortaya ilk atılan bilgilerin zihinde yarattığı algıyı silebilmek pek mümkün olmuyor.
Ben de bu işi yapmıyor olsaydım eminim aynı şeyleri düşünürdüm.
Ancak işte...
Mesleki sorumluluğum beni farklı olmaya zorluyor.
Elbette bir gazeteci için flu, belirsiz yani karmaşık bir olayda ilk hedef gerçekleri ortaya çıkartmaktır.
Ama aynı zamanda o gerçekleri kim ya da kimlerin çarpıttığını kimlerin sahtekarlık yaparak yalanla kamuoyunu aldatmaya çalıştığını topluma aktarmak da mesleki bir ilkedir.
O yüzden de toplumda adeta infiale neden olan ve iki masum insanı neredeyse giyotine götürecek linç sürecini başlatan “Elmalı Davası”na girdiğim günden bu yana çıkamıyorum.
Elimdeki bilgi, belge, ifadeleri, tespitleri ve kayıtları içinizden herhangi biri görse...
Adım gibi eminim ki aynı duygu halinde olur.
Bakın sevgili okurlarım...
Bir daha yazıyorum...
Çok net hem de!
İki küçük çocuğu istismar ettikleri iddia edilen anne Merve ve üvey baba Rahmi Akman maalesef korkunç bir iftiranın kurbanı oldular.
Ve bunun böyle olmasının tek nedeni de; “Çocuklara cinsel istismarla mücadele ettiği" bilinen ve bu konuda neredeyse sembolleşmiş UCİM adlı STK’dır!
UCİM’in bile/isteye yarattığı kamuoyu algısı sayesinde o iki insana yapılan linç öyle bir noktaya varmıştı ki değerli okurlarım…
Anne ve üvey baba Rahmi Akman neredeyse ölümle burun buruna gelmişti.
Allah korudu bence.
Çünkü o günlerde oluşan algıdan dolayı kendine görev çıkaran birileri o iki insanın hayatına son verebilirdi.
Ki, olmaması bana göre mucizeydi.
Çünkü Antalya’da bir köyde kendi halinde yaşayan gariban bir çiftçi babanın/annenin iki evladından biri olan ve söz konusu olaylarda en ufacık bir günahı, suçu olmayan 24 yaşında ki Rahmi’nin evinin adresinden, telefonuna kadar tüm kimlik bilgileri sosyal medyada açık bir şekilde dolaşımdaydı.
Biliyor musunuz?
Rahmi ve ailesinin başına bir iş gelecek, konudan dolayı hassaslaşan birileri gelip evlerini ateşe verecek korkusuyla günlerce köylüleri nöbet tuttular ailenin etrafında.
O zavallı yaşlı ana, baba ölüm korkusuyla geçimlerini sağladıkları seralarına gidip de çalışamadılar.
Ekmek tekneleri kurudu, çöl oldu!
İnanın bana...
Adlarını herkes gibi linçlendikleri vakit duyduğum o iki insanın dahil olduğu, suçlandığı davanın gerçeğini yazmamış olsaydım belki de şu anda bambaşka şeyleri konuşuyor olacaktık.
Sadece onlar değildi tabii bu yalan, iftira furyası nedeniyle linç yiyip, hayatları altüst olan.
İki küçük çocuğu istismar ettikleri iddiasıyla suçlanan bu kişileri tahliye eden mahkeme üyeleri ve savcılar da aynı garabeti yaşadılar.
Davaya bakan tüm yargı mensupları günlerce tehdit edildi.
Günlerce küfredildi bu insanlara.
Hem onların hem suçlanan Merve ve Rahmi’nin aileleri perişan oldu.
Sokağa çıkamadılar.
Çıktıklarında korkunç reaksiyonlarla karşılaştılar.
İlk kez Didem Arslan Yılmaz’ın Show TV’de ki yayınında gördüğüm hem hasta hem engelli hem de yaşlı olan Merve Akman'ın babası İlhami Göregen'in ağlayarak, ellerime sarılıp öpmeye çalışması ve iftiradan ibaret olan yalan yüzünden yaşadığı utancı anlattığı o anlar hala gözümün önünden gitmiyor.
Kahroldum o zavallı adamcağızın haline.
“Nasıl insanlar var bu dünyada ve nasıl bu kadar vicdansız olup da insanlara çocuğu istismar etti iftirasını atıp ve kenara çekilip bunun keyfini, tadını çıkarabiliyor” diye kendi kendime sorup durdum hep!
Peki kim bu vicdan yoksunları?
Elbette ki başta eski gelininden intikam alma hırsıyla iki küçük çocuğu kirli emellerine alet eden babaanne…
Ama devletin uzman psikologu tarafından ruhsal bir takım sorunları olduğu teşhis edilmiş babaannenin bu kirli oyununa el verip, büyüten, yükselten, toplumda karşılık bulmasını ve alenen lince dönüşmesini sağlayan ise UCİM denilen dernek!
Yani başkanı Saadet Öğretmen olarak bilinen aslında öğretmenlikle doğrudan bir ilişkisi olmayan Saadet Özkan ve onun duygu sömürüsü rüzgarına sorgu, sual etmeden bağlanan üyeleri.
Özkan aslında eski bir belediyeci.
Açık Öğretim’de 2 yıllık Halkla İlişkiler okumuş.
Sonra bir yaz mevsiminde İzmir Menderes’te köy okullarından birinde okul öncesi eğitmenlik adı altında kısa bir süre sözleşmeli çalışmış.
Kendisini kamuoyuna tanıtan taciz olayını da işte o okulda çıkarmış.
Yani bir öğretmenlik eğitimi, sahip olduğu bir diploma filan yok!
Ama hakkını teslim edeyim büyük bir dikkat göstermiş o kısa görevinde ve o okuldaki çocukların taciz edildiğini fark edip bunun ortaya çıkmasını sağlamış.
Ve o gün sergilediği azim, başarı sonradan kendisine; “Saadet Öğretmen” unvanını kazandırmış.
Keşke o günlerdeki gibi sadece “Saadet Öğretmen” olarak kalsaymış ve yoluna öyle devam etseymiş.
Çünkü bence ne olmuşsa iş profesyonelliğe dönüştükten sonra olmuş.
Nasıl yolları kesişiyor bilmiyorum.
Saadet Özkan ile Mersin’de hem ticaret hem de siyaset yapan Yücel Ceylan çocuk istismarı gibi son derece hassas olan bir konuda dernekleşme kararını veriyorlar.
Derneğin yönetim kurulunu başkan yardımcısı unvanı ile Yücel Ceylan oluşturuyor.
Kızı, damadı, yeğeni filan Mersin’de başlıyorlar çalışmalara.
Kurulda bir hukukçu yok.
Psikiyatrist yok!
Sonradan gönüllüler katılıyor derneğe.
Ancak birkaçı hariç çoğu kalıcı olmuyor.
Çünkü genellikle bağış toplanma yöntemleri ve dağılış şekillerinin sorgulaması rahatsızlık yaratıyor Saadet Özkan ve çekirdek ekibinde.
(Bir önceki yazımda bunları aktarmıştım. Okumayanlar gidip okuyabilirler detayları!)Bu arada geçen yazımda Yücel Ceylan’ın kızının, damadının, yeğenin de olduğu Yönetim Kurulu tablosuna dikkat çekince hemen kaldırıldı o YK ve yerine bambaşka bir tablo konuldu.
Önce Sonraİçişleri Bakanlığı’na bağlı dernekler masası da uyuyor mu ne anlamadım.
Çünkü derneğin YK’sının 1 gün içerisinde değiştiğinden haberleri bile yok!
Neyse gelelim sadede…
Özkan önceki gün bir duyuru yaptı ve nihayet 2017’den bu yana derneğe alınmış tüm bağışları ve kalem kalem nereye harcandığının hesabını vereceğini ilan etti.
Ziyadesiyle memnun oldum.
Açıklama bugün İzmir’den yapılacak.
Göreceğiz bakalım hep beraber, UCİM’in istismara uğrayan çocukların mücadelesi adına nerelerden bağışlar aldığını ve nerelere harcandığını...
Profesyonelleri kim, kimlere ne kadar maaş verilmiş ve daha da önemlisi istismara uğrayan çocuklar için ne gibi “özel” harcamalar yapılmış öğreneceğiz.
Umarım açıklayacakları ile haklarında ortaya atılan tüm iddiaları, şaibeleri ortadan kaldırmayı başarırlar.
Umarım şu eklediğim videoda ki gibi çelişkilerle dolu bir tablo koyulmaz önümüze!
Bu ayrı bir konu…
Hazır basına açık toplantıyı yapıyor...
Lütfen Elmalı Davası olayı ile ilgili de net konuşsun artık!
Israrla; ”Dosyada gizlilik kararı var” konuşamam diyor.
Bakın bu koca bir yalan bir kere!
Öyle olsa ben ya da başkaları bu konuyu yazamazdı, konuşamazdı ya da tartışamazdı bu BİRRR!
İKİ gizlilik vardı madem davada...
Soruyorum o halde...
Gizliliğe rağmen geçtiğimiz haziran ayının sonunda niye elinde pankartla meydana çıkıp; “Yargı göz göre göre istismarcıları serbest bıraktı! Elmalı Davası’ndaki istismarcı anne, üvey baba, anneanne, dede ve hatta dayı (Ki dayı dediği de 14 yaşında ki çocuk!) aramızda geziyor!” diye bas bas bağırdın?
Madem dava sonuçlanmamış…
Madem konuşmayalım ve davanın sonucu bekleyelim diyorsun…
O halde sen ve ekibin niye dava sonucunu beklemeden ve üstelik de tahliyelerinden 7 ay sonra kamuoyunun gündemine taşıdı davayı ve masum olma ihtimali (Ki ben elimdeki belge, bilgi, kayıtlara bakarak zaten masum olduklarına inanıyorum) olan insanları toplumun önüne atıp linç ettirdi?
Sakın bana yok öyle bir şey deme Saadet Özkan çünkü şu kaydın her yerde!
Bir de ısrarla çocukların anne ve üvey baba tarafından kesin bir şekilde istismar edildiğini ispat ettiğini söylediğin bir adli tıp raporundan bahsediyorsun.
Bütün dava dosyası elimizde.
Ben de değil sadece birçok gazetecide.
Mahkemenin, hakimlerin, savcıların bilgisinde, dosyasında olmayan ama senin habire lafını ettiğin o adli tıp raporu nerede?
Devletin dahi elinde olmayan bir adli tıp raporu nasıl sadece senin ve ekibinin elinde olabiliyor?
Bugün o raporu da paylaşmanı bekliyorum!
Bir de kafamı bulandıran pardon midemi daha doğrusu...
Çocukların istismarı çizdiği söylenen resimler hususu var.
Hem çocukların babası Gürhan Genç’in hem de UCİM’in avukatı olan Gülşah Ekin Taş’ın bir TV kanalına verdiği röportajında izledim.
Sanırım ağzından kaçırdı.
O çizimleri çocukların en önce babaanneye çizdiklerini söylüyor.
Babaannenin daha sonra psikologlara bu çizimleri onların da yaptırması gerektiğini söylediğini aktarıyor.
Bu bana çok ama çok garip geldi.
Çünkü Babaanne ilkokul mezunu bir kadıncağız.
Pedagog değil.
Psikolog ya da psikiyatrist hiç değil!
Bu konuda bir uzman olması imkan dahilinde değil.
O halde nereden aklına geliyor çocuklardan yaşadıklarını çizime dökerek anlatmalarını istemek?
Ayrıca…
Gülşah Ekin Taş UCİM’in Türkiye Hukuk Koordinatörü değil mi?
Peki nasıl yüreği elveriyor da 5 evliliğini, özel, cinsel bütün hayatını, velayeti kendisinde olan oğlunun gözleri önünde umursamazca yaşayan ve bu yüzden de zavallı yavrucağın tüm psikolojisini altüst eden ve sonunda da “Eşim istemiyor bu çocuğu! Normal değil bu çocuk! Evliliğimi bozacak! Ya alın başımdan ya da yuvaya vereceğim!” deyip sokağa atan bir babanın avukatlığını üstlenmek?
Gürhan Genç’in Mersin’deki komşularının dahi bildiği, şahit olduğu bu trajediden sizin Türkiye Hukuk Koordinatörünüzün nasıl haberi olmaz?
Siz istismarla böyle mi mücadele ediyorsunuz?
Bir lokma çocuğunun bütün dünyasının cinsellikle dolmasına sebebiyet vermiş ve bu da çocuğun bizzat polise ve savcılığa verdiği kendi ifadeleri ile kanıtlanmış bir başka türlü de olsa istismarın dibini bulmuş bir babaya kol kanat gererek mi?
Not: Bir yandan bana diğer yandan Elmalı Davası’nı Show TV gibi açık, çok izlenen bir ekrana taşıdığı, gerçeğin ortaya çıkması için tarafları konuşturduğu, gözler önüne serdiği için Didem Arslan’a saldırmaktan vazgeç artık Saadet Özkan! Didem de, ben de gazeteciyiz. İkimiz de gerçeğin peşindeyiz. Doğruların ortaya çıkmasını istiyoruz zira sayenizde bugün Elmalı’da yarın başka bir davada aynı haksızlıkların, kötülüklerin yaşanmasını istemiyoruz! Çocuğa istismar büyük suç, büyük alçaklık, adiliktir! İkisi de anne olan iki gazeteci için, “İstismarcıyı savunuyorlar! İstismarcılara kol kanat geriyorlar!“ diyerek yaptığın karalamaların hukuken hesabı da sorulacak elbette! Bizim gazeteci sorumluluğu ile yapmaya çalıştığımız tek şey aslında sizin yapmadığınız şey! Biz gerçek istismarcıların ortaya çıkması ve tabii bir de istismarı kullanarak toplumun duygularını sömüren istismarcıların yüzündeki maskeyi indirmek ve böylesi hassas, insani bir mevzuyu kendisine malzeme olarak kullanıp işin şovunu yapan her kimse onlara haddini bildirmek istiyoruz!
Böyle biline!...