Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bu aralar enerjim düşük. Çok çok mutsuzum. Hem de öyle böyle değil (Nedenini diğer yazıda uzun uzun anlatacağım.)

        O yüzden bayramda herhangi bir yere gitmeyi düşünmüyordum.

        Evde kalıp düştüğüm mutsuzluk çukurumda debelenmeyi planlamıştım ama baktım ki bayramlarda illa ki beni yanında görmeyi arzulayan anneciğim çok üzülüyor.

        Son dakika bir kararla kalktım gittim yanına.

        İyi de oldu çünkü; “Bodrum rekora koşuyor. Trafik kilit noktasında! Tüm oteller full!” mealinde yapılan haberlerin ekonomiye yansımasının ne kadar gerçekçi olup olmadığını yerinde gözlemleme fırsatı elde ettim.

        Full olduğu doğru.

        Başta marka değeri yüksek 5 yıldızlı oteller olmak üzere tüm oteller dolu.

        Halk plajları da hakeza.

        Ama tüm bunlara rağmen (zincir marketler ve pazarcılar hariç) esnaf acayip mutsuz.

        Lokantalar, kafeteryalar, dondurmacılar, plajda seyyar halde içecek ve yiyecek satanlar ve yazlık giyim satanlar dahil…

        Tüm esnaf tabir-i caizse kan ağlıyor.

        Enteresan geldi tabii bu durum bana.

        Acaba gözlerim mi beni yanıltıyor deyip resmi rakamları almak için Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras’ı aradım.

        Gözlerim yalancı değilmiş.

        Gerçekten de Bodrum aşırı kalabalık bir bayram geçiriyormuş.

        Aras, ilçenin nüfusunun bu bayramda da tıpkı eski uzun bayramlarda olduğu gibi 1 milyona ulaştığını doğruluyor.

        REKLAM

        Ama aynı zamanda esnafın kan ağladığını da.

        Peki bu garip paradoks neden?

        Başkan diyor ki; “Çünkü o kalabalık burnunu dışarı bile çıkartmıyor!”

        Haklı. Çünkü ben, bizzat yaşıyorum bu durumu.

        Şöyle izah edeyim.

        Bodrum’a tatile gelen iki grup turist var.

        Birinci grup (ki söylediğine göre nüfusun çoğunluğunu bu kesim oluşturuyor) biz yazlıkçılar.

        Yani yazlık evi olanlar.

        Önceden bu yazlıkçılar her gün olmasa da haftada bir iki gün dışarıda yemek yerdi.

        Ya da denize girerken sahildeki kafelerden, restoranlardan yiyecek, içecek alırdı.

        Bu yıl sanki tüm yazlıkçılar söz birliği etmiş gibi kesinlikle dışarı çıkmıyor.

        Plaja suyunu bile evden termosla götürüyor.

        50 liraya lahmacun, 75 liraya hamburger yiyeceğine sandviçleri stokluyor çantaya.

        (Ve değerli okurlarım bu rakamlar halk plajlarında hizmet veren mekanlardaki rakamlar. Paralı plajlarda fiyatlar adeta uçuşa geçmiş deniliyor.)

        Durum böyle olunca tabii yazlıkçılar da el mahkum cebinde her daim akrep dolaşıyormuş gibi bir ruh hali ile tatil yapmaya çalışıyor.

        Mecburi bir cimrilik söz konusu yani.

        İkinci grup ise otelciler.

        Bilindiği üzere büyük markalara yani 5 yıldızlı otellere gelenlerin çoğu zaten yabancı turist.

        Onlar her şey dahil paket satın aldıkları için zaten dışarı çıkmıyorlar.

        Zira oralarda verilen hizmet, kalite ultra lüks.

        Bedavaya şahane lezzetli bir akşam yemeği varken elin İngiliz’i, Alman’ı niye dışarı gitsin!

        Ve bu yıllardır böyle.

        “Önceki yıllarda sadece oda/kahvaltı satın alan alt segmentlerdeki otellerde kalan yerli turistler bu açığı kapatırdı” diyor başkan.

        “Ama bu yıl onlar da yok oldular” diye ekliyor.

        REKLAM

        Ne yapıyorlarsa artık.

        Marketten alışveriş yapıp odada sandviç, peynir, ekmekle mi geçiştiriyor yeme, içme işini…

        Ya da kahvaltıyı olabildiğince tıka basa yapıp akşama fazla bir şey mi bırakmıyorlar bilmiyorum ama şu net ve kesin ki Yalıkavak, Türkbükü gibi yerlerdeki marka değeri yüksek birkaç mekan hariç özellikle yiyecek, içecek sektöründe hizmet veren Bodrum esnafı çok mutsuz.

        Bırakın çalıştırılan elemanların maaşlarının karşılanmasını…

        Çoğunun kirayı bile karşılayamayacağı ve bu yüzden de sezon sonu bayağı bir mekanın bir daha açılmamak üzere kapanma yani iflas tehlikesi ile karşı karşıya olduğu konuşuluyor.

        Tabii bu arada fırsatçılık da yok denilemez.

        Hele hele pazar esnafı.

        Delirmişler resmen.

        Milas ve çevre illerden getirdikleri meyve ve sebzeyi öyle ultra fiyatlarla tüketiciye sunuyorlar ki!

        Sanki dersiniz başka kıtalardan filan getiriyorlar.

        Çoğu kendi ektiğini, biçtiğini satan civardaki köylüler.

        Eleman yok.

        Dükkan kirası yok vs.

        Ekstra maliyeti belediyeye ödediği cüzi bir sergi parası ve mazot.

        Ama buna rağmen rakamları inanılmaz.

        Market fiyatları ile hemen hemen aynı.

        Düşünün… Domatesin kilosu bile 20 liradan başlıyor.

        Yeşil fasulye 30 TL.

        Biber 20 TL.

        Nasıl bir kiraz getirmişlerse bu hafta.

        Kilosu 60 liradan etiket koyulan varmış.

        Ha sorunca türlü gerekçeler sunuyorlar bu fiyatlandırmalarına ama yani hiç kusura bakmasınlar biraz fazla abartıyorlar.

        El insaf!

        5 sap yeşil soğan nasıl 12 TL olur yahu!

        Bence denetim olacaksa yazlık beldelerdeki pazarlarda alenen köylü kurnazlığı yapan pazarcı esnafına olmalı.

        Zira fırsatçılığın kitabını yazıyorlar resmen.

        Velhasıl değerli okurlarım…

        REKLAM

        Sadede gelirsek…

        Özellikle ekonomiye dair güzelleme yapmak isteyenlerin; “Bodrum full, trafik kilit, bütün oteller tam kapasite!” goygoyculuğuna pek aldanmayın bence.

        Çünkü evet Bodrum ve benzeri yazlık beldeler kalabalık da…

        Ama emin olunuz ki…

        O kalabalıkların büyük çoğunluğunun cebi de, cepkeni de resmen delik deşik!

        Mutsuzluk çukurunda neden debeleniyorum?

        Mutsuzluk çukurunda neden debeleniyorum?
        0:00 / 0:00

        Yukarıdaki yazının girişinde son zamanlardaki ruhsal durumuma ilişkin ayrıntı vereceğimi yazmıştım.

        Neden çok mutsuzum ve enerjim diplerde?

        Çünkü sigarayı bırakıyorum.

        Resmen acı çekiyorum.

        Belki bazılarınız için için gülüyor şimdi bu yazdığımı okuduktan sonra.

        Gülmesin kimse lütfen.

        Benim gibi aşırı müptela biri için çok ama çok zor yaşadığım bu süreç.

        Çok radikal bir karardı evet.

        Ve ben daha önce hiç ama hiç yeltenmediğim bir şeyi yaptım ve neredeyse 30 yıldır elimden düşürmediğim kadim dostumu ansızın terk etme kararı verdim.

        40 gün oldu.

        Elimi dahi sürmedim evet ama şu gerçek ki; Çok acı çekiyorum.

        Mutsuzluk çukurunda debeleniyorum resmen.

        Meğer ne bağımlısı yapmış beni meret.

        Ne çok şeymiş benim için.

        Bunu içerken hiç fark etmemiştim.

        Nasıl fark edecektim ki zaten!

        Çünkü o kadar iyiydik ki…

        O kadar keyif alıyorduk ki birbirimizden…

        Bu zavallılığımı görebilmem, anlayabilmem mümkün değilmiş.

        Beni resmen teslim almış.

        Ruhumu, bedenimi her şeyimi…

        Oğlum çok kızardı.

        Yıllardır.

        Yalvarırdı; “Anne ne olur bırak şunu!” diye.

        Sarılıp öpmek isterdim.

        Çoğu zaman; “Çok kötü kokuyorsun” der ve iterdi.

        İncinirdim o zamanlar.

        Ama şimdi anlıyorum çocuğu.

        Hakikaten çok ama çok pis kokuyormuş sigara içen insan.

        Kül tablasından beter bir koku bu koku.

        Ve komediye bakın ki, ben şimdi sigara içen insana yaklaşamıyorum.

        Çünkü iğrenç geliyor kokusu.

        Ve rezalete bakınız ki!

        Bunu görmüş, anlamış olmama rağmen hala acı içinde kıvranıyorum.

        Ölüyorum mutsuzluktan.

        “Geçecek” diyor önceden tecrübe edenler.

        Geçecek inşallah.

        Kurtulacağım bir şekilde.

        Keşke hiç başlamamış olsaydım.

        Ya da daha çabuk bırakmak için girişimde bulunsaymışım.

        Bence çünkü ne kadar çok içmişseniz o kadar zor kopuyorsunuz.

        O nedenle gençlerden özellikle rica ediyorum.

        Lütfen başlamayın.

        Ya da hemen bırakın.

        Ne kadar geç…

        O kadar çok laneti sarıyor insanın benliğini.

        Düşünün…

        Ne haldeyim şu anda.

        Öyle efsunlamış ki zehriyle beni.

        Öyle bağlamış ki kendisine…

        Bıraktım diye hayatı zehir etti bana.

        Lütfen olabilecek en erken vakitte bu zehirden kurtulmaya çalışın.

        Yalvarıyorum.

        Geç olmadan bunu yapın gençler!

        Not: Yerine hiçbir şey koymadım. Yani elektronik sigara vs… Sadece nikotin sakızı aldım. Nispeten rahatlatıyor ama bence sigara bağımlılığının asıl nedeni nikotin değil. O üfürme eylemi… Ve sanki başka hiç kimse yokmuş gibi hayatınızda… İki parmak arasına alıp sıkı sıkı sarılma olayı…

        Diğer Yazılar