Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kısa bir zaman önce bir fabrikanın açılışı için gitmiştim İzmir Aliağa’ya…

        Ve gördüğüm manzara karşısında da hayretlere düşmüştüm.

        Çünkü çok küçükken gelmiş olduğum Ege Denizi’nin kıyısındaki o güzelim ilçe dev bir sanayii bölgesine dönüşmüştü artık.

        Bunda sorun yok elbette.

        İllaki ülkenin bir yerleri de sadece üretim için yatırım yapılacak bölge olarak tahsis edilecek.

        Ancak Aliağa’daki sanayi, o dev fabrikaların atıklarının nasıl yönetileceği pek doğru hesaplanmadan, öylece büyümeye bırakılmış gibi.

        Görüntü o kadar ürkütücü ki sanki vahşi bir sanayi var.

        Oysaki yol kenarlarında, fabrika etraflarında ağaçlandırmalarla ya da rengarenk çiçeklerle donatılmış yeşil alanlarla başka türlü bir görüntü olması da sağlanabilirdi.

        Neyse...

        Zaten bu konuyu yazmayı kafaya koymuştum.

        600 tondan fazla asbest barındırdığı iddia edilen Brezilya donanmasına ait NAe São Paulo gemisinin Aliağa’da sökülmesine verilen izin üzerine bir taşla iki kuş vurayım dedim.

        İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer başta olmak üzere birçok bilim insanı, sivil toplum kuruluşları, çevre örgütleri bu izinden dolayı Çevre ve Şehircilik Bakanı'na ateş püskürüyor.

        REKLAM

        Haklılar da zira asbest kimyasal özelliği nedeniyle bulunduğu toprakta bitki yetişmesine dahi izin vermeyen çok tehlikeli bir mineral.

        Ve işin kötü tarafı Sivas, Tokat, Erzincan, Hatay gibi illerimiz başta olmak üzere Türkiye’de de çok bulunan bir madde.

        Aşınmalara dayanıklı olduğu için başta inşaat yapımlarında olmak üzere sanayinin birçok dalında kullanılıyor.

        Ancak son yıllarda da mümkün oldukça uzak durulmaya çalışılıyor.

        2010 yılında alınan bir kararla kullanımı yasaklandı.

        Çok doğru bir karar çünkü asbest mazuriyeti başta “mezotelyoma” olarak bilinen “akciğer zarı” olmak üzere birçok kansere sebep oluyor.

        Ve tedavisi çok zor.

        Bir de pahalı.

        O yüzden de yakalanan çok emekçi maalesef kurtulamamıştır.

        Kısaca her anlamda ölüm saçan bir madde asbest.

        Ve Aliağa’da sökümünün yapılmasına izin verilen söz konusu gemi de iddiaya göre tonlarca asbest yüklü.

        Çevre ve Şehircilik Bakanlığı izniyle sökümü gerçekleşecek geminin Aliağa'daki limana yanaşmaması için başta çevreci STK’lar olmak üzere birçok bilim insanı tepki gösteriyor.

        Ancak görünen o ki, gemi geliyor.

        Hatta bizim karasularına vardığı bile iddia ediliyor.

        Bakan Murat Kurum tüm bu tepkilere ilişkin bir basın açıklaması yaptı.

        Gemideki asbest miktarının iddia edildiği gibi 600 ton değil, 9.6 ton olduğunu söyleyen Kurum iddiaları kesin bir dille yalanlıyor.

        Ve geminin limana yanaştırılmadan evvel son bir kez, uluslararası yetkinliğe sahip uzmanlar tarafından denetimlerden geçirileceğini, ölçümler yapılacağını ve eğer bu ölçüm sonuçlarına göre, Nükleer Düzenleme Kurumu Başkanlığı tarafından geminin sökülmesinde sakınca bulunmadığı bildirilirse; geminin diğer kontrollerinin de yapılacağını ve tehlikeli herhangi bir olumsuzluk söz konusu olursa da hiçbir tereddüde yol açmadan aynı şekilde geri gönderileceğini söylüyor.

        REKLAM

        Gemi sökümünden çıkan asbest içeren atıkların uygun şekilde ambalajlanarak etiketleneceğini ve havayla temasının kesilerek çevre lisanslı düzenli depolama tesislerinde gerekli önlemleri almak şartıyla bertaraf edileceğini de sözlerine ekliyor.

        Bu arada yazıyı yazmadan evvel epeyce bir taradım konuyu.

        Ve bir noktaya fena takıldım.

        O da şu; Bakanlık asbest miktarının 9.6 ton olduğunu iddia ediyor ama Asbest Söküm Uzmanları Derneği (ASUD) Başkanı Mehmet Şeyhmus Ensari de diyor ki; “Aynı geminin ikizi olan Clemenceau’da 760 ton asbest barındırdığı tespit edildi. Söküm için Hindistan’a gönderildi. Yüksek mahkeme reddetti ve bunun üzerine Hindistan, gemiyi geri çevirmek zorunda kaldı! Fransa’ya döndü”

        Yabancı kaynaklardan da baktım.

        Ensari’nin aktardığı bu bilgi kesinlikle doğru.

        O gemi meselesi epeyce kriz yaratmış hem Fransa’da hem de Hindistan’da.

        Gerçekten de kıyamet kopartmış çevre dernekleri ve bilim insanları.

        Herhalde Sayın Kurum göz göre göre, bile/isteye on binlerce insanın sağlığını tehlikeye atacak bir gemi için kamuoyuna yalan söylemiyordur.

        Niye yapsın böyle bir şey?

        Çünkü bu herhangi bir konu değil ki!

        Vebali büyük.

        Ama Hindistan tarafından geri çevrilen Clemenceau adlı geminin bilgisi de yabana atılacak bilgi değil.

        O gemide 760 ton asbest varsa nasıl oluyor da ikizi olarak bilinen NAe São Paulo adlı gemide sadece ve sadece 9 ton asbest olabiliyor?

        Hülasa…

        Birileri kesinlikle doğruyu söylemiyor ama kim bilmiyorum.

        İnşallah Bakan Kurum’u bilgilendirenler değildir.

        Zira bu ölüm taşıyan o geminin öyle ya da böyle Aliağa’ya yanaştırılacağı anlamına gelir ki…

        Vah vah!

        At sevgisi ile tedavi gerçekten mümkün

        At sevgisi ile tedavi gerçekten mümkün
        0:00 / 0:00

        Geçen hafta birkaç arkadaşla iki günlüğüne Kaz Dağları’na, Çanakkale tarafına kaçmıştım.

        İstanbullular için yazıyorum özellikle.

        Eğer gitmediyseniz…

        Görmediyseniz…

        Mutlaka ama mutlaka deneyimleyin.

        Hele hele de şu sıcaklarda.

        Nasıl iyi geliyor insana o oksijen deposu coğrafya.

        Bu arada tabii çok güzel yerler gördük.

        Güzel insanlarla tanıştık.

        Bunlardan biri de 18 yıldır Türkiye’de yaşayan Yunan George Andreou ve ailesi oldu.

        George Bey aslında kültürel mimari üzerine çalışıyor.

        İnanılmaz işlere imza atmış.

        Başta Beştepe Külliyesi olmak üzere yeni açılışı yapılan Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi, Zorlu PSM ve daha birçok mekanın konferans salonlarının, kütüphanelerinin kültürel mimarisine ekibiyle katkı sunmuş.

        George Andreaou ve bendeniz.
        George Andreaou ve bendeniz.

        Alanında dünyada sayılı 5 isimden biri olan yabancı damat George, sonunda da asıl sevdiği işi yapmaya, atlara olan sevgisini profesyonelliğe dönüştürme kararı almış.

        REKLAM

        Ve 5 yıl önce Kaz Dağları eteklerinde konuşlu Bayramiç İlçesi Çırpılar Köyü’nde bir at çiftliği kurmuş.

        Fırsat buldukça eşi ve 2 kızıyla atlarına koşuyor.

        Kendisi gibi bazı atlarının da hikayeleri çok ilginç.

        Sakat ya da hasta atları çiftliğe alıp tedavi ettiriyor ve tüm bakımlarını üstleniyor filan.

        Onları çiftleştiriyor.

        Taylarını sahipleniyor.

        Bu arada profesyonel koşucu atları da var tabii.

        Sıkı koşanlar.

        Onlarla da çocukları buluşturuyor.

        Hafta sonları dolup taşıyormuş çiftlik çocuklarla.

        Bir de sosyal sorumluluk gereği engelli çocuklara özel hizmet sunuyor.

        Çünkü at sevgisinin, atla birlikte olmanın inanılmaz bir terapi, tedavi yöntemi olduğunu keşfetmiş.

        Bunlardan biri mesela hem görme hem yürüme engelli Muhammed Emin Çoban.

        Bir gün babası tesadüf getirmiş Muhammed’i.

        Videolarını, fotoğraflarını görmesem asla inanmazdım.

        Kucakta taşımışlar atların yanına.

        Sonra hep gelmeye devam etmiş.

        Ve çok kısa bir zaman sonra kendi kendine gelmeye ve ata binmeye başlamış.

        Hala da geliyor tabii.

        Atlar ona, o da atlara aşık.

        İnanılmaz etkilendim.

        O yüzden de özellikle yazmak istedim.

        Mümkün olsa da tüm çocuklar atlarla buluşturulabilse…

        Ama bir tedavi yöntemi olarak engelli çocuklar için özel bir çaba sarf edilmeli.

        Muhammed’e iyi geldi ise mutlaka at sevgisinin, atla birlikteliğin tedavi eden bir tarafı var çünkü.

        Merak edenler Ekoterra at çiftliğini ziyaret edebilir.

        Not: Muhammed’in babasının izni ile bir iki kare fotoğrafını ve kısa bir videosunu da paylaşıyorum sizlerle…

        Diğer Yazılar