Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Hiç kimse kusura bakmasın.

        En başta da iktidara yakın medya…

        Bugün Erdoğan’ın Ankara’da Hüseyin Gazi Cemevi'ne gerçekleştireceği ziyaret Alevilere bir kıyak, bir iltimas, bir lütuf filan değildir.

        O nedenle de ziyaretle alakalı yapılan haberlerin abartılı ifadelerle sunulmasının hiç lüzumu yok!

        Bu arada; ”Bugüne kadar neden olmadı bu ziyaret? Neden bu kadar geç kalındı?” vesaire sorgulamasına girmeyeceğim.

        Zira oralara girersek çıkamayız.

        Sadece şunu diyeceğim.

        Bu ziyaret yıllar yıllar evvel gerçekleşmiş olmalıydı.

        Çok ama çok geç kalındı.

        Dolayısıyla kamuoyuna servis edilen haberlerin üst başlığı; “Nihayet!”, alt KJ’si ise; “Sonunda Erdoğan Alevilerin evine misafir olmayı kabul etti!” olmalıdır.

        Buna mukabil bu ziyarete verilen tepkilerin bazıları da hem yanlış hem de aşırı!

        Hele hele iddia doğruysa davet edildiği halde hastalık gibi mücbir sebeplerle değil de, sırf Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daveti diye kabul etmeyip ret veren dedeler, kanaat önderleri meselesi…

        Onlar da kusura bakmasın lütfen ama bu tavır ne Alevilik felsefesiyle ne de Alevilerin öz kültürüyle bağdaşan bir tavırdır.

        REKLAM

        Biliyorum ki şimdi bazıları; “Sen kimsin ki dedelere, kanaat önderlerimize akıl veriyorsun, ahkam kesiyorsun?” diyerek atarlanacaklar ve türlü; “Haddini bil düşkün!” türünden hakaretamiz ifadelerle şahsımı aşağılayacaklar.

        Hiç mühim değil.

        İsteyen istediğini düşünür ve söyler ama ben de bildiğimi, inandığımı ve dahası öğrendiğimi söylerim.

        Geç kalınmış olsa da bu ziyarete davet edilen herkesin katılması icap eder.

        Unutulmasın ki, Alevi inanç sisteminin temelinde inanç ritüellerini icra etmenin yanında toplumsal hayatı düzenleyen değerler de bulunmaktadır.

        Tüm Anadolu kültüründe olduğu gibi sofra-oruç-iftar kavramları, Alevilik inancında da kutsaldır ve bu sofraya davet edilen kim olursa olsun ret vermek, o sofraya oturmayı reddetmek Aleviliğin değerleri, görgüsü ve kuralları ile asla ama asla örtüşmez.

        Hele hele ülkenin Cumhurbaşkanı’nın katılacağı Muharrem ayının 10. Gün iftarında bunu yapmak…

        Yakışık almaz!

        Ayrıca, evet Aleviler için bir lütuf değil ama kanaatimce ilk kez bir cemevine misafir olacak Erdoğan ve Alevilik ile alakalı fikirleri, düşünceleri ile “yüzleşmek” için de bu buluşma büyük bir fırsat.

        Özetle…

        O davete gitmeyip de uzaktan gazel okumak Alevilere, Alevilik inancına en ufacık olumlu bir katkı sunmaz.

        Eğer niyet bağcıyı dövmek değil, üzüm yemekse…

        Bugün o Muharrem orucu iftarına gidilmeli ve bu ülkenin en yakıcı yapısal sorunlarından olan Alevi meselesinin, “Hepimiz kardeşiz, Alevilik İslam'ın bir mezhebidir" hamaseti ve dayatması ile çözülemeyeceği…

        Ve Aleviliğin ne olduğunun Devlet-Diyanet-Siyaset üçgeninin değil, bizatihi Alevilerin kendisinin belirlemesi, devletin de bunu harfi harfine kabul etmesi gerektiği Sayın Cumhurbaşkanımıza münasip bir dille anlatılmalı…

        Bedduacı geldi hanımmmm!

        Bedduacı geldi hanımmmm!
        0:00 / 0:00

        Hiç sevmem…

        Çünkü başkasına zarar gelsin diye yapılan bir bedduanın kötü enerji yaydığına ve dönüp dolaşıp kişinin kendi ayağına dolandığına inanırım.

        Çok çok öfkelenirsem eğer…

        Enn fazla diyeceğim şey; “Allah büyüktür!” ya da; “Allah’a havale ediyorum” olur.

        Ama onun dışındakiler yani; “Can çekişe çekişe geberirsin inşallah!” ya da “Allah senin canını böğürte böğürte alır inşallah” duaları ya da benzerlerini etmem.

        Çünkü korkarım bumerang gibi gelip beni bulmasından.

        Sanırdım ki çok insan benim gibi.

        Değilmiş.

        Meğer memlekette bedduacı enflasyonu yaşanıyormuş.

        Neymiş?

        “Sokaklar başıboş köpekler nedeniyle güvenli değil. Bu yüzden de ivedilikle bu köpekler toplanıp barınaklara götürülmeli ve Avrupa ya da Amerika'da nasıl bir uygulama var ise de aynı uygulama harfiyen takip edilerek hayata geçirilmeli” demişim.

        Biri aynen şunu yazdı ya; “Bekle! Evladınla nefessiz kalıp gebereceksiniz!”

        Bir diğeri; “Zavallı köpekler gibi barınaklara kapatılacak ve orada can çekişe çekişe öleceksin!” dedi.

        Daha neler neler…

        Önce anlamadım ama sonra kavradım ki; Vahşi, saldırgan başıboş köpeklerin sokaklarda özgür olmasını isteyen bu azgın azınlığın en büyük yıldırma yöntemi beddua!

        Bir cümle hakaret varsa mesela…

        Geri kalanın tamamında mutlaka; “Allah, can, zavallı, masum, köpek, öl, geber, sürün" sözcüklerinin içerisinde olduğu cümlelerle linç edip geri adım attırmaya çalışıyorlar.

        Aslında hemen hemen aynı beddualar da.

        Sadece kelimelerin yerlerini değiştiriyorlar.

        Önce aldırış etmedim ama sonra düşündüm ki bunlara anladığı dilden cevap vermek en doğrusu olacak…

        O nedenle de beddua eden birinin tweetini alıntıladım ve “O köpeklerin paramparça ettiği insanların ahı da sizin yakanızı bırakmayacak! O kedilerin parçalanırken bağırışları var ya! Aynısını yaşayın inşallah!” şeklinde bir cevap yazdım.

        Anında engelledi ve yok oldu gitti.

        Neden?

        Çünkü birden aklına 10 yaşında ki Mahra Pınar ya da motosikletle giderken köpek sürüsünün saldırısından kaçayım derken TIR'ın altına giren Eren Koşer ya da 6 yaşındaki Ruken Kolcu, 21 yaşında ki Ekrem Binak ve daha onlarcası geldi.

        Onların hayatının son bulmasının tek nedeninin sokaklarda olmalarını inatla savunduğu başıboş köpekler olduğunu anımsadı!

        Ve birden o deliler gibi savunduğu vahşilerin aralarına aldıkları minicik kedileri parçalarken çıkardıkları ciyaklama seslerini işitti.

        Tabii dumur oldu.

        Bu arada biliyor musunuz?

        Mahra’nın anası, babası her gün mezarının başına gidiyor ve ağlıyor.

        Her ağladıklarında da beddualar ediyorlar sebep olanlara…

        Peki sizin beddualarınıza anında onay veren Yaradan…

        Bu zavallı ana babanın beddualarını duymuyor mu?

        Hele de bu sorunun çözümü için sorumlu gazetecilik görevini ifa etmeye çalışan bendenize; “Umarım Allah sizi bu istediğiniz şekilde sınamaz ama bir canlının ölümünü istiyorsanız bunun cezasını er geç görürsünüz. Allah’ın adaleti sapmaz. Bir merhabamız vardı yıllar içerisinde ama siz artık benim selam vereceğim biri olamazsınız!” diyerek beddualar yağdıran ve beni linç edileyim diye hedefe oturtan Cenk Eren.

        Demedi deme ama vallahi işin çok zor.

        Diğer Yazılar