Tamam "Havrita" kapandı! Peki sorun bitti mi?
Uzun zamandır takipteydim.
Sonunda tarafıma iletilen mesajlar, mektuplar sıklaşınca ve bir de bizzat tanık olduğum olaylar artınca, soruna çözüm bulunması adına gazeteci olarak dikkat çekmek istedim.
Ve gayet iyi niyetli, içtenlikle kaleme alınmış bir yazı yazdım.
Nasıl bir kovana çomak soktuysam artık.
Resmen memleket birbirine girdi.
Şahsıma edilen bedduaları, küfürleri, hakaretleri vesaire geçtim.
Öyle bir algı oluşturuldu ki hakkımda…
Sanki ülkedeki tüm köpeklerin katlini isteyen bir düzenleme istemişim gibi abuk subuk, akla ziyan mesajlar ve yorumlarla linç üzerine linç yedim.
Hala da yiyorum.
En sonuncusu da zerre-i miskal alakam olmayan “Havrita” denilen uygulama yüzünden oldu.
Daha evvel haberim bile yoktu.
Yazıma destek veren takipçilerim sayesinde öğrendim ama samimiyetle söyleyeyim .
İlgilenmedim bile.
O kadar ki sitelerine girip bakma lüzumu görmedim.
Çünkü pek kafama yatmadı nerede, hangi sokakta başıboş köpek var Havrita’ya bakıp gezme fikri.
Neyse…
Dün kapandı o uygulama çok şükür.
Şükür diyorum çünkü ben konuyu gündeme getirdikten sonra başıboş köpekler konusunda bir kamuoyu oluşmuştu.
Başta çocuklar olmak üzere engelliler, yaşlılar için büyük bir tehdit haline dönüşen konuyla ilgili ne yapılabilir ciddi ciddi tartışılmaya başlanmıştı.
Hemen her kesimden vatandaş bu konunun çözümünü istiyor ve bana, yazılarıma destek oluyordu.
İşte tam durum buyken, sanki bir merkezden düğmeye basılmış gibi birdenbire ve ardı ardına köpek zehirlenmesi haberleri paylaşılmaya başlandı Twitter’da.
İNANILMAZ BİR OPERASYONA İMZA ATILDI!
Belli bir lobinin hizmetinde olan bazı hesapların başını çektiği bir ekip, zavallı, acı içerisinde kıvranan köpek videolarını koyup üstüne de; “Havrita katliam yapıyorrrrr!” diye yazıp çok kısa bir zamanda ortalığı ayağa kaldırdılar.
Görülmemiş bir PH (Psikolojik Harp) operasyonuna imza atıldı yani.
“Operasyon” diyorum çünkü kamuoyu saldırgan sokak köpeklerinin sebep olduğu ölümleri, yaralanmaları, travmaları vesaire konuşurken birden olay tersine döndü ve ölen, yaralanan çocuklar, insanlar falan unutuldu ve köpeklerin Havritacılar tarafından yurdun dört bir yanında zehirlendiği konuşulmaya başlandı.
Sonradan anlaşıldı ki söz konusu videolarda kullanılan görüntülerin çoğu eski görüntüler.
Tabii bu arada namlunun ucunda ilk ben vardım.
İddialarına göre benim yazdıklarımdan etkilenen Havritacılar gidip köpeklere zehir veriyordu.
Beddualar, iftiralar, küfür ve hakaretler iki katına çıktı haliyle.
“Yargılanacaksınnn!” tehditleri, Habertürk’ten kovulmamı isteyenler…
Neler neler.
Neyse…
Havrita kapandı ama biliyorum ki saldırılar devam edecek.
Çünkü garip bir kitle ile mücadele ediyoruz.
Siz ne derseniz deyin, neyi, nasıl anlatmaya çalışırsanız çalışın…
Dinlemeyen ve sürekli hakaret ederek, aşağılayarak, beddua ederek ya da “Whataboutism”* denilen yöntemi kullanarak sizi püskürtüp, pes ettirtmeye çalışan bir kitle var karşıda!
Mesela ben şöyle bir tweet atıyorum; "Mahra Pınar, Ruken ya da Eren Koşer’in yaşadığı son yaşanmasın. Başka bir çocuk daha ölmesin. Sokaklarda başıboş köpek olmaz!”
Onlar gelip diyor ki; “Tarikatlarda tacize, tecavüze uğrayan çocuklara da böyle sahip çıktın mı Sevilay! Pis FETÖ’cü! Senin derdin çocuk filan değil. Senin derdin sokaktaki dilsiz canları katlettirmek!”
Niye böyle diyor peki?
Çünkü onlara göre “can” çocuk olmuyor.
Can, sokaktaki başıboş, sahipsiz köpekler.
HER YER BEBEK, ULUS, CİHANGİR DEĞİL!
Ve şaka gibi ama bu kitleye en büyük desteği de popüler sanatçılar veriyor.
Neden?
Çünkü dünyadan haberleri yok!
Hepsi birbirinden konforlu, güvenli, korunaklı sitelerde, elit mahallelerde yaşıyor.
Sanıyorlar ki sokaktaki başıboşlar da dünyanın parasını sayıp da aldıkları birbirinden cins köpekleri gibi akılllı uslu sevimli!
Otur deyince oturuyorlar, kalk deyince kalkıyorlar!
O yüzden de nereden bilsinler sokaklarda terör estiren çeteleşmiş başıboş saldırganlarla bir arada yaşıyor olmanın ızdırabını?
O kadar halktan, kendi insanından kopuk ki bizim ünlülerimiz…
Nasıl olsa kendi çocukları sitelerinin güvenlikli bahçelerinde, parklarında diledikleri gibi koşup, oynuyor ya!
Sanıyorlar ki sıradan vatandaşın çocuğu da aynı rahatlıkta!
Bilmiyor ki Van’da değil sadece…
İstanbul’un Esenyurt’unda, Büyükçekmece’sinde bile yavrucaklar saldırgan köpekler yüzünden parka bile gidemiyor.
Çocukları okula kapının önünden servisle ya da özel araçlarla gidiyor.
Gariplerim sanıyor ki Bayrampaşa’da, Sancaktepe’de de durum aynı.
Halbuki vatandaşın çocuğu imkanı olsa zırh giyinip gidecek.
Çünkü yürüyerek gidiyor okula sabahın kör karanlığında.
Korka korka.
Yüreği ağzında.
Niye?
Çünkü köşe başlarını tutmuş azgın köpekler ansızın çıkıp saldırabilir.
EN BÜYÜK SORUN GÜLBEN ERGENLER, HAZAL KAYALAR, CEYLAN ERTEMLER…
Onlarca mektup, mesaj var elimde.
Hem de Türkiye’nin dört bir yanından.
İnanmıyorlarsa arasınlar tek tek okuyayım kendilerine.
Şırnak’ta ya da Yozgat’ta bu başıboş köpekler yüzünden neler yaşıyor insanlar aktarayım.
Hatta gelsinler beraber bir tura çıkalım.
Sahada göstereyim kendilerine içler acısı durumu.
Nasıl bir kopukluk ve nasıl bir tutulma yaşıyorlarsa artık…
Gülben Ergen, Hayal Kaya, Ceylan Ertem ve daha onlarcası…
Havrita uygulamasının vatandaşın ne işine yaradığını bile bilmeden, anlamadan, mama lobisinin kullanışlı elemanlarının başlattığı dezenformasyon dolu kampanyaya gözleri kapalı destek verdiler.
Yahu arkadaş!
Bu ülke başıboş köpeğe mi hasret?
Ve bu ülkede köpek ya da kedi zehirlemeleri ilk kez mi yaşanıyor?
Ve başıboş köpekler gizli saklı bir yerlerde mi yaşıyor?
Ve ancak hasbelkader karşılaşan vatandaş Havrita’ya kayıt düşünce, zehirlemek için de apartta bekleyen bazıları maden bulmuş gibi keyifle gidip işlerini mi bitiriyor?
Nasıl bir akıl tutulmasıdır bu Allah’ım?..
Lütfen bana yol göster…
Benim ülkemin sanatçısının, aydınının ve onların korkusundan, baskısından meseleye dümdüz dalan memleketimin siyasetçisinin neden bu kadar sokağından uzak, halkından kopuk olduğunu anlamama, analiz etmeme yardım et Ya Rabbim!
Ya siz nerede yaşıyorsunuz ya?
Türkiye’nin şu anda dört bir yanında başıboş köpekler kol geziyor.
Her yeri Cihangir mi sanıyorsunuz siz?
Ya da Ulus, Etiler, Bebek mi?
Saf mısınız siz?
Yoksa vurdumduymaz mı?
Yoksa Cüneyt Özdemir’in dediği gibi; “Aman hiç bir şeye itiraz edemiyorum. Bari sokak hayvanları üzerinden yürüyüp biraz muhalifliğimi göstereyim” derdinde misiniz?
Halkın yanında olup, halka destek vereceğinize, halkın evlatlarının güvenli, konforlu sokaklarda, parklarda gezebilmesinin yolunun açılması için çabalayacağınıza…
Kimlerin çıkarı için çabalıyorsunuz farkında mısınız!
Niye okumuyorsunuz, düşünmüyor ve muhakeme etmiyorsunuz?
Bakın…
Sevgili aydınlarımız…
Birbirinden ünlü değerli sanatçılarımız…
Akademisyenlerimiz…
Siyasetçilerimiz…
Uygar bir ülkenin sokaklarında saldırgan, sahipsiz köpek falan olmaz!
Bırakın Amerika’yı, Avrupa ülkelerini falan…
Rusya’da, Gürcistan’da ya da Özbekistan, Türkmenistan olarak bilinen Türki Cumhuriyetlerin bile sokaklarında bir tane başıboş hayvan göremezsiniz!
Göreceğiniz ülke Hindistan’dır, Pakistan’dır, Afganistan’dır, Suriye’dir, Irak’tır!
Siz bu kafayla ne yapıyorsunuz biliyor musunuz?
Vatandaşa resmen; "Bu başıboş, bu vahşi, bu saldırgan köpeklerle bir arada yaşamak zorundasınız!” diyerek ilkelliği dayatıyorsunuz!
Zaten vatandaş bunu isteseydi modern diye kentte değil, gider ormanda yaşardı.
Eğer kentte yaşıyorsa hayal ettiği, istediği konforu da bu devlet ona vermek zorunda!
Siz bunun olabilmesi için ön ayak olup, yol açacağınıza neden engel oluyorsunuz?
Neden bu ülke insanını Orta Doğu’daki sokaklar gibi sokaklarda yaşamaya zorluyorsunuz?
Neden?
Not: Sakın bana yeni beddualarla, yeni hakaret, küfür, iftira ve türlü itibarsızlaştırma saçmalıklarıyla saldırmaya kalkmayın! Boşuna! Çünkü ilk yazımda ne dediysem hala arkasındayım. Asla da geri adım atmam çünkü ben başkaları gibi; “Aman ortada kuyu var yandan dolaş” türü gazetecilik yapmıyorum. “Realite bu” diyorum ve rasyonel bir bakış açısıyla sorunun çözümü için yapılması kaçınılmaz olanı da eğmeden bükmeden ifade ediyorum.
Ve işte o yazım;
* Whataboutism, özünde bir argümanı mantıklı bir karşı argüman üreterek değil de argümanı değersiz kılmak için, kişiyi iki yüzlülükle suçlayarak yenmeye çalışmaktır. Bazen de insanlar kendi suçlarını örtmek, oku başkalarına çevirmek için yanlışlarının, başka bir yanlış yüzünden aslında “yanlış” olmadığını savunmak için kullanırlar!