Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Henüz 6 yaşındayken Hiranur Vakfı’nın Başkanı babası Yusuf Ziya Gümüşel tarafından müridi olan 29 yaşındaki Kadir İstekli ile evlendirilen ve yıllar sonra yaşadığı işkenceyi, istismarı devletin cumhuriyet savcılarına taşıyan H.G.K’nın son şikayeti değerlendirilmeye alındı.

        İstanbul Anadolu Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame kabul edildi ve ilk duruşması 22 Mayıs’ta yapılacak olan dava başladı.

        Savcı, istismarcı, tecavüzcü, işkenceci olduğu iddia edilen Kadir İstekli hakkında 67 yıl 10 ay 15 gün, baba ve anne hakkında da bu istismara, işkenceye, tecavüze, eziyete göz yumdukları iddiasıyla 22 yıl 6 ay hapis cezası istedi.

        Buraya kadar güzel.

        Ancak ceza alması gereken başkaları da var.

        Bunlardan biri H.K’nın annesinin mihmandarlığında 2012 yılında gittiği kadın doğum doktoru tarafından yaşının küçük olduğunun fark edilmesi üzerine yapılan şikayeti dikkate almayan, “Kovuşturmaya yer yok” diyerek takipsizlik kararı veren savcıdır.

        HSK (Hakimler Savcılar Kurulu) dün yaptığı açıklama ile bu savcı hakkında soruşturma başlattıklarını duyurdu.

        Takip edeceğiz illa ki süreci ama ben bu arada bu savcıyla ilgili biraz yoklama yaptım.

        Önce şunu söyleyeyim 2012’deki şikayeti görmezden gelen savcı Hüseyin Erkan Özkurt halen İstanbul Anadolu Adliyesi’nde görevli.

        Genç, deneyimsiz bir savcı değil.

        1970 doğumlu ve 25 yıllık bir tecrübesi var.

        Ancak sorunlu bir sicili var.

        Henüz öğrenemedim ama daha önce de bir başka dosya nedeniyle kınama almış.

        Ve sonradan bu kınama “aylıktan kesme” cezasına dönüştürülmüş.

        Ve bir not daha; Savcı Hüseyin Erkan Özkurt bu sorunlu sicili nedeniyle 6 aydan beridir alması gereken terfiyi alamıyor.

        Dosyası HSK’da bile isteye bekletiliyor.

        Ulaşmaya çalıştım ama ulaşamadım.

        Ama kendisini yakından tanıyan bir kaynağımdan öğrendiğime göre şikayete takipsizlik kararı vermesinin gerekçesi olarak şöyle diyormuş savcı Özkurt; "Kızın yaşının 21 olduğunu gösteren Haydarpaşa Numune Hastanesi imzalı belge önüme geldikten sonra kime neyi soracaktım artık!”

        Hale bakınız…

        Muayene eden jinekolog, H.K’nın annesi Fatma Gümüşel’in; “17 yaşında” demesine rağmen inanmıyor ve çocuğun yaşının çok daha küçük olduğunu görüp ihbarda bulunuyor ve elindeki her dosyaya şüpheyle yaklaşması mesleğinin farzı olan savcı ise bunu dikkate almayıp Haydarpaşa Numune’den getirilen belgenin üzerine balıklama atlıyor.

        Hadi atlıyor.

        Yahu o belge bile başlı başına şüpheli bir belge.

        Çünkü annesi hem doktora, hem polise H.K’nın yaşının 17 olduğunu söylüyor ama Haydarpaşa Numune Hastanesi’nden gelen belgede H.K’nın kemik yaşının 21 olduğu yazıyor.

        İnsan bundan bile işkillenir.

        Ama bizim gayet de tecrübeli olan savcımızda hiçbir soru işareti oluşmuyor.

        Çünkü belli ki umurunda değil.

        Zaten umurunda olmuş olsaydı kemik yaşı ölçümünden önce talep edeceği belge H.K’nın doğum belgesi olurdu.

        Resmi kanallara sorsaydı H.K’nın 1998 yılında İstanbul Fatih’te özel bir hastanede doğduğunu görecekti.

        Ve başka bir şeyleri sorgu sual etmeden direkt iddianamesini hazırlayacaktı.

        Gelelim bu zincirleme, örgütlü istismarın, işkencenin organize kötülüğün diğer bir ortağına…

        Haydarpaşa Numune Hastanesi…

        Kemik yaşı ölçümü için götürüldüğü bu hastanede yapılan tüm testler için yerine 21 yaşında bir başka genç kız giriyor.

        Ve hatta test çıkışında bu sahtekarlığı ayarladığı iddia edilen Mehmet Emin Marangoz adlı kişiye Kadir İstekli; “Ya yaşı daha küçük birini niye bulmadınız! 21 yaşında kız getirilir mi?” diye atarlanıyor.

        Ama sonunda da şöyle bir cümle kuruyor; ”Ama savcı iyi yedi!”

        Özetle değerli okurlarım…

        Haklarında ceza istenmesi gereken diğer bir kurum Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde o yıl konuyla alakalı sorumluluğu olan tüm isimler.

        Çok derin bir soruşturma yapılmalı.

        O sahteliğin altında kimin imzası varsa en ağır biçimde cezalandırılmalı.

        Ki, bildiğim kadarıyla da öyle olacak.

        Soruşturma her yönüyle ve derinlemesine yapılacak.

        Ve umuyorum ki yargı herkese ders olacak kararlar verecek!

        Niye Mansur Yavaş?

        Niye Mansur Yavaş?
        0:00 / 0:00

        Geçenlerde paylaştığım Ankara Enstitüsü araştırması için hala aranıyorum.

        Ya da mesajlarla yorumlar alıyorum.

        Kimine göre yüzde 100 doğru bir anket ama kimine göre değil.

        Orası ayrı bir mevzu ama sanırım söz konusu ankette en çok dikkat çeken şey Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a olan teveccüh.

        Hemen herkesin sorguladığı şey Yavaş’ın Erdoğan’ın karşısına çıkması durumunda mensubu olduğu partinin lideri dahil diğer tüm adaylardan nasıl daha fazla oy alabildiği…

        Haklı bir sorgulama.

        Zira denildiği gibi…

        Geçmişi düşünüldüğünde siyasette öyle olağanüstü bir başarısı falan yok Mansur Bey’in.

        Eskiden, yıllar evvel Ankara’nın mazbut bir ilçesi olan Beypazarı’nda başkanlık yapmıştı.

        1999’dan 2009’a kadar sürdü bu görevi.

        Sonra epeyce bir ara verdi. O tarihlerde MHP’deydi. 2013’te çok radikal bir karar vererek ayrıldı partisinden ve 2014’te CHP’den gelen davet üzerine Melih Gökçek karşısında Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu ama kaybetti.

        Uyumsuzluk yaşadı CHP’deki bazı isimlerle ve istifa etti.

        Fakat Kemal Bey 2019’da bir kez daha davet edince Millet İttifakı’nın ortak adayı olma şartı ile geri döndü ve epeyce debdebeli geçen kampanya sonrası da kazandı.

        Enteresan olan şu ki; Mansur Bey bu zaferinden sonra neredeyse yok oldu.

        Bileisteye çok öne çıkmamaya gayret etti.

        Az konuştu. Belediye dışı gündemlere girmemeye çalıştı. Medyada çok yer almamayı tercih etti.

        İstese her gün haber olur.

        Her gün gündemde bir yerlerde kendisine yer bulur ama istemiyor.

        Arayan, söyleşi yapmak isteyen birçok gazeteciyi kibarca reddediyor.

        İşte zurnanın zırt dediği yer tam da burası!

        Neredeyse hiç konuşmayan, medyada görüntü vermekten bile kaçınan Mansur Yavaş’ın karşılığı neden halkta çok fazla?

        Neden mi?

        Gayet basit cevabı…

        Demek ki seçmen liderlerin bağırmasından, çağırmasından, hakaretamiz laflarla birbirleri ile kavga etmelerinden ve tartışmalarından bıkmış!

        Usanmış.

        Ve demek ki mevcuttaki gibi liderleri değil, toplumun tüm katmanlarına eşit yaklaşan, kucaklayıcı liderler görmeyi istiyor.

        Demek ki ülkenin ihtiyacı olan sükuneti, barışı, kardeşliği, huzuru ancak sakin, yumuşak, az ve öz konuşan siyasilerin getireceğine inanıyor.

        Ve bence diyor ki seçmenin büyük kısmı; “Yeterince gerildik… Belli ki önümüzdeki seçim daha da gerecek, daha da kamplara bölecek ve ayrıştıracak bizi. Bunun olmaması için Erdoğan’ın tam zıddı bir karakterin aday olması lazım. Mevcut isimlere bakıldığında en uygun ismin ise Mansur Yavaş olduğu görülüyor. Az konuşup, işini yapıyor. Kimseye laf yetiştirmiyor. Kimseyle didişmiyor. Memleketi için çalışan ve kendisine verilen görevi hakkıyla yerine getirmeye gayret eden bir insan görüntüsü veriyor. O nedenle aday o olmalı!”

        Tabii bu benim tespitim.

        Ama sakın ola bu tespitten dolayı Mansur Yavaş’ın aday olması gerektiğini söylediğim manasını çıkarmasın kimse.

        Asla böyle bir yönlendirme gayesiyle yazmıyorum bu yazıyı.

        Sadece ve sadece Mansur Yavaş’ın hemen her ankette diğer adı geçen isimlerden neden daha yüksek oy aldığını izah etmeye çalışıyorum.

        (Ki, aday olabilme olasılığı da görmüyorum. Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisi aday olmasa dahi Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu’nu aday göstereceğine inanmıyorum.)

        Yani sorguluyor ya herkes; “Yavaş’a olan bu yüksek teveccühün sebebi nedir?” diye…

        Ben de yanıtını veriyorum kendi tecrübelerimden, sokaktaki gözlemlerimden yola çıkarak.

        Peki haksız mı vatandaş böyle bir yaklaşım sergilemekte?

        Değil tabii ki!

        Çünkü gerçekten de Türkiye kutuplaşmayı, zıtlaşmayı, gerginliği artık kaldıramaz halde.

        Tabiri caizse, resmen bir barut fıçısının üzerinde oturuyoruz...

        Seçim sathına girildiğinde liderlerin gerilimi, birbirleri ile rekabeti sırasında kullandıkları cümleler, ifadeler, suçlamaların devamı halinde çatışmalar daha da derinleşebilir.

        O nedenle de hem Cumhur İttifakı liderleri hem de muhalif parti liderleri şapkayı önlerine koyup şu yukarıda yaptığım tespiti enine boyuna düşünüp kendilerine ders çıkarmalıdırlar.

        Ve; “Bu halk hiç konuşmadığı, hiç polemiğe girmediği, medyada hepimizden daha az göründüğü halde Mansur Yavaş diyorsa eğer anormal derecede yılgınlık gelmiş bizim sert ve gergin siyasetimizden!” diyebilmelidirler ve bu hakikatle yüzleşip kendilerine çekidüzen vermelidirler!

        Diğer Yazılar