Deja vu…
Dün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile ilgili mahkemenin kararı açıklanır açıklanmaz odamdan fırlayıp doğruca haber merkezine indim.
Çünkü son derece tarihi olan o anların ekrana yansıtılması olayına mutfakta olup bizzat şahit olmak istedim.
Ve tam da tahmin ettiğim gibiydi ortam.
Herkes şok bir halde ve ayaktaydı…
Baş şef yani haberin patronu Mehmet Yeşilkaya odasından çıkmış, mutfağın ortasında bir sağa bir sola koşturuyor ve bu arada serviste bir aksaklık, eksiklik olmasın diye telefonla hem Anadolu Adliyesi önündeki hem de Saraçhane’deki muhabirleriyle konuşuyor ve tek bir bilgiyi, haberi, hamleyi atlamamaları yönünde talimatlar veriyordu.
Yardımcı şef Süreyya Üstünel de tabii her zaman ki gibi…
Yayında bir gecikme veya terslik olmasın diye tüm benliği ile kilitlenmiş meseleye ve önündeki 3 bilgisayarın ekranından yazılacak KJ ya da alt yazılara imzasını atıyordu.
Bir yandan da ana kumandaya Saraçhane’den yapılacak canlı yayın için ekibe teyakkuzda olmalarını söylüyor falan…
Ekipteki diğer arkadaşlar da hiç farklı değildi tabii.
Hepsinin mesaisi bitmişti aslında ama tek bir tanesi dahi çıkış yapmamıştı.
Velhasıl habercilik açısından inanılmazdı o anlar…
Ve tabii gençler için değil ama ben, Mehmet Yeşilkaya ya da Süreyya gibi eski gazeteciler “deja vu” yaşıyordu adeta.
Şaka gibiydi evet ama tam 25 yıl evvel, 1998 yılında biz gazeteciler olarak bu anların aynısına şahitlik etmiştik…
Haber merkezi deliler gibi çalışırken işte o anda benim de gözümün önünden o günler, İBB Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’a Siirt’te okuduğu şiir nedeniyle verilen hapis cezası dolayısıyla getirilen siyasi yasak kararı ve sonrası yaşanan gelişmeler, anlar geldi.
Çok garip. O karar sonrası da Erdoğan’ın partilileri, taraftarları İBB binasının olduğu Saraçhane’ye gitmiş ve mitinge dönüşen o toplantıyla yargının verdiği kararı protesto etmişti.
Ve tıpkı Ekrem İmamoğlu gibi o gün kürsüye çıkan Erdoğan da konuşma yapmış ve demişti ki; ”Görüyoruz ki yargı gerçekten bağımsız değil! Böylece yargının işleyişine, adalet ilkelerinin değil, siyasetin egemen olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Siyasi rakiplerimiz, güç ve çıkar odakları seçim sandıklarında karşımızda duramayacaklarını, önümüzü kesemeyeceklerini iyiden iyiye anlamış olmalılar ki böyle bir yola başvurdular. Bu yol, yanlış bir yoldur. Adalet, gün gelecek yargıyı siyasallaştıranlara da lazım olacaktır!”
Gerçekten öyle de oldu.
Siyasette yükselişinin önünü kesmek isteyenlerin bir demokrasi ayıbı olarak anılan o kararı halka servis ederken kullandığı; “Muhtar bile olamaz!” ya da “Siyaset hayatı bitti!” şeklinde kullandıkları tüm o manşetler birer birer çöp oldu!
Ve; “Muhtar dahi olamaz” denilen o Erdoğan, 1998 yılında Saraçhane’den başlattığı kariyerini halkın yüzde 50’sinden fazlasının oyuyla seçtiği Cumhurbaşkanlığı ile taçlandırdı.
Ve sadece Türkiye siyasal tarihine değil, dünya siyasetine de Erdoğan’ın yaşadığı bu zorlu süreç altın harflerle yazıldı.
Üzerine yüzlerce kitap, binlerce makale yazıldı.
Onlarca belgesel yapıldı.
Çok da normaldi çünkü 1998 yılında Saraçhane’den başlayan serüven büyük ve müthiş bir hikayeydi.
Emsali yoktu siyaset tarihimizde ve bir daha olması da mümkün değildi.
Ancak dün nasıl oldu ya da neden oldu bilmiyorum…
İlla ki bir gün öğreneceğiz ama saygıdeğer Türk yargısı bu kararı sanki; “Demokratik tercihi gasp edilen bir milletin, o gaspı yapanları tokatlaya tokatlaya ne hale getirdiklerini anlatan 25 yıllık bu müthiş serüvenin büyüsünü bozacağım ve dünya siyaset bilimcilerinin bile hayretle karşıladığı bu hikayenin sonunu bambaşka tamamlayacağım!” demek için verdi.
Bu arada dün yaşadığım “deja vu” ile ilgili bir anektodu da aktarıp öyle bitireceğim yazımı…
Mahkemenin kararı açıklandıktan hemen sonra Habertürk TV’ye bağlanan Profesör Doktor Adem Sözüer’i izlerken de aynı duyguyu yaşadım.
Çünkü TCK’nın mimarlarından olan Sözüer bundan tam 25 yıl önce de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında Siirt’te okuduğu şiir yüzünden açılan davayla ilgili bilimsel bir mütalaa vermiş ve demişti ki; “Suç unsuru yok! Herhangi bir ceza, siyaseten yasak kararı büyük bir demokrasi ayıbı olur!”
Tarihin garip cilvesine bakın lütfen…
Aynı Adem Sözüer 25 yıl sonra bu kez de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan davayla ilgili yine bilimsel mütalaa verdi ve; “Suç unsuru yok! Herhangi bir ceza, siyaseten yasaklama demokrasi ayıbı olur!” dedi.
Gerçekten kafam allak bullak.
Gelinen noktada Erdoğan ile İmamoğlu’nun hikayesi birebir aynı ve isimler hariç her şey benziyor.
Çok merak ediyorum.
Bakalım kaderleri de aynı mı olacak?
Bakalım yargı eliyle siyaset yasağı getirilen İmamoğlu’nun gelecek siyaseti de Erdoğan’ın kariyerine benzer bir şekilde mi ilerleyecek?