Şili'nin fayları da deli ama niye ölüm yok?
Başından beri aynı şeyleri yazıp, söylemekten bıktım.
Ama yapacak bir şey yok çünkü bazıları hem kendini hem de kamuoyunu kandırmak için ısrarla gerçekle yüzleşmek istemiyor.
Tekrar edeceğim o nedenle…
Evet. Kahramanmaraş merkezli ve ardı ardına olan depremlerin şiddeti çok çok büyüktü.
Ama şu var ki; tüm bilim insanları bu şiddetli sarsıntıların bir gün mutlaka gerçekleşeceği yönünde kamuoyuna defalarca uyarıda bulunmuşlardı.
Olasılık bile değildi bu depremin olacağı.
Kesindi yani.
Peki buna rağmen neden önlem alınmadı?
Neden imar planları ve inşaat kalitesi ona uygun düzenlenmedi?
Bunu sorgulayacağımıza, en azından bundan sonra önlem almak adına bilimin önümüze koyduğu bu realite ile yüzleşeceğimize hala; “Bu şiddette bir deprem dünyanın neresinde olursa olsun yıkıma yol açardı ve de ölüm sayısı da bizim ülkemizde olduğu gibi yüksek çıkardı!” cümleleri kuruluyor.
Neden biliyor musunuz?
Çünkü tamamen insanoğlunun sorumsuzluğundan, kayıtsızlığından kaynaklı yaşanmış bu felaketin asıl nedeninin sorgulanmasının yapılmaması isteniyor!
“Bu şiddette sarsıntılar başka bir ülke de olsaymışmış orada da sonuçları böyle ağır olurmuşmuşş…”
Koca bir yalan bu!
Çünkü bizde ki tehlikeli fayların aynısı ve hatta daha da azgını başka ülkelerde de var.
ŞİLİ'DE ÖLEN SAYISI KAÇ?
Mesela dünyada şu ana kadar ölçülebilen, kayda geçen, en şiddetli depremin yaşandığı Şili.
22 mayıs 1960 tarihinde 9.5 büyüklüğünde deprem yaşamıştır bu ülke.
Çok ağır kayıplar verilmiştir o yıl.
Ama Şilili o yaşadıklarından ders çıkartmış ve sonrasında yaşanan depremleri de hep çok az kayıplarla atlatmıştır.
Worlddata’nın paylaştığı verilere göre Başkent Santiago’da 2012’de gerçekleşen 7.2 şiddetindeki depremde bir kişi, 2015’teki 8.3 şiddetindeki depremde 7 kişi ölmüş ve 2016’da gerçekleşen 7.6 şiddetindeki depremde ise kimse ölmemiş.
Bu arada sanmasın kimse ki Şili’nin tamamında binalar alçak katlı falan.
Başkent gökdelenlerden geçilmiyor mesela ama 8.3’e vuran şiddette sarsıntı yaşanmasına rağmen sadece 7 kişi ölüyor.
Onlar da yıkımdan dolayı falan değil.
ALMAN DEPREM UZMANI BAKIN NE DİYOR
Peki nasıl oluyor bu?
Birgün Gazetesi’nden Umut Serdaroğlu bu soruyu Berlin Freie Üniversitesi Afet Araştırma Bölümü’nden Dr. Vicente Sandoval’a sormuş.
O da şöyle cevap vermiş; “1960’da yaşanan o büyük depremden sonra Şili, olası büyük depremlere yönelik hazırlık ve bu depremlerin etkisinin nasıl azaltılacağına dair yoğun çalışmalar gerçekleştirdi hep ve devam da ediyorlar. Her bölgede zemin ve arazi ile ilgili güncel çalışmalar yapıldığı gibi yapılar, sismik tasarıma uygun olup olmadığı yönünde birçok testten geçiyor. Bu nedenle deprem riski olan ülkelerde evi satın alan kişiler, inşaat firmaları, yetkililer ve politikacılar tarafından Şili’de olduğu gibi bir ‘önlem kültürü’ oluşturulması gereklidir. Görüldüğü gibi sadece politika düzeyinde değil toplumun tüm kesiminin bu şartlara uyması gerekiyor!”
Kaçak yapılaşma konusunda Şili’de inanılmaz katı kurallar olduğuna özellikle dikkat çekiyor Sandoval.
"İmar Affı, Barışı" vesaire gibi bu katı kuralları tahrip edecek düzenlemelere asla meyledilmediğini de önemle vurguluyor.
Bir de faylarla yaşamaya mecbur ülkelerin afete hazırlık konusunda daha temkinli olmaları gerektiğini ve bu hazırlığın sadece ve sadece kurtarma ekipleri ve sığınaklardan ibaret olmadığını, havaalanı, karayolu gibi bağlantı yollarının da depreme göre yapılmamasının ikinci bir afete yol açacağının altını çiziyor.
Sandoval'ın söylediklerini alt alta koyup okuyunca yaşamış olduğumuz bu felaketin yarattığı tahribatın boyutunun neden bu kadar büyük olduğu çok net bir biçimde anlaşılıyor.
BİZ NEDEN YIKILDIK, NEDEN ÖLDÜK?
Anlayan anlamıştır mutlaka ama ben yine de madde madde yazayım;
1- Deprem riski yüksek olmasına rağmen ülkemizin imar planları ezelden beridir rezalet!
2- İnşaat kalitemiz ezelden beridir rezalet!
3- Bu rezaletler kabak gibi ortada iken üç beş oy daha fazla alabilmek adına çıkartılan “imar affı” ise apayrı bir rezalet!
4- Afet sonrası depremin olduğu bölgelere hızlıca müdahalede geç kalınmasına neden olan karayollarımızın, havaalanlarımızın durumu da tam bir rezalet! Depremin ikinci günü Diyarbakır’dan Kahramanmaraş’a giderken bizzat şahit oldum. Yer yer çatır, çutur yarılmıştı asfalt! 4 saatlik yol 7 saatlik olmuştu. Hatay’a giden karayolları da aynı şekilde. Daha bomba bir bilgi vereyim… Doğu Anadolu’yu Akdeniz’e bağlayan Malatya çıkışlı Erkenek Tüneli… Daha yeni açılışı yapılan bir tünel ama öyle bir yere yapılmış ki, en deli Erkenek fayının tam bitiş noktasına! Depremde hasar aldı, kapandı ve insanlar milyarlar harcanarak yapılan bu tüneli kullanamadığı için birçok noktaya ulaşım sağlanamadı. Arama/kurtarma, yardım ekipleri gidemedi. Bir başka rezalet ise bilim insanlarının yapılmadan önce; “Tam altından fay geçiyor! Sakın böyle bir şey düşünmeyin!” diye kendilerini paralamasına rağmen inatla yapılan Hatay Havalimanı! İlk depremde pisti çöktüğü için günlerce uçak inemedi Hatay’a ve müdahalede de bu yüzden çok çok geç kalındı! Hakeza Malatya Erhaç havalimanı. Yepyeni, tek katlı terminalin Elbistan merkezli sarsıntıda çatısı çöktü, duvarları patladı, camları tuz buz oldu (Ve annem de o terminalden hamdolsun ki sağ çıktı!) Ve sapsağlam olan 2. Ordu Komutanlığı’na ait pist, terminal çöktüğü için günlerce kullanılamadı. Başta THY olmak üzere hiçbir şirketin uçağı inemedi!
O nedenle; “Yok çok büyük sarsıntıydı, yok hiçbir ülkekalkamazdı altından, yeryüzünün gördüğü en büyük depremlerden biriydi” vesaire deyip birbirimizi kandırmayalım artık!
Biz bu felakete bile/isteye davetiye çıkarttık ve geldiğinde de hiçbir hazırlığımız olmadığı için elimiz ayağımız birbirine dolandı ve bu yüzden de belki de kurtarılması mümkün binlerce insanımızı pisi pisine kaybettik!
Realite budur ve artık lütfen herkes bu realiteye göre konuşsun, iş yapsın ve hareket planı belirlesin!