Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türk kültüründe çocuğa ‘bala’ dendiğini hepimiz biliriz. Bu sıfat bir kutsiyet taşır. Hatta kız çocuklarında bu sıfat pekiştirilerek ‘aybalam’ şeklinde kullanılıyor. Örneğin ölen kahramanların mezarlarının başına dikilen taşlara ‘bal bal’ adı veriliyor ki bu ‘bal bal’ kelimesi ile bala kelimesi aynı kökten geliyor. Türk geleneğinde aile kavramı büyük önem taşıyor. Bir önceki yazımda da bundan söz etmiştim. Kadın, erkeğin eşi ve tamamlayıcısıdır.

        Bu yüzden Türkler’de aile kurma düğün (toy), ölüm (yuğ) ve ad koyma gelenekleri çok önemlidir. Türklerin binlerce yıl iç içe yaşadığı Çin kültüründe de görülen çocuk evlilikleri ve pedofili alışkanlığına rağmen Türkler tarihin hiçbir evresinde bu sapkın davranışa yeltenmemiş alet olmamışlardır. Yine geleneklerde söz kesme, nişan, âdeti de sırf bu pedofili sapkınlığının önüne geçebilmek içindir. Evlenecek kız ve erkek için önce söz kesilir, kız ve erkeğin birbirlerini yeterince tanıması amaçlanır. Bu söz kesme âdetinde şöyle bir detay da var. Bu da Türk milletinin asaletinin, kız çocuklara, kadınlara verdiği değerin emsalsiz bir göstergesidir.

        AT ÜSTÜNDE SÖZ KESME

        Türklerde söz kesme töreni at üstünde yapılmaktaydı. İki tarafın aileleri at üstünde görüşürlerdi. Kız, bir rızalık sembolü göstererek isteğini belirtebiliyordu. (Bu sembol genellikle mendil olurdu) Mendili daha sonraki yıllarda Osmanlı’da da kadının erkeği beğenme simgesi olarak kullandığını görüyoruz.

        Kızın rızasının alınması durumu aile içinde babanın sınırsız velayet hakkı olmadığını gösteriyor. Kız istemediği biriyle evlendirilemezdi.

        Kız ve erkek çocuklar yeterli olgunluğa ulaşacakları zamana kadar nişanlı kalırlardı. Evlilik yaşına geldiklerinde ise törenin gerektirdiği şekilde evlendirilirlerdi. Toplum içinde kadın ve erkeğin görüşmeleri doğaldı ve sosyal hayat içinde çağdaşı olan kavimler gibi bunu sınırlayıcı kayıtlar ve kurallar bulunmuyordu.

        Zina en büyük suçlardan biriydi. Suçluyu cezalandırma yetkisi bireylerin değil devletindi. Tecavüz suçlarında ölüm cezalarının uygulanışında Karluk Türkleri suçluyu yakmayı, Göktürkler’e atlara bağlayarak vücudu ayırmayı sistemleştirmişlerdi. Uygurlar’da ise ölüm cezası bulunmuyordu. Üç yüz değnek ile maddi ceza veriliyordu. Köklerimizden gelen binlerce yıllık kadına kıza değer veren gelenek ne oldu da tecavüz mağdurlarımız çoğaldı?

        Çağ ilerledikçe, modernleştikçe, bilimin ve teknolojinin ışığında insanlık ilerledikçe bu sapkınlıkların artması neden?

        Değerli okurlarım geçmişte yaşayalım demiyorum, hep modern dünyadan yana oldum. Ancak geçmişin günümüze örnek olacak törelerini gündeme getirerek hatırlamak istedim.

        Diğer Yazılar