İsmet Paşa faşist miydi?
Bir insanın siyasi görüşlerini anlamak için onun bıyıklarına bakmak yeterli midir? İsmet Paşa’nın bıyıklarına bakarak onun faşist olup olmadığını anlayabilir miyiz? Charlo’nun Hitler’inkine benzeyen bıyıklarına rağmen komünist olarak suçlanmaktan kurtulamamasına ne diyebiliriz? Hele Franco’nun veya Mussolini’nin bıyıksız hali onların faşist olmadığı anlamına gelir mi?
Türkiye’de birçok mesele ve birçok kavram toplumsal içeriklerinden koparılarak, bir anlamda köksüz bir biçimde tartışılabiliyor. Belki de burada esas sorun, siyasal kavramların taşıdıkları tarihsel toplumsal ve ideolojik bağlamları dikkate almadan, keyfi bir suçlama aracı haline dönüştürülmesinden doğuyor. Son zamanlarda İsmet Paşa’yla ilgili Sayın Başbakan’ın başlattığı tartışma üzerine medyada bu konuyu ele alanların çoğu da benzeri bir tutum sergilediler.
İsmet Paşa’nın Siyasal Kimliği
İsmet Paşa’nın siyasal olarak nasıl bir kimliğe sahip olduğu faşist mi ya da başka bir şey mi olduğunu anlamak için önce onu, siyasal tarihimizde oynadığı rolü ve bu rolün tekabül ettiği siyasal ve ideolojik yapıya bakmak gerekmez mi?
Şüphesiz İsmet Paşa Milli Mücadele’nin kahraman kadrosu içerisinde yer alan önemli bir şahsiyettir. Onun siyasal kimliği ve günümüzde tartışmalara neden olan rolü ise Paşa’nın Atatürk’ün ölümünden sonra ortaya koyduğu yönetim anlayışı ve Cumhuriyetin ikinci cumhurbaşkanı veya “milli şef” olarak gerçekleştirdikleridir.
Şunu hemen söylemek gerekir ki, 1930’lu yıllardan itibaren dünyada otoriter yönetimlerin çeşitli biçimlerinin yükseldiği bir dönem başlamıştır. Bizdeki tek parti yönetiminin bunlardan etkilendiği o kadar açıktır ki, partinin Genel Sekreteri ve İçişleri Bakanı Recep Peker de tek partinin otoriter zihniyetini pekiştirecek bir ideoloji arayışına girmiştir. Yaptığı araştırmalarla İtalya’da ki Faşist Parti örgütlenmesini model kabul eden bir çalışmaya yönelmiştir.
Tek parti ilkeleri olan ‘altı ok’un Anayasa’ya girmesiyle birlikte Türkiye’de de tek parti yönetimi demokratik değerlere tamamen kapalı otoriter bir baskı rejimine dönüşmüştür. İsmet İnönü’nün milli şef olarak tek parti yönetimini bürokrasinin gücünü arttıran, halkın siyasette bir değerinin olmadığı bir rejim haline dönüştürdüğü bilinen bir husustur.
Peki, bir baskı rejiminden tek şefli, tek otoriteli, tek partili, tek siyasi görüşlü bir idare tarzından söz ettiğimize göre bu yönetimin şefinin faşist olduğunu neden söyleyemeyiz?
İdeolojiler ve İfade Ettikleri
Siyasal ideolojiler ve düzenler belli toplumsal ve ekonomik gelişmelerin sonucunda ortaya çıkarlar. Faşizm de bir ideoloji olarak İtalya’dan Almanya’ya, İspanya’ya Portekiz’e kadar daha birçok yerde belli toplumsal ilişkiler sisteminin ürettiği bir anlayış olarak tarih sahnesinde yerini almıştır. Faşizmin esas belirgin tarafı Batı Avrupa’da Sanayi Devrimi gerçekleştikten sonra bunun yarattığı toplumsal ve ekonomik gelişmelerin, bir başka ifadeyle kapitalistleşme sürecinin gerisinde kalan Avrupa ülkelerinde ortaya çıkmış olmasıdır.
Bilindiği gibi başta Almanya olmak üzere İtalya ve en sonunda İspanya Avrupa ülkeleri içerisinde sonradan sanayi devrimlerini gerçekleştirmişlerdir. Bu ülkelerin gecikmiş kapitalizmleri birinci kuşak sanayileşmiş ülkelerin avantajlarını kaçırdıkları gibi onların uluslararası pazarlardan kazandıkları üstünlüklere karşıda daha geri bir konumda kalmışlardır. Burada ele alamayacağımız bu sürecin yarattığı birçok diğer neden bu ülkelerin toplumsal ve ekonomik dönüşüm süreçlerinde sadece otoriteryan bir anlayışın ortaya çıkmasına yol açmakla kalmamış, devlet sanayi kapitalizmi ile birlikte korporatist toplumsal bir ilişkiyi ve örgütlenmeyi siyasete taşımıştır.
Bu şartların çok uzağında olan Türkiye’de, İsmet Paşa isteseydi bile sosyalist bir düzen kuramayacağı gibi faşist bir düzen de kuramazdı. İsmet Paşa faşist değildi ama otoriteryan, baskıcı bir tek parti rejiminin ‘milli şef’i olduğu da bir gerçektir.
vbilgin@haberturk.com