Akıl tutulmasında son perde: Terörle müzakere
Ülkemizde 30 yıla yakındır devam eden terörün neden bu kadar uzun sürdüğünü veya sürdürülebildiğini açıklamak ilk bakışta zor görünebilir. Hatta bazılarının, bunu açıklayamadıkları için ümitsizliğe kapılıp terör örgütünün muhatap alınarak soruna bir çare bulunabileceğini dahi düşünmekle yetinmeyip, bunu bir çözüm formülü sanarak hükümete ve yetkililere “bunu deneyin” çağrısı bile yaptıkları görülür.
TÜSİAD’ın Kafası Karışık
Konunun son TÜSİAD toplantısında da tartışıldığı ve bazı üyelerin çözüm için “PKK liderinin muhatap alınıp onunla görüşülmesi” yolunda öneri sundukları basında yer aldı.
Biz TÜSİAD’ın bugüne kadar, bırakınız Türkiye’nin terör sorununu, doğrudan ilgi alanları olan ekonomik sorunlar hakkında bile “sermeyenin sınıfsal çıkarları”nın dar ufuklarını aşarak ülke perspektifine yaklaşan tavrını hatırlamıyoruz. Demokratikleşme, modernleşme gibi raporlarını daha çok AB talepleri doğrultusunda oluşturulduğunu düşünürsek bu konudaki yetersizlikleri ortadadır. Bunun için terör gibi bir konuda, üyeler arasında kafa karışıklığının olması oldukça olağan karşılanabilir.
“PKK ile görüşerek, müzakere ederek sorunun çözülmesi” fikri sadece sermaye çevreleri ile sınırlı bir öneri değildir. Bu düşüncenin çeşitli çevrelerde daha sıklıkla dillendirildiği bir dönemden geçiyoruz.
Öncelikle burada sorulması gereken soru şudur: terör örgütü ile müzakere edilerek terör sorunu çözülebilir mi? Bu soruyu şöyle de sormak mümkündür: Türkiye’nin önemli entelektüelleri olarak bilinen isimlerinin ve Türkiye’nin sermaye organizasyonlarının fikri altyapılarının oluşumunda mantık diye bir düşünce yönteminden eser yok mudur?
Terör ve Müzakere
Çünkü terör örgütünün şiddet uygulaması, kan dökmesi onun varlığını korumasının, sürdürmesinin şartıdır. Hiçbir terör örgütü kendi varlığını müzakere sonunda inkâr etmez, edemez. Ancak terör örgütünün terör eylemlerinin gerekçelerini oluşturan şartlarını, onun amaçlarını müzakere edersiniz. Yani terörün ortadan kalkmasını değil terör örgütünün kendi programı üzerinde bir pazarlık söz konusu olur. Böyle bir durumda şu ihtimaller ortaya çıkar: Birincisi onun hedeflerinden bir kısmını kabul ederseniz, diğerlerini kabul ettirmek için silahlı varlığını onları da kabul ettirene kadar vazgeçmeyecektir. Bu şiddetin ve cinayetlerin devam etmesi demektir.
İkinci ihtimal müzakere sonucunda terör örgütünün taleplerinin tamamının kabul edilmesi halinde örgütün varlığı, onun amaçlarına uygun bir statüye dönüşerek yeni bir iktidar alanına kavuşacaktır. “Bu iktidar alanı” bizzat örgütün iktidar alanı olup, müzakereyi yapan devlet tarafından meşrulaştırılmış, tanınmış olacaktır.
Şunu söylemek istiyorum: terör örgütleri amaçlarına şiddet araçları kullanarak ulaşmak isteyen yapılardır. Onları müzakere ile ortadan kaldırarak onların teröründen kurtulmak imkânı yoktur. Bir terör örgütünün bütün amaçlarını, programını kabul ederek kurtulmak ise ancak onun amacına ulaşması demektir.
PKK örneğinde olduğu gibi terör örgütü etnik ayrılıkçılığa dayanan bir yapıya sahipse etnik terörü, etnik çatışma stratejisine dayandırmak istiyorsa, onunla müzakerenin anlamı açıktır.
Terör karşısında teslimiyetçi tavır çaresizlik yaratır. Bu durumun ürettiği ümitsizlik psikolojik olarak terörün güçlenmesi, toplumsal yılgınlığın artması demektir. Yılgınlık, çaresizlik, psikolojik çöküntüden çıkmak için önce terör karşısında caydırıcı bir güce, etkin bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Burada yaşanacak zaaf ciddi bir sorundur. Bugün terörün kazandığı inisiyatif kırılmadıkça sorunun ekonomik ve toplumsal boyutlarının çözümünde mesafe almakta giderek güçleşmektedir.
Teröristlerle pazarlık yapmak, yalnızca teröristlere boyun eğmek olmayacak aynı zamanda ne örgütün cinayet işlemesini uzun vadede engelleyebilecek ne de onları nihai amaçlarından vazgeçirmeye yetecek bir mantıksızlık örneğidir.
vbilgin@haberturk.com