Özgürlüğe dair şeyler
YATACAK yeri, önünde yemeği ve yeterli kazancı olan her insanın en büyük mücadelesi özgürlüğü. İnsanoğlu, özgür olmaya fena halde takmış durumda. Bir insanın özgürlüğünü istiyor olmasında elbette bir problem yok. Fakat bir sürü sorumluluğu isteyerek almış bir insanın bu sorumlulukları birer kelepçe gibi görmesinde ve bu kelepçeli hali sorumluluğunu aldığı şeylere yüklemesinde bir terslik var. Ben etrafımda ve kendi yaşantımda hep aynı şeyi duyar oldum: Özgür olmak istiyorum.
'BENİM DE KİTABIM BASILMADI'
Anlaşılan o ki, toplu yaşamın bazı getirileri insanları kendilerinin özgür olmadığına inandırmış durumda. Üzerimizde sürekli olarak taşıdığımız bir "kafeslenme" hissi var. Bu sadece yaşadığımız hayatların içerisinde değil, yaptığımız işlerde de kendini belli ediyor. Geçen gün, Twitter aracılığıyla bana bir soru yöneltildi. Konu Cem Adrian'ın o müstehcen klibi 'Yalnızlık'. Bana kalırsa yalnızlığı son derece hakkını vererek işlemiş ama gelin görün ki bu yanlış bir mecrada gerçekleşmiş. Bir taraf bu tip görsellerin ulusal bir medya kanalı aracılığıyla herkese açık bir ortamda sergilenmesinden müthiş rahatsız. Diğer taraf ise sanatta özgürlükten bahsediyor. Mesele tipik. Konuyu sadece Cem Adrian üzerinden yürütmek yanlış olur. Onun gibi birçok kişi var. Bunlardan biri de benim. Ben de müstehcen içeriği olan kitabımı bir yayınevine götürdüğümde, kitabı çok beğenmelerine rağmen rahatsız olup basmak istememişlerdi. Televizyon çok daha farklı bir mecra tabii. Bu sadece bizim ülkede olan bir "özgürlük kısıtlanıyor" durumu asla değil. Zamanında Robin Williams'ın şiddet içeren bir video klibi Amerika ve Avrupa televizyonlarında yasaklanmıştı. Yaptığınız iş sanatla ilgili olunca, o alanın içerisinde kısıtlanıyor olmak pek akıl alır iş değil tabii. Bu, bir atı eyerleyip ondan en iyi performansını beklemek gibi bir durum. Fakat, sanatınızı herkesin gözüne soka soka göstermek de bazen doğru olmayabiliyor. Biliyorsunuz ki çoluğumuz var çocuğumuz var, muhafazakâr bakış açıları var. Saygının başladığı yerde özgürlüğün kısıtlanmasında bir sakınca görmüyorum.
İNCECİK BİR DENGE SÖZ KONUSU
Ben buradan özgür olmadığımız anlamını asla çıkarmıyorum. Sonuçta evden giyinerek çıktığınız ve çıplak çıkamadığınız için özgür olmadığınız hissine kapılmıyorsunuz. (umarım!) Tuvalet yerine insan içinde yapacağınız bazı şeylere benziyor bu. Gerçi New York'a son gittiğimde bir sergide insan dışkısı sergilendiğini gördüm. Modern sanatın nereye gideceği hiç belli olmaz. Ama dediğim gibi, her şeyin bir yeri var. Absürd olandan hoşlanan var, hoşlanmayan var. Hoşlanmayan insanları irite etmenin de özgür olmakla bir alakası yok. Bu klip bir sergi ortamında elbette hayat bulabilirdi. Bu yüzden bazı şeyler Türkiye'de yapılamıyor sözüne hiç mi hiç katılmıyorum. Fakat, bazı şeyler Türkiye ortamında satılamıyor lafını destekliyorum. İnsanlar bir şeyi hep unutuyorlar. Ben de özgürlüğüme çok düşkün biri olarak, hayatım boyunca hiçbir şeyden taviz vermek istemedim. Fakat gelin görün ki, benim özgürlüğümün bittiği yerde başkasının özgürlüğü başlıyor. Bu yüzden ben ne kadar saygı duyulmayı bekliyor isem, başkalarına da o saygıyı vermem gerektiğine inanıyorum. Yani bu işler görüldüğü gibi ya siyah ya da beyaz değil. Yasaklar ve özgürlükler çok ince bir denge üzerine oturtulmaya çalışılıyor. Bütün bir ülkede hatta dünyada yaşayan insan sayısına bakılacak olursa, ve her bir kafadan ayrı bir ses çıktığı göz önünde bulundurulursa bu ince ve delice dengeyi kurmanın ne kadar zor olduğunu tahmin etmiş olursunuz.
ÖZGÜRLÜĞÜ İYİ ANLAMALI
İnsan bencil bir varlıktır. Bu yüzden başkaları ile bir arada yaşadığını çoğu zaman unutur. Bunu istemeden de olsa hepimiz yaparız. İşlerin hep kendi istediğimiz yönde gitmesini isteriz. Bu yüzden, özgürlüğü iyi anlamak için bir tür birlik ve beraberlik duygusuna da ihtiyacımız var. Bizlerin hoşlanmadığı bazı şeylerin başkaları tarafından ne kadar önemsendiğini bilmemiz gerekiyor. Bize benzemeyenleri dışlayarak yaratılan bir özgürlük ancak ikiyüzlülük olur.