Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bazen bir an olsun hayata ‘Dur’ deyip var olanı olduğu gibi kabullenmek gerekiyor gibime geliyor. İnsanların kendileri gibi davranamayışı beni çok kızdırıyor. Birtakım “Ha bu işe yaramış” formüllerle hareket etme, kendi ülkesi dışında ‘işe yaramış’ kabul edilmiş her şeyi kopyalama isteği, kendi özben- liğine karşı bu derece saygısız davranan bir toplum daha yok herhalde. Kendi ülkem insanı hakkında birkaç kötü söz daha sarf edersem, neredeyse Nobel alacağım. Fakat konu bu değil. Konu sürekli mahalle baskısı altında tutulan Türk insanı...

        ORTALIK TIMARHANE GİBİ!

        Aşağılık kompleksi, kişiliği gelişmemiş toplumlarda sıkça görülen bir durum. Aşağılık kompleksli, görülenin aksine içe kapanık ve aktif olmayan insan demek değil. Tam tersine içeride kendini son derece aşağılık gören ve dışarıya bunu belli etmemek için kendini başka bir karaktere bürüyen insan demek. Tehlikeli olan, bu insan yapısının agresif, vurdumduymaz, saygı bilmez, başkalarına karşı riyakâr ve hoşgörüsüz olması... Bırakın hoşgörüyü, ‘hor görülü’ olması desek daha uygun olur. İşin daha da tuhaf tarafı, bu tip ‘hor görülü’ insanlara karşı inanılmaz bir saygı duyar hale gelmemiz. Demek ki neymiş; bir ülkenin insanını anlamak için onun tarihine bakmak yeterliymiş. Ne ezilmişiz, ne ezilmiş... “Şimdi onu dinleme”, “Şimdi bu dili konuşma”, “O şarkıyı söyleme”, “Şunu giyme, bunu giy”, “Yok öyle olmaz, böyle olur” diye diye insanları kendilerinden geçirmişiz. Biraz günümüze dönecek olursak, ortaya çıkan tablo şöyle: Birbirini ezip geçmek için uğraşmaktan başka bir işe yaramayan yığınla insan ve bunların yanında da bir şeyler üretip diğer tiplere sesini duyurmaya çalışan bir avuç insan. Bütün bu kişilerin tepelerine de zekâlarıyla çıkmayı başarmış birtakım sınır kişilik bozukluğu (borderline) yaşayanlar... Tımarhane!

        NE SAYGI KALMIŞ NE TEVAZU!

        Ben şahsen, Türk televizyonuna baktığım zaman kocaman bir tımarhane görüyorum. Aslında bakarsanız, sokağa çıktığım zaman da bu tımarhaneyle karşılaşıyorum. Avazım çıktığı kadar “Kendinize gelin” diye bağırmak istiyorum. Sırf bugün yaşadıklarımı aktaracak olursam: Saat sabah 11.30’da Nişantaşı trafiğinin içinde giderken ‘zevk olsun’ diye arabama arkadan çarpılıyor. Arkama baktığım- da arabanın içindeki şahsın kahkahasına maruz kalıyorum. 13.00 civarında yolda yürürken lise öğrencisi bir kız tarafından önce bir omuz yiyorum, arkamı dönüp bakınca da küfürü yiyorum. 17.00 civarında doktor randevuma gidiyorum. Randevu saatim gelmiş olmasına rağmen doktorun egosal çatışmalarıyla uğraşıp, kendisinin hemşirelerle yaşadığı neşeli fıkra saatine denk geliyorum. (Ya da “Hastayı ne zaman istersem o zaman görürüm” saati.) Herkeste bir eziklik, herkeste bir böbürtü... Ne saygı kalmış ne tevazu. Kiminle bir masaya otursam sabahtan akşama kadar kendini anlatıyor. Ne kadar iyi bilmem ne yaparmış da, ne kadar, ne kadar ve ne kadar da şahane biriymiş aslında da. Yazık vallahi! Bu kızgın bir serzeniş filan değil, ben resmen üzülüyorum. Bu halimize üzülüyorum.

        KENDİMİZ GİBİ OLAMIYORUZ

        Kendimiz gibi olamadığımız için bu kadar yıpranıyoruz. O yüzden bu kadar duygusallaşıyoruz. Hemen hemen her şeyi üzerimize alınıyoruz. Kendimizle barışamıyoruz. Kendini sevmeyen kişi, hiçbir şeyi sevemez. Sevgi konusunda da bu yüzden beceriksiz kalıyoruz. Herkes öylesine ezik ki, ezebileceği bir şeyleri arayıp duruyor. Sabahtan akşama duyduğum tek laf: O ne berbat, bu ne berbat! Seni kimseciklerin göremediği evinde ya da klavye başında, arkadaşlarının arasında at tut bütün gün! Zaten hiçbir şeyi beğenmiyoruz. O beğenmediğimiz şeyleri de Batı’dan kopyalıyoruz. Ola ola kötü bir kopya oluyoruz. Bizlerin en çok özgüvene ihtiyacı var. Çünkü bizler bir türlü kendimizi beğenemiyoruz. Cahil cesaretini bile çok daha doğal ve iç açıcı bulduğum günler oluyor. Böyle bir ülke içerisinde kendileri gibi kalmayı başarmış, her gün “Ayyyy” diye burun büktüğümüz insanları can-ı gönülden kutluyorum. Çünkü bizim hayatlarımız şişirilmiş egolarıyla dolu böbür böbür insanların arasında geçiyor. Yazık vallahi!

        Diğer Yazılar