Yılmaz Erdoğan, üzüntüsünü şiirleştiren adam
Yılmaz Erdoğan, 2011 Van Depremi için üzüntüsünü kaleme aldığı şiirle kelimelere dökmüştü. Erdoğan, 6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerde can kayıpları için bir kez daha üzüntüsünü kelimelerle dile getirdi. Yılmaz Erdoğan'ın 4 deprem şiirini ve çeşitli şiir kitaplarında yer alan 7 şiiri okuyacaksınız
YURDUM SEVMEK MACERADIR
Maceradır
Ülkeme aşk mektubudur
Her yaban neylersin ki yavan
Edirne ötesi sabah kahvaltıda
Biz de onun çay altıdır esası
Ezine beyazı ve Gemlik siyahı
Olmadan olmaz
Bir de otlu peynir çıkarırsanız
Sizden tatlısı bulunmaz
Yurdum sevmek maceradır
Öyle güzeldir ki çünkü
Onu sevmek marifet bile sayılmaz
Ankara keskinin Bozkırında
Isırırken tenini
gecenin süt dişleri
Ya da deki "Eyvah", de ki "Havar"
Erciş'te, bir göçükte çocuk
İstihkakından karılmış
Bir beton muammasının altında
Herkesten "Orda kimse var mı?"
kadar uzakta
Misafir nefeslerle umut sayıklarken
Yurdum sevmek maceradır...
Ya da büyük kalpli isimsiz bir kurtarıcı
Bir serdengeçtinin kuvvetli eli,
sıkısından kavrayınca seni
Bir bebek gibi gülümseyince
kurtaranın yer yüzü
Yurdum sevmek maceradır...
Yaralarına deyince çok uzaktan
tanımadığın bir dostun merhemi
Göz pınarlarına taşınca memleket ve
merhamet kelimeleri
Yurdum sevmek maceradır..
Maceradır çünkü sevmek esasen
dilsiz Gönderenin adresi yok bu aşk
mektubu Bu darb-ı mesel
Bu cürmü masal
Sensiz olmaz, sensiz olmasın
Sensiz olacaksa, olmasın...
(2011 Van Depremi için)
Adıyaman'da, Malatya'da, Diyarbakır'da
Taştan heykeller gibi bakıyoruz
Nemrut Dağı'ndan şimdi dünyaya,
Başımıza gelenin ne olduğunu
Tam anlayamadık da...
Pazarcık, Elbistan
Ve Samandağ'da,
Hani yalnız bereket yağardı
İskenderun Ovası'na?
Şiir başlıyorsa madem,
Sözün bittiği yerde,
Dilimize çevirmek
Eğer mümkünse.........
Bilmem belki de değildir.
Söz sanatlarından hiçbiri
Hatta hiçbir güzel şey
Bu ana eşlik etmek
İstemeyecektir.
(6 Şubat depremleri için)
Gerçek ne kadar telaşlı
Hakikat o kadar vakur
Ne ekersen onu biçersin
İlim açık konuşur
Lakin şifası mümkün olmayan
Gözyaşlarıyla oluşan bu koca boşluk
Evladının canıyla sınanan bir insanın
Nereye başvuracağını bilmediği davası...
Allah'ım neden
Burada çatallaşır
Her zaman kader?
Bir dondurmacı neşesi
Bir türkü membası
İsyan değil haşa
Yalnızca bir sorudur:
Neden Maraş,
Hep bir uzun havanın konusudur?
(6 Şubat depremleri için)
Ah benim güzel Antakya’m…
Sen üzme kendini bu kadar.
Olan bize olur,
Coğrafya kendini tazeler.
Dağılır gene kara bulutlar.
Bilirsin güneş
Bizim Hatay’ı çok sever.
Biraz sabır,
Biraz yağmur,
Biraz da zahter…
(6 Şubat depremleri için)
BÜYÜYORUM
Büyüdükçe,
Sentetik zamanlara
Kangren ayaklar bastım,
İzi kaldı
Ömrümün...
Kara çaldılar yüzüme
Bütün kara parçalarında
Elbette
'Afrika dahil'
Parça başı çalışan
Kiralık katildi zaman.
Gülüşüm sivas yangını,
Ağlarsam kızma...
Ölmek bile
Yakışıyor bazı adama...
YAŞAYABİLME İHTİMALİ
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim.
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
özlemeye başladım herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
solculuk oynamaya başladık..
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve
Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle...
Ağbilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.
Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu..
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini
Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
Muş ovasının yalancı maviliğini
Otobüs oluyordum bir süre
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde
Otobüs oluyordum
Bir ülkeden bir iç ülkeye
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin
Korkuyordum
Sonra iniyordum otobüsten
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.
Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda..
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği
bir yol üstü lokantasında
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan
Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim
Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!
ADIN BAHARDI
Kente yanlızlık gelirdi sen uyuyunca
Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında
Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi
Aşkın içimde solardı adın bahardı
Eteğini koştururdun sokağımızda
Sokak sus pus olur sana bakardı
Bilmezdin gizliden izlediğimi
Gözlerim gözlerinden korkardı
Hatırlıyorum adın bahardı
Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin
Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidişin
Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi
Yüreğim yol boyu ardından ağlardı
Hatırlıyorum adın bahardı
AŞK HAYATI
Sevmek gibi geliyordu her şey,
Sevmek gibi gidiyordu kadın
Adının anlattığı,canın teni yakmasıydı,
Bir bulut evet ama aslolan
Bulutun suyu yağmasaydı...
'Bir insanı sevmekle başlıyordu her şey'
Ve boşanmak için
En az iki şahit gerekiyordu
SEVMEKTEN GİDİNCE
Sen beni sevmekten gidince ben bana borçlu kaldım
Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldım
Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur
Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur
Aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde
El tutmak yol açıyor diye hesapsız
Susmalara kaldırdık tüm tutuşmaları
Yasak kelime oyunu yapmak
Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak
Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok
Tomurcuklanmak günah
Ve bir insan gözü yüzünden 100 gün ardarda uyumamak
Kimse ölmesin diye
Kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak
Güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı
Şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya
Ne deniyorsa onu atacak kalp
Ve süresi24 saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın
Sen sesini alıp gidince ben burda dilsiz kaldım
Ya sen bana fazla geldin
Ya ben sana az kaldım
Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur
Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur
ACI
Yaşamak uğruna
Ölmek bu olsa gerek
Sevmek uğruna
Acı çekmek bu olsa gerek
Hayat uğruna
Savaşmak bu olsa gerek
Peki ya senin uğruna
Üzülmek niye?
GÜLÜŞÜN
Gülüşünde bir mana var,
Saklayamazsın.
Sarılışında ne düşler,
Ne düşükler,
Sakınamazsın.
Aynı yolları,
Kimsesiz mekanları,
Birlikte özleme hasreti...
Yalnızlığımın dert ortağı gastrit...
Gülüşünde bir mana var,
Saklayamazsın.
Bütün iç savaşlarda,
Rehin alındı bu yürek
Kandıramazsın.
Hangi çekilişin
Büyük ikramiyesi bu,
En uzak sevişmelerin
Yeni yetme utancı.
Lakin aşk,
Biraz da utanmaktır yaşamaktan,
Sakınamazsın...
Yeni yetmelik işine gelince:
O zaten hepimizin gizli öznesi
Türkçede var.
Bazı dillerde yok.
Gülüşünde bir mana var,
Saklayamazsın.
Kime niyet kime felaket bu aşk,
Anlayamazsın.
Ödümüz patlıyor acı çekmekten
Oysa;
Biraz da acıdır,
Aşkın mayası.
Kaçınamazsın.
Gülüşündeki manayı saklayamazsın.
Tutunacak yerimiz yok,
Resmi tutanaklarda.
Gülüşünde bin yıllık hasret var,
Saklayamazsın.
..........................
Bu yazık karşılaşmanın
Alnımıza çakılıyor anafikri:
Aşka cesaretimiz yoksa
Başka zaman görüşürüz!