Zeynep Kaçar: Umarım Oscar şansımız vardır
Yazar ve oyuncu Zeynep Kaçar, rol aldığı Türk sinemasının Oscar adayı 'Bağlılık Hasan'ın set çalışmalarını anlattı. Kaçar, filmin Oscar adaylığı için 'Umarım şansımız vardır' yorumunu yaparken yeni çalışmaları hakkında da bilgiler verdi

Zeynep Kaçar...
Türk sinemasının Oscar adayı 'Bağlılık Hasan'da kısa bir rolü olsa da kendisini özellikle yazdığı kadın hikâyeli oyunlardan ve romanlarından tanıyoruz.
Zeynep Kaçar, Habertürk HT Stüdyo'da konuğum olarak 'Bağlılık Hasan' ve yeni çalışmalarıyla ilgili bilgiler verdi.
Türk sinemasının Oscar adayı 'Bağlılık Hasan'da rol aldınız. Adaylık hakkında neler düşünüyorsunuz?
Filmin Oscar adayı olduğu haberini 'Hasan' karakterini oynayan Umut Karadağ vermişti. Duyunca çok sevindim, çok hoşuma gitti. Bu bizim için çok onur verici bir durum. Benim filmde iki tane küçük sahnem var ama emeği geçen insanlar için tabii ki çok güzel bir şey.
Filmin Oscar adaylığında ilk 5'e girme açısından şansını nasıl değerlendirirsiniz?
Çok hâkim olduğum bir konu değil ama umarım şansımız vardır.
'Bağlılık Hasan'ın çekim çalışmalarından söz etmenizi isterim. Nasıl bir çalışma ortamı vardı?
Filmi pandemiden önce çektik, pandemiyle birlikte ben biraz zaman kavramını kaybettim; sanıyorum filmi çekeli iki yıl oldu. Pandemiden hemen önce eylül ayı gibiydi. Ben filmin final sahnesine yakın sahnelerinde oynadım. Semih Bey, filmi sahne sırasına göre çekiyordu. Onlar çekimlere yaz başında başlamışlardı, ben setin olduğu Bayramiç'e eylülde gittim. Bayramiç, Çanakkale'de küçük bir kasaba, çok güzel bir yer, çok hoşuma gitti. Benim güneşe alerjim var, oraya bembeyaz gittim, herkes yanmış, kavrulmuştu, bir de çiftçi olan insanları oynuyorduk o nedenle Semih Bey beni biraz yanayım diye oralarda dolaştırdı. Benim finale yakın iki tane sahnem vardı ama tabii çok önemli ve güzel sahnelerdi. Semih Bey, ilk önce her sahnenin prova çekimini yapıyor sonra mesela; bir sahneyi yağmurlu havada çekiyor sonra güneşli havada bir kere daha çekiyordu. Ben iki sahne için bir hafta kaldım Bayramiç'te. Her sahneyi üçer kere çektik. Tabii öğretici, eğlenceli ve aynı zamanda bir oyuncu için tatmin edici oldu.
Diğer çalışmalarınıza gelecek olursak birçok oyun yazdınız, onları kitaplaştırdınız. İki de romanınınız var...
2000'de bir tiyatro kurduk. Kadın temalarıyla ilgili oyunlar aradık ve tabii o dönemde çok az oyun olduğunu söyleyebilirim. Sadece Adalet Ağaoğlu ve Bilgesu Erenus'un birkaç oyunu vardı. O dönem dramaturji bölümünden yeni mezun olmuştum ve 'yazayım' dedim. Çünkü biraz yazabiliyorduk, oyun yazma tekniklerini biliyorduk. Öyle öyle yazmaya başladım. Ben ilk başlarda kendi tiyatromuz için yazmaya başlamıştım sonra zamanla oyunlar, başka tiyatrolar tarafından da oynanmaya başladı. Oyunlar basılınca aslında yazar olduğunuz ortaya çıkıyor, kendimin yazar olduğunu kitap basılınca anladım. Yazmaya devam ettim. Çünkü bir yandan da kendi tiyatromuzu yapmaya devam ediyorduk. Hem yazıyordum hem oynuyordum. Şu anda da aynı şeyi yapıyorum ama ara ara hiç oynamadığım oyunlar da yazıyorum. Daha bizim prodüksiyonunu yapamayacağımız oyunları da yazıyorum. 20'ye yakın oyunum var. Oyun, çok kısa sürede yazabildiğimiz bir şey olduğu için çok yazılıyor yani çok yazmak büyük bir başarı değil, aralarında benim de sevmediğim oyunlar var.
Oyun yazmanın çok zor olduğunu söylerler. Siz neden başarı olmadığını söylüyorsunuz?
Bir işi siz yapıyorsanız size kolay geliyor tabii... Ben de görüntü yönetmenliği yapamam, benim için çok zor bir şey ama oyun yazmak kolay bir şey çünkü ben o işi yapıyorum. Daha sonra bu oyunlar Devlet Tiyatroları'nda da oynandı. Çeşitli alternatif tiyatrolarda da oynandı, örneğin İzmir Şehir Tiyatrosu'nda... Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda bir oyunum daha oynayacak. Bazı oyunlarım ABD'de ve Çin'de sahnelendi. Bu benim aslında hep çok severek yaptığım bir iş, bir de oyun yazarlığı çok uzun vadeli bir iş; siz bugün yazıyorsunuz, oyununuz 15 sene sonra oynanıyor, o yüzden de adrenalini çok yüksek bir iş değil. Zamana yayılan bir iş ama hep severek yaptığım ve yapmaya devam etmek istediğim bir iş.
Özellikle neden kadın hikâyeleri üzerine oyun arayışı içerisindeydiniz?
Çünkü Türk tiyatrosunda, başlangıcından bu güne kadar hep erkek hikâyeleri anlatılmış. Hep erkeğin merkez olduğu, bütün hikâyenin onun üzerine kurulduğu oyunlar yazılmış. Kadının merkez olduğu, kadın sorunlarının anlatıldığı, kadının dünyasının anlatıldığı oyunlar pek yoktu. Kadınlarla ilgili, Adalet Ağaoğlu'nun ve Bilgesu Erenus'un birkaç oyunu vardı, başka da bir oyun yoktu. Zaten o dönem, kadın hareketinin çok güçlendiği bir dönemdi. 2000'lerde yazmaya başladım, zaten ben feminist bir dünya görüşüne sahibim ve ayrıca kadın olduğum için de tabii ki kadınların dertlerini anlatmak istiyorum. Çünkü en iyi bildiğim şey kendi cinsiyetim ve böylece kadınları anlatmaya başladım ve devam etti. Şu anda da başka bir şey yapamazmışım gibi geliyor. Feminist olmayan, derdi kadın olmayan oyunlarım da var. Kapitalizmle ilgili ya da başka bir konuda da yazıyorum ama asıl benim takıldığım, önemsediğim ve uğraştığım alan; kadın sorunları ve kadın dünyası.
Kurduğunuz tiyatroda sahnelenmek üzere kadın hikâyeli oyunları bulamadığınız için mi yazmaya başladınız?
Başlangıcı öyle oldu, zaten dünya görüşüm bunun üzerineydi. Tiyatro eğitimi almıştım ve kadın oyunları yapmak istiyordum. Ortalıkla kullanabileceğimiz bir metin olmadığı için mecburen yazdım aslında... O dönemde çok metin olsaydı, feminizmle ilgili ya da kadın merkezli oyunlar olsaydı onlardan birini oynardık ama yoktu.
Günümüzde kadın hikâyeleriyle ilgili oyunların nicelik durumu nedir?
Çok var, şu an bir sürü kadın yazarlar çıktı, erkek yazarlar da yazıyor. Tiyatroda şöyle bir şey vardır; sahnede kim temsil ediliyorsa hayatta da onun görünür olması sağlanır yani aslında kim mevzuysa, o dönemde konu neyse, sahnede de o vardır. Son 20 - 30 yıldır kadın meseleleri çok yükseldiği için bu konularda hem Türkiye'de hem de dünya çapında çok tartışmalar vardı. Bu sadece Türkiye'yi bağlayan bir durum değil. Dünyada da feminizm ve kadın hareketleri çok ilerlediği için aslında dünyada olan sahnede oluyor, sahnede olan da dünyada oluyor. Belki 10 yıl sonra çocuk hareketleri çok kuvvetlenecek ve çocuk temalı oyunlar yazılacak.
Oyunlarınızın teması genel olarak kadınların hangi sorunları üzerine?
Konular değişiyor tabii ki. Çünkü kadın sorunları bitmiyor. Şimdi erkeklerle ilgili bir hikâye anlattığınızda aslında evrensel bir hikâye anlatıyorsunuz, kadınlarla ilgili de aynı şey geçerli. Kadınlarla ilgili bir hikâye anlattığımda, bir yere sıkışmışlık, evden çıkamama, yaş alma hikâyesi gibi erkeklerin başında olan bütün dertlerin aynıları kadınlarda katmer katmer var. O yüzden konular da bitmiyor.
Eğitim için Hindistan'a gittiniz. Bu ülkeyi sizin için özel kılan unsurlar nelerdi?
UNESCO'nun bir kursu vardı. Dünyada sanatçıların yer değiştirdiği bazı merkezler var. O dönemlerde sanatçılara hem konaklama sağlıyorlar hem de 2 - 3 aylık kısa dönemler şeklinde orada eğitim almalarını sağlıyorlar. Ben de başvurmuştum, merkezler arasından Hindistan'ı tercih ettim. Hindistan'a gittim ama hayatımda yaşadığım en güzel şeylerden biriydi.
Orada tiyatro üzerine çalışmalar ne düzeyde?
Hindistan'ın tiyatrosu enteresan şekilde çok iyi, onlarda 7dans tiyatrosu' çok kuvvetli. Dans tiyatrosu deyince, dans ederek yapılan bir tiyatro değil de bizim dilsiz alfabesi gibi bir dilleri var, eliyle bir işaret yapıyorlar ve bu bir hayvanı simgeliyor ama ancak o dili bilenler o oyunu takip edebiliyorlar. 5 çeşit dans tiyatroları var fakat bunu modernize de etmişler ve modernize hali de çok güzel, gerçekten dünya çapında bir tiyatro türü ve artık herkes onların sahnedeki dilini anlayabiliyor. Çünkü dünyaya da turneler yapıyorlar. Onların dans eğitimleri 5 yaşında başlıyor. Ben oradayken, bir adımı iki ayda öğrenemedim. Çünkü çok acı verici olabiliyor, vücudunuzun çocukluktan bu yana öyle şekillenmesi gerekiyor ve gerçekten çok zor bir eğitim. Çok fakir oldukları için çocukları dans okullarına veriyorlar. Çocuklar bütün ömürlerini dansçı olarak geçiriyorlar, hayatlarını kurtarmanın bir yolu olarak görüyorlar. Hindistan, kültür olarak çok zengin bir ülke.
Oyunlarınız Londra'da bir de New York'ta sahnelendi, başka yerlerde de sahneleniyor mu?
Bunların dışında, Seattle'da da bir oyunum sahnelendi. Oyunlar çevrilince sahnelenme ihtimalleri daha yüksek oluyor. Şimdi Fransızcaya da çevrildi, belki orada da sahnelenme ihtimali var. Başka bir oyunum da Farsçaya çevrildi. Çevirmenler, oyunları hep kendileri talep ederek çeviriyorlar, bu durum hoşuma gidiyor.
Oyunlarınızın sahnelendiği ülkelerde ne gibi dönüşler aldınız?
Çin'dekine gidemedim İsveç'te bir okuma tiyatrosu yapılmıştı, o zaman oradaydım. 'Medine' diye gerçek bir hikâyeden uyarladığım bir oyunumdu ve gerçekten çok beğenilmişti. Hatta ben de şaşırtıcı buldum, çevirisi de iyi bir metindi o yüzden çok ilgi gördü. Ondan sonra 'Kadın Yazarlar Festivali'nde okunmuştu, o oyunun okuma tiyatrosunda bulundum. Seattle'daki oyunumda da bulundum, o oyunu gençler oynamıştı ve benim için çok heyecan vericiydi. Orada da çok iyi tepkiler aldık. Seattle'da sahnelenen oyunun biraz daha evrensel bir konusu vardı, masal prenseslerinin bugünkü dünyaya adapte olma süreçleriyle ilgili bir oyundu. Oyunlar genel olarak iyi tepkiler alıyor.
Oyunlarınız Türkiye'de de sahneleniyor değil mi?
Tabii ki... Sinop'ta ve Adapazarı'nda birer oyunum sahneleniyor. BKM ile 'Ortak Yapım' diye bir oluşum oldu, orada oyun yazarlarına oyunlar sipariş edildi ya da yarışmadan seçildi. 7 sahneyle birlikte yaptılar o işi. Benimki de BKM'de oynayacak. BKM benim bir oyunumu aldı, umarım bu sezon oynayacak. Boa Sahne'de 'Boa Kısalar' diye bir proje vardı o da pandemi zamanında dijital olarak yayınlanmıştı, biz sahnede oynadık, oyunlar çekildi ve dijital ortamda yayınlandı, şimdi onu canlı olarak oynuyoruz. Boa Sahne'de 'Filiz' diye bir oyunumuz daha var onu ben oynuyorum, bir de '50' diye bir oyunumuz var o da bizim tiyatromuzun 45 dakikalık bir oyunu, onda da ben oynuyorum. Pandemi döneminde biraz tek kişilik işlere yönelme başladı, ben de ilk defa tek kişilik oynuyorum biraz stresli ama ona başladık. 22'sinde Cihangir Atölye sahnede üçüncü oyunumuzu oynayacağız, bir de Trabzon Devlet Tiyatrosu 'Krem Karamel' oyununun provalarına başladı.
İki de roman yazdınız. Roman yazmaya devam ediyor musunuz? Yakın zamanda okuyabileceğimiz romanlar var mı?
'Yalnız' adlı romanım geçtiğimiz martta yayımlandı. Tanıtım süreci zaten biraz yorucu oluyor. Pandemide hayat karışıktı, bir diziye başlamıştım ve oyun provaları da aynı döneme denk geldi. Bu yüzden son 6 ayım çok yoğun geçti. Şimdi hem provalar bitti hem dizi bitti, çalışma odamı derledim topladım, bugün de editörümle bir toplantı yapacağım, yavaş yavaş yazmaya başlayacağım ama şu anda kafamda bir hikâye bile yok.
Kendi yazdığınız oyunları sahnelemek daha mı avantajlı yoksa daha mı sorumluluk getiriyor?
Oyunculuğu çok seviyorum ama aslında benim derdim, düşündüklerimi söylemek. Oyunculuk benim mesleğim, yazar olmasaydım da oyuncuydum zaten ama kendi düşündüklerimi söyleme ihtiyacı çok kuvvetli olduğu için kendi söylediklerimi oynuyor olmak bana çok büyük bir pratiklik sağlıyor. Çünkü bir oyuncu olarak hem kendime uygun şeyleri söylemiş oluyorum hem de bir yazar olarak bana uygun şeyleri söyleyecek bir oyuncuyla çalışıyorum. O yüzden bu durum çok işime yarıyor.