2030'a kadar sıfır açlık hedefi mümkün olacak mı?
Birleşmiş Milletler'in sürdürülebilir kalkınma amaçları doğrultusunda hedef 2030'a kadar sıfır açlığı sağlamak. Ancak verilere göre 2030'da 670 milyon insan hâlâ açlıkla mücadele ediyor olacak. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye Temsilci Yardımcısı Ayşegül Selışık, "En büyük hedef 2030 yılında sıfır açlığı sağlamak ama 2030'a 8 hasat kaldı. Bu durumda bunu sağlamak zor ancak çalışmak gerekiyor" dedi. Selışık, gıda krizinin sebeplerini, en çok hangi ülkeleri vurduğunu, gıda güvensizliğinin sonucu olan açlık ve obezite ile gıda israfı hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu. Habertürk'ten Demet Demirkır'ın haberi
Dünyadaki açlık sorunu, 2022'nin şubat ayında başlayan ve hala devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı ile beraber daha da derinleşti. Açlık ve kötü beslenme sorunu denildiğinde akıllara ilk önce Afrika gelse de, mevcut savaşın gıda ticareti üzerindeki olumsuz etkisi dünya üzerindeki pek çok ülkenin gıda krizi yaşamasına sebep oldu.
Konuya ilişkin Habertürk'e açıklamalarda bulunan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye Temsilci Yardımcısı Ayşegül Selışık, gıda krizi ve açlığın sürekli dünyanın gündeminde olan bir konu olduğunu ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün varlığının sebebinin de bu olduğunu söyledi.
"İNSANLAR TARLALARINDA ÇALIŞMAK YERİNE SAVAŞA GİDİYOR"
Selışık, açlığın sebebini çatışmalarda, savaşlarda ve ekonomik düzensizliklerde aramak gerektiğini kaydederek, şunları söyledi: "Çünkü şu anda da durum çok farklı değil. Savaşlar ortaya çıktığında dünyadaki gıda tedarik zinciri etkileniyor, hasat yapılamıyor. İnsanlar tarlalarında çalışmak yerine savaşa gitmek zorunda kalıyor, Tarımsal iş gücü azalıyor. Bunun yanı sıra iklim değişikliği gibi önemli bir kavram da var. Bunu yıllardır tartışıyoruz ama gerekli adımları hala tam olarak atmamış durumdayız. Paris Anlaşması ile bütün hükümetler iklim değişikliği ile ilgili karar almaya ve eylemde bulunmaya karar verdiler ama yine de geçen zaman içerisinde yapılması gerekenler tam olarak yapılmadı" dedi.
GIDA GÜVENSİZLİĞİNİN İKİ SONUCU: AÇLIK VE OBEZİTE
Gıda güvensizliğinin yol açtığı açlık ve obezite sorunlarına dikkat çeken Selışık, "Açlık tarım-gıda sisteminin içerisinde tek başına bir olgu değil. Öncelikle tarımsal üretimin gerçekleşmesi lazım ki insanlar doğru bir şekilde beslenebilsin ama bunun yanı sıra doğru ve sağlıklı beslenmeyi ve obezite ile ilgili kavramları da iyi anlamamız lazım. Doğru beslenme dediğimizde tabağımızda karbonhidratın, proteinin, liflerin, yeşil sebze ve meyvenin olması gerekiyor. Burada da topluma bilinçli beslenmeyle ilgili eğitimlerin verilmesi gerekiyor. Sonuç olarak coğrafi farklılıklar, ekonomik yetersizlikler, toplumsal bilincin tam olması gereken yerde olmaması ya da kapasite olarak kurumsal kapasitelerin yetersiz olması maalesef ki bizde açlık ve obezite kavramlarını birlikte tartışmaya sebep oluyor" dedi.
2001'DE 3.1 MİLYAR İNSAN SAĞLIKLI BESLENEMEDİ
Gıdaya ulaşamamak da yanlış beslenmek de yetersiz beslenme olarak tanımlanıyor. Selışık, "İnsanlar beslenerek belki hayatta kalıyor ama yeterli besin elementlerini, almaları gereken proteini, mineralleri yediği yemekten alamıyor. Çoğunlukla yetersiz beslenme dediğimizde karbonhidrat ağırlıklı beslenmeyi konuşmak gerekiyor. Karbonhidrat daha ucuz olduğu için ve ete, proteine erişim olmadığı için ya da az gelişmiş ülkelerde daha az olduğu için bir yetersiz beslenmeden bahsediyoruz. BM'nin hazırlamış olduğu rapora göre, 2001'de 3.1 milyar insan yeterli ve sağlıklı bir diyet yapamadı. Yine yaklaşık 2 milyar insan da kötü beslenme ve hareketsiz yaşam tarzı nedeniyle aşırı kilolu ve obeziteden muzdarip. Buna bağlı sağlık harcamaları 2030 yılı itibariyle yıllık 1.3 trilyonu geçebilir diyoruz. Bu gerçekten büyük bir rakam. 2021'de 828 milyon insan açlıktan etkilendi. Bu sayı bir önceki yıla göre 46 milyon daha fazla; 2019 yılına göre de 150 milyon daha fazla" şeklinde konuştu.
"EKONOMİK YETERLİLİĞİ OLAN AİLELER BİLİNÇLİ BESLENMEYİ BİLMİYOR"
Yetersiz beslenmenin 5 yaşın altındaki tahmini 45 milyon çocukta ölüm riskini 12 kata kadar artıran aşırı zayıflığa yol açtığını söyleyen Selışık, "Yine 5 yaşın altındaki 149 milyon çocuk, beslenmelerindeki kronik temel besin eksikliği nedeniyle büyüme ve gelişmede de yetersiz kalıyor. Ama bunun yanı sıra 39 milyon çocuk da yanlış beslendiği için maalesef ki fazla kilolu ve obez. Burada da özellikle ekonomik yeterliliği olan ailelerin, bilinçli beslenmeyi bilmediğini görüyoruz. Gıdaya erişemeyen, ekonomik koşulları nedeniyle yeterli beslenemeyen insanlar dışında bir de bilinçsizce beslenen, ne yediğinin farkında olmayan, gıda okuryazarlığı denilen yani aldığı ürünün etiketini okumayan, aşırı işlenmiş gıda tüketen çok sayıda insan var.
"GIDA KRİZİYLE KARŞI KARŞIYA OLAN 45 ÜLKE VAR"
FAO'nun ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı'nın hazırlamış olduğu Ekim 2022-Ocak 2023 dönemi 'Açlık noktaları' isimli rapora göre, Afrika ülkelerinde ciddi sorunlar yaşandığını ve yaşanacağını görüyoruz. Afrika ülkelerinde son 40 yılın en şiddetli kuraklığı 2020 yılından bu yana özellikle Afganistan'da, Etiyopya'da, Nijerya'da, Somali'de, Güney Sudan ve Yemen'de yaşanıyor. Bu gruplar aşırı risk altında. Ayrıca yine aşırı doğa olayları, tropikal afetler meydana gelirken kuraklık da bunlardan biri. Kötü ekonomi politikaları da bunları besliyor, iyileştirmiyor, daha da kötüleşmesine sebep oluyor. Yine sadece Afrika ülkeleri değil; Asya Pasifik ülkeleri, Güney Amerika'nın Venezuella, Kolombiya gibi bazı ülkelerinde bu tehdit maalesef ki mevcut. Gıda yardımı yapan donör ülkelerin özellikle küresel ekonomik durgunluktan dolayı yardımlarını durdurma, azaltma gibi bir eğilimleri var. Bu da yetersiz beslenmeyi ve açlıkla mücadeleyi olumsuz etkiliyor. Son rapora göre, yine gıda güvensizliğinin beşinci aşamasında günde 10 bin insanın açlıktan ölebileceği ifade ediliyor. Gıda kriziyle karşı karşıya olan yaklaşık 45 ülke var diyebiliriz. Bu 45 ülke gerçekten acil yardıma muhtaç. O nedenle de Birleşmiş Milletler çabalarını sürdürüyor ve çalışmalarını yapıyor" dedi.
GIDA FİYATLARI FIRLADI
FAO'nun ve OECD'nin verilerine göre Ukrayna kaynaklı tahıl ürünlerinin dünyada buğday pazarının yüzde 10'unu, mısır pazarının yüzde 15'ini, Avrupa pazarının da yüzde 13'ünü oluşturduğunu vurgulayan Selışık, sözlerine şöyle devam etti: "Bu oldukça büyük bir rakam. Rusya'yı da bu işin içine koyduğumuzda tahıl ticaretinde iki ülkenin de önemli bir rolü var. Dünyada 50 ülke tahıl ve gıdada Ukrayna ve Rusya'nın ihracatına bağımlı. Bu iki ülkenin bir anda ticaretiyle ilgili sorunların ortaya çıkması, Rusya'nın dünyadaki gübre üretiminin yüzde 14'ünü sağlıyor olmasının sonucu olarak gıda fiyatları bir anda fırladı. Özellikle Mart 2022'de tüm zamanların rekoru kırıldı; bu, savaşın etkisiyle oldu. 1 Ağustos'ta Karadeniz tahıl inisiyatifi devreye girince bir miktar endeks düşmeye başladı ama yine de geçen seneye göre rakamlar hâlâ yüksek. Sonuçta savaş en büyük sorun; çatışma, güvensiz ortam, açlık ve beslenmede sorun oluşturuyor. Bu noktada ülkeler arası dayanışma ve koordinasyon önemli. Sonuçta ülkelerin de ulusal planları, tarımsal üretime yönelik politikalarının etkin olması önemli. Tabii ki her şey eğitimle başlıyor. Sadece çocukların eğitimi, gençlerin eğitimi değil, çiftçinin eğitimi de önemli. Olaya bu çerçeveden bakmamız gerekiyor."
HEDEF 2030'DA SIFIR AÇLIĞI SAĞLAMAK AMA...
"Birleşmiş Milletler'in sürdürülebilir kalkınma amaçları doğrultusunda en büyük hedef 2030 yılında sıfır açlığı sağlamak ama 2030'a 8 hasat kaldı" diyen Selışık, şöyle konuştu: "O kadar az kaldı ki Birleşmiş Milletler kuruluşları 2030'da hâlâ 670 milyon insanın açlıkla mücadele edeceğini öngörüyor. Bu durumda bireylere sağlıklı ve sürdürülebilir beslenme imkanı sağlamak zor ama tabii ki çalışmak ve buna gayret etmek gerekiyor. Burada da ne yapmak lazım? Tarım-gıda sisteminde ciddi bir dönüşüm gerekiyor. Özellikle doğal kaynakların etkin kullanılması, enerjiden sağlığa kadar ekonominin her alanındaki farklı sistemlerle birbirini anlayan bir mekanizma kurmak gerekiyor. FAO'nun yeni bir kavramı var; Daha iyi üretim, daha iyi beslenme, daha iyi çevre ve daha iyi bir yaşam. Daha iyi üretimle başlıyoruz ama bu üretimi yaparken çevreye zarar vermeden, insan sağlığını tehdit etmeden, potansiyelimizi, kaynaklarımızı en etkin şekilde kullanarak daha iyi bir yaşamı sağlamak mümkün diyoruz."
COVID AÇLIĞI ARTIRDI
Selışık, raporlara göre 2021 yılında 828 milyon insanın açlıkla karşı karşıya kaldığını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu rakamın geçen senelere göre arttığını görüyoruz. 2019'a göre 150 milyon insan daha fazla açlıkla mücadele içerisinde. Bunda Covid'in de çok etkisi oldu. Covid-19 döneminde yine tarım gıda-sistemi dediğimiz sistemde bir durma oldu. Özellikle de lojistik ve ticaret yollarında bir sıkıntı yaşandı. Yasaklar nedeniyle çiftçiler sahaya gidip ürünleri toplayamadığı için ürünler tarlada kaldı."
AÇLIK NASIL ENGELLENİR?
Tarım-gıda sistemindeki işletmelerin varlığı ve devamının çok önemli olduğunu ifade eden Selışık, "Küçük işletme sahiplerinin özellikle desteklenmesi, korunması gerekiyor. Bunların hepsini bir arada değerlendirirsek, onları korursak ve sosyal korumaya ilişkin mekanizmaları destekleme politikalarını devreye sokarsak başarılı olabiliriz. Burada sadece tohum anlamında destekten bahsetmiyorum. Yaşam kalitesi olarak da çiftçinin kırsaldaki yaşamının iyileştirilmesi, şehirlerdeki insanların eriştiği imkanlardan onların da aynı şekilde faydalanabilmesi gerekli. Özellikle kırsaldaki gençlerin şehir hayali kurmalarını önleyecek farklı mekanizmalar ve teşvikler ortaya konulmalı" dedi.
"HEPİMİZİN SORUMLULUĞU VAR"
Burada dijitalleşmenin de önemine işaret eden Selışık, "Tarımda dijitalleşmeyle daha az kaynakla daha çok üretme gündemde ama büyük işletmeler belki bundan çok daha kolay faydalanabiliyor ama küçük işletmelerin bu anlamda bir şansı yok. O yüzden burada o ayrım iyi yapılmalı, kimin desteğe ihtiyacı olduğu tespit edilmeli. Bu şekilde dersimize daha iyi çalışarak herhalde yıllar itibariyle açlığı engellemek, açlıkla mücadele etmek mümkün hale gelecek ancak planlı bir şekilde çalışırsak buna ulaşırız yoksa bu konuyu biz daha 30 yıl belki 100 yıl daha konuşuruz. Bunda, insan olarak hepimizin sorumluluğu var; israf etmememiz gerekiyor. Her üretilen ürün için harcanan emeği, suyu, toprağı, tüm kullanılan girdilerin bir maliyet olduğunu ve bir karşılığı olduğunu bilip de tabağımıza aldığımız her bir lokmanın da israf edilmemesi gerektiğinin bireysel olarak bilincine varmamız gerekiyor" ifadelerini kullandı.
Gıda israfına yönelik çalışmalar yaptıklarını belirten Selışık, "Tarım ve Orman Bakanlığı ile gıda israfını ve kayıplarını önlemeye yönelik 'Gıdanı koru' isimli bir projemiz var. Sadece Türkiye'de değil, Orta Asya'da da farkındalık artırmayı hedefleyen, aynı zamanda tarımsal tekniklerin özellikle de kayıpların azaltımına yönelik mevcut durumun değişmesi için yapılması gerekenlerin analizini yapan bir proje. Tarım ve Orman Bakanlığı ile Türkiye olarak çok yakın işbirliği içerisindeyiz ancak bu, dünyada açlığı nasıl yok edeceğiz sorusuna cevap vermiyor. Ama sonuçta her ülke öncelikle kendi toplumunu, gıda güvenliğini sağlamakla yükümlü ve bunun için de gayretler devam ediyor" diye konuştu.
İSRAFA KARŞI BİLİNÇ ŞART!
Dünya genelinde üretilen gıdanın üçte birinin israf edildiğini kaydeden Selışık, şunları söyledi: "Bu da yaklaşık 1.3 milyar tona denk geliyor. IMF'nin 2020 yılı verilerine göre, dünyanın en zengin ülkeleri sıralamasında 16. sırada 1 trilyon dolar düzeyinde ekonomik büyüklükle Endonezya bulunuyor. Endonezya'yı şundan söylüyorum; eğer israf eden bir ülke olsaydı bu listenin 16. sırasında olurdu. Üretilen her bir gıdada harcanan bir emek var. Başta çiftçinin emeğini, suyumuzu, toprağın besin değerlerini, gübreyi, tohumu israf ediyoruz ama açlıkla mücadele eden bir sürü insan varken onları da düşünüp israf ettiğimizin farkına varmak gerekiyor ki bu kadar hayat pahalılığının ve gıda fiyatlarının arttığı bir dönemde herhalde yapılacak en kolay şey bireysel tedbirlerle başlayıp israfı azaltmaktır diye düşünüyorum."