Çarşamba günü kendini bulamamış bir hava vardı New York’ta. Bir açıyor, bir kapatıyor. Güneş bir yüzünü gösteriyor, birden yağmur yağıyordu. Columbia Üniversitesi’ne ya gitmek için her zaman olduğu gibi daha önceki durakta inip okula doğru yürürken hafif hafif çiseleyen yağmur altında eski anıları canlandırdım.
Doğumgünü kutlaması için gittiğimiz o uyduruk bar… Okulun karşısında şimdi kapanan o Küba lokantasındaki buluşmalarımız… Bin yıldır Columbia kampüsünün tam karşısındaki Çin lokantası nihayet kapanmış, yerine Shake Shack gelmiş.
Gazetecilik yüksek okulunun kapısından girdiğimde kimi profesörlerin saçlarının beyazladığını gördüm. Yıllardır görmediğim arkadaşlarımla hasret giderdim. Okulun lobisinde 100 yıllık mezunların adının yazılı olduğu bir duvar var. Bir yerlerde benim de adım var…
Bir yerlerde de Kim Wall’ın adı var.
Denizaltında cinayete kurban giden arkadaşımız için anma töreni düzenlendi. İlk günden beri organizasyonda büyük rol alan Adam Perez onun anısına çok güzel bir video hazırlamış.
Remembering Kim Wall from Adam Perez on Vimeo.
Video'yu daha önce görmüş ama tıklamaya cesaret edememiştim. İlk kez Pulitzer salonundaki törende izledim. Bir an gözüm yaşardı… İsveçli bir gazeteci olunca hemen ilk akla gelen ABBA şarkısı koymak doğal olarak; Adam da en bilinen parçalardan birini kullanmış. “Dancing Queen” şarkısı hiçbir zaman bu kadar hüzünlü gelmemişti kulağa. Bir daha eğlenerek dinleyeceğimi zannetmiyorum bu şarkıyı.
Kadın gazetecilerin eğitimi için Kim’in anısına 1500 kişiden 117 bin dolar topladık, amaç 150 bin doları bulmak. Bağış kampanyası hala sürüyor. Columbia ise Kim Wall adına bir burs başlattığını o gece duyurdu. Okulda yetişecek gelecek kuşak gazetecilerin eğitimine harcanacak bu para. Amerika'da eğitim çok pahalı malum. Törende bursun duyurusunun ardından eski mezunlardan birinin telefonundan tam o arada bin dolar bağışladığını gördüm. Bu burs sayesinde her sene yeni Kim'ler yetişirse arkadaşımızın anısı en güzel şekilde yaşar.
Okul arkadaşlarımız Kim’in yazılarından bölümler okudular, profesörler anılarını anlattılar. Gecenin bir saatinde nasıl telefon açıp bir haber yaptığını, dünyanın her yerinden mesajlar atıp bir yerden bir yere gittiğini…
Erkek kardeşi Tom Wall son sözü aldı ve detayların ne kadar önemli olduğunu söyledi. Kim’in Muji kalem takıntısından bahsetti. Gördüğü herkese Japon markası Muji’nin kalemlerinin ne kadar muazzam olduğunu anlatıp onları da bu markayı kullanmaya ikna ediyormuş. Muji’den sayısız kalem almış, sürekli kaybetmiş. Dünyada unuttuğu Muji kalemlerden izini sürebileceğimizi söylüyordu.
Çantama baktım, yanımda kırmızı bir Muji kalem vardı. Ben de Kim gibi sadece Muji’den kalem alıyorum, sürekli kaybediyorum veya orada burada unutuyorum. Bazılarının çift ucu var, sadece ince tarafını kullanıp atıyorum.
Yanımdaki kaleme daha farklı baktım. Tören bittikten sonra alt katta resepsiyon vardı. Eski arkadaşlarla hasret giderip Kim hakkında konuşurken onu benden daha iyi tanıyan bir başka kadın gazeteciye Muji kalemi verdim. “İstersen erkek kardeşine söyle, ama bu kalem Kim’in anısına sende kalsın” dedim. “Emin misin” dedim. Elbette emindim. İkimiz de ayrıca o kalemin artık sadece bir kalem olmadığından emindik.
Unutulacak binlerce kalem vardı daha halbuki.