Cide'deki Rıfat Ilgaz heykeli çocukların ilgi ve sevgi odağı olmaya devam ediyor
Kastamonu'nun sahil ilçesinde bulunan Cide'deki Rıfat Ilgaz heykeli, günün her saatinde çocukların ilgi ve sevgi odağı haline gelmiş durumda. Heykelin yapılış öyküsü ve Cidelilerde yaşattığı duyguları yakın plana aldık... Habertürk'ten Mehmet Şimşek'in özel haberi...
ABONE OLSanatının en verimli döneminde, 49 yaşında hayatını kaybeden heykeltıraş Bayram Candan, kaleme aldığı bir yazısında (Radikal 2 - 2010) kendi yapmış olduğu heykellerin başına gelen olayları analiz ediyor ve ezberleri bozuyordu:
Heykeltıraş Bayram Candan (1964-2013)Sadece bir bakış açısı sunmak amacıyla, kamuya ait alanlardaki heykellere yapılan her müdahalenin 'saldırı' adı altında nitelendirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Aksine, bu müdahaleler heykel ile insan etkileşimi sonucunda ortaya çıkan sürecin doğal unsurlarıdır. Heykelin kamuya ait alana yerleştirilmesiyle birlikte heykelin çevresinde bir yaşam alanı da oluşmaya başlar. Dolayısıyla, heykelin kamuya ait alanda bulunması her türlü müdahaleye açık olduğunu gösterir. Bir yaşam alanında heykelin varoluş biçimi müdahaleler sayesinde değişimlere uğrar. Heykel ile karşılaşan her insanın heykelle farklı bir diyaloğa girmesi sonucunda oluşan müdahalelerin, heykelin alanda varoluş sürecine bir çeşitlilik kattığını düşünebiliriz.
Candan, kendi çalışması 'Dert Babası' heykeli üzerinden tartışmayı şöyle sürdürüyordu:
Örneğin 'Dert Babası' adlı heykel, kent mobilyası olan metal bir bankın üzerine yelleştirilmek suretiyle, insanları yanına oturmaya davet ediyordu. Bu davet ve yakınlaşma sonucunda banka oturan her insan, ister heykelin kulağını kırarak, isterse de dudağına ruj sürerek heykele müdahalede bulunmuş oluyor ki, zaten bu tarz heykellerin insanlara negatif/pozitif enerji yüklediğine inanıyorum. (...) Bu müdahale enerjisini, insanların sanata yakınlaşmasını sağlayacak önemli katkılara dönüştürmeye çaba harcamalıyız.
Bayram CandanCandan heykellere yapılan her müdahalenin de 'vandalizm' olarak görülmemesi gerektiğini vurguluyordu:
Bu müdahale enerjisini, insanların sanata yakınlaşmasını sağlayacak önemli katkılara dönüştürmeye çaba harcamalıyız. Ülkemizde açık alan heykelleri "çağdaşlaştırma misyonu yüklenmiş" yerel ya da merkezi otoritenin, "halkı eğitmeye" yönelik tek taraflı çabaları olarak algılanır. Otoritenin konuya bakışını, çocuğuna pahalı bir oyuncak hediye ederken "buna uzaktan bak ama oynama, yoksa kırılır" diyen anne babaların durumuna benzetebilirsiniz. Oysa kırıp dökme, oyundan alınan zevkin ve kazanımların kaçınılmaz bir parçasıdır (...) Sonuç olarak kamuya açık alanlarda sergilenen heykellerin bir satır arası mesajı da, galeri veya müzelerde sergilenen heykellerden farklı olarak "beni görmek ve benimle yaşamak zorundasın" mesajıdır. Bu mesaja tepki olarak doğan her müdahaleyi vandalizm olarak görmemeliyiz; heykelin çeşitli müdahaleler sonucu yaşadığı her evrenin heykele çeşitli varoluş biçimleri kattığını düşünebiliriz.