Cumhurbaşkanı Erdoğan: Putin'i tekrar aramam
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Japonya yolunda gazetecilerin sorularını yanıtladı
Selçuk TEPELİ / GAZETE HABERTÜRK
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçen pazar akşamı, 1838’den beri bir ilke imza attı ve Kral Philippe’in davetlisi olarak, ikili temaslarda bulunmak üzere Belçika’yı ziyaret etti. NATO, AB yahut türlü uluslararası nedenle Brüksel’e pek çok kez gelinir, ama işte Belçika’ya Belçika için gelen daha önce olmamıştı. Ardından dün, Cumhurbaşkanı’nın Japonya ziyareti için Tokyo’ya doğru havalandı Türkiye uçağı. Yaklaşık 12 saatlik uzun yolculukta, Erdoğan gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gündem elbette Suriye krizine eklenen yeni baş ağrısı Rusya ile açıldı, terörle mücadele ve seçimlere kadar uzandı. Neredeyse Rusya semalarında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Belçika ziyaretini özetleyerek söze girdi...
“DOLU dolu bir ziyaret oldu. Kral Philippe ile de bir araya geldiğimiz bu ziyaret, 1838’den, yani Osmanlı’dan bu yana Belçika’ya yapılan ilk devlet ziyareti niteliğindeydi. Daha sonra Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker ile görüştük. Görüşülen meselelerin başında mülteciler vardı. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecini de görüştük. Açılması gereken fasıllardaki gecikmeleri gündeme getirdik. AB Komisyonu Başkanı Juncker, müzakere sürecinin hızlandırılması gerektiğini belirtti. Özellikle vize muafiyetini hızlandırma; 2017’den daha öne çekme gayreti içerisinde olduklarını gördüm.
Gerek Schulz, gerek Tusk, gerek Juncker’in, daha önceki temaslarımızdan çok daha olumlu bir yaklaşım içerisinde olduklarını müşahede ettim. Özellikle mülteciler konusunda, Türkiye’nin çok ciddi bir yükü olduğunu vurguluyorlar. Yükümüzün ne kadarını nasıl alacaklarını, kendi aralarında yapacakları görüşmeler akabinde belirleyecekler.
RUSYA’NIN AÇIKLAMALARI
NATO Konseyi, Rusya’nın ülkemizin hava sahasını ihlalleriyle ilgili sert bir açıklama yaptı. Verilen mesaj son derece açık: Türkiye’nin hava sahasını ihlal, NATO hava sahasının ihlalidir. Rusya’nın bu ihlallerle ilgili açıklamalarını ciddiyetle bağdaştıramadığımı belirtmek durumundayım. Arife günü Moskova’da kendisiyle yüz yüze görüştük (Rusya Devlet Başkanı Putin), ardından hava operasyonlarının hemen akabinde kendisiyle telefon görüşmemiz oldu. Tüm bunların ardından, halihazırda yaşananlar da hava sahası ihlalleri de ciddiyetle bağdaşmıyor. Yaşananlardan dolayı elbette kırgınlık içindeyiz.
‘SOMUT BELGELER VERDİM’
Ziyaretimizde Belçika Başbakanı Charles Michel ile bir araya geldik, paralel devlet yapılanmasını da konuştuk. Kendisine somut belge, bilgiler verdim. ‘Bu konuda bildiklerim, bilmediklerim vardı, verdiğiniz bilgilerle beni aydınlattınız’ diyerek teşekkür etti. Konunun takipçisi olacağını belirtti. Biz de takipçisi olacağız.”
‘ASIL DERDİ ÜS KURMAK’
-Türkiye-AB üyelik müzakerelerinde ilk fasıl 3 Ekim 2005’te açılmıştı. Tam 10 yıl sonra tekrar Avrupa’dasınız. 10 yıl sonra, gerek AB, gerek Türkiye hangi noktada?
Schulz, Tusk, Juncker ile yaptığım görüşmeler son derece olumluydu. AB kurumlarının en yetkili isimleri, Türkiye’nin öneminin giderek arttığı konusunda hemfikir. Bölücü terör örgütüne karşı tavırları çok net. Türkiye’nin istikrarının AB açısından da önemli olduğunun bilincindeler.
-Rusya da, ABD de, DEAŞ’la mücadele için PYD’yi destekleyeceklerini söylüyorlar. Bu hususta birleşmiş olmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin söz konusu olduğu bir meselede, ABD ve Rusya’nın tümüyle aynı çizgide olabileceklerini düşünmüyorum. Her şeyden önce Türkiye olarak biz ABD ile müttefikiz; NATO üyesiyiz. Türkiye’ye yapılacak bir yanlışlıkta her iki ülkenin aynı çizgide olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Böyle bir durum mümkün değil. PYD’yi PKK’dan ayrı görmek mümkün mü? Değil. Rusya, son açıklamasında, “Irak davet ederse, DEAŞ için orada da hava operasyonu yapabiliriz” diyor. Rusya, Suriye’de DEAŞ’ı vurmuyor ki! Bir keresinde ağızlarından kaçırarak, “Rejime karşı her unsur bizim için teröristtir” dediler, sonra toparlamaya çalıştılar. Görünen o ki bunların asıl derdi, Lazkiye’de üs kurmak, Suriye’de askeri varlıklarını güçlendirmek. Oraya 50 uçak gönderdiler, ciddi bir askeri oluşum içindeler. NATO Konseyi toplantısından sonra, başta ABD olmak üzere tüm ülkelerin ortaya farklı bir tavır koymaları gerekecek. Durumu bu haliyle kabullenemeyiz. Hava ihlalleri konusunda Rusya’nın izahatları inandırıcı değil.
Erdoğan, akşam namazını Tokyo Camii’nde kıldı.
‘ARAMAMIN ANLAMI YOK’
-İki ülke arasındaki gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimalini bertaraf etmek için Putin’le görüşecek misiniz? Çatışma gibi bir endişe söz konusu mu?
Rusya’nın böyle bir şey yapacağına ihtimal vermiyorum. NATO Konseyi’nin hemen bir olağanüstü toplantı yapması da işin ciddiyetini gösterdi. Moskova’da Putin’le arife günü uzun bir konuşma yaptım. Ondan sonra neler yaşandı biliyoruz. Hava operasyonlarının başlaması akabinde telefonla görüştüm. Görüşmenin ardından hava sahası ihlali oldu. Bu şartlarda benim tekrar aramamın anlamı yok.
-Rusya çok agresif hareket ediyor. Buna karşılık ABD’den karşı bir hamle de gelmedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye ile ilgili Türkiye-ABD görüşmeleri çok önce başladı. Gelinen son durumu dışişleri bakanlarımız, askeri yetkililerimiz görüştüler, görüşüyorlar. Muhtemelen önümüzdeki hafta, ben de Obama’yla bir telefon görüşmesi yapabilirim; bu şekilde konuyu teferruatlı biçimde de ele alabiliriz.
RUSLAR YAPMAZSA...
-Rusya, Türkiye için önemli bir ticari partner. Doğalgaz, Mersin Akkuyu Nükleer Santralı gibi projeler yaşanan süreçten nasıl etkilenir?
Mersin Akkuyu’yu Ruslar yapmaz ise bir başkası gelir yapar. Oraya 3 milyar dolarlık bir yatırım yaptılar. Dolayısıyla o konuda daha hassas olması gereken Rusya. Doğalgaz konusuna gelince, biz Rusya’nın bir numaralı doğalgaz tüketicisiyiz. Türkiye’yi kaybetmek, Rusya için ciddi bir kayıp olur. Dolayısıyla tüm bu konularda Rusya da iyi düşünmek durumundadır. Türkiye-Rusya arasında Üst Düzey İşbirliği Konseyi mekanizması var. Bu tür bir mekanizmayı kaybetmek herhalde Rusya açısından da yanlış olur. Biz kaybedilmesini istemeyiz elbet. Bu nedenledir ki, Rusya’nın bunların kaybedilmesine yol açacak adımlar atması bizleri üzüyor. Bu tür hadiselerde duygusal davranamayız.
-Suriye’de ABD’nin Türkiye’yi yalnız bıraktığı görüşüne katılıyor musunuz?
Bizler, ABD ile müttefik olmamızın yanı sıra stratejik ortağız. Devlet kurumlarımız sürekli temas halinde, etkin bir şekilde görüşüyor. NATO ittifakındayız. NATO Konseyi’nin son açıklaması bu hususlarda aynı zamanda bir yol haritasıdır.
-ABD pasif durumu devam ettirirse Türkiye’nin tek taraflı tampon bölge oluşturma girişimi gündeme gelebilir mi?
“Tampon bölge” yanlış bir ifade. Terörden arındırılmış güvenli bölge. Bununla, Suriye’nin kuzeyinde Suriyelilere güvenli bir yaşam alanı oluşturmak hedefleniyor. Görüşmelerimde, terörden arındırılmış güvenli bölgede özgün mimariyle konut projeleri gerçekleştirebileceğimizi söyledim. Muhataplarımız da bu konu üzerinde çalışmak istediklerini ifade ettiler. Bu hayata geçirilirse, eğit-donattan sonra en önemli adım olacak. Tabii bu, uçuşa yasak bölgeyi de beraberinde getirecektir.
Japonya ziyareti için dün Cumhurbaşkanlığı uçağı ‘TUR’la Brüksel’den Tokyo’ya giden Cumhurbaşkanı Erdoğan, havaalanından kalacağı otele geçti.
‘AB HESAPLA MEŞGUL’
-PYD’yi terör örgütü görme konusunda AB’nin yaklaşımı nasıl?
Görüştüklerimin hiçbiri buna “Hayır” diyemiyor. Kobani’yi anlattım. Sivil halk Türkiye’ye sığındı. Ama PYD’nin PKK ile alakalı olduğu apaçık ortada. Kobani’de PYD’lilerin olduğu mekânlarda bölücübaşının fotoğrafları asılı. Hani hiçbir alakaları yoktu?
-Brüksel ziyaretiniz, AB ile ilişkiler açısından tarihi bir ziyaret olarak nitelenebilir mi? Çünkü Türkiye’ye tekrar büyük önem atfedildiği yorumları yapılıyor...
Ne kadar samimi olduklarını bilemeyiz. Bu Türkiye’ye duyulan ihtiyaçtan kaynaklanan bir durum da olabilir. AB üyesi ülkeler şu an kendilerine ne kadar az mülteci gelebilir, bunun hesabını yapmakla meşgul.
‘DOKTORA İÇİN İTALYA’DA’
-Türkiye’de ifade özgürlüğü konusunda AB medyasında eleştirel yayınlar yapılıyor. Muhataplarınızla bu konu da gündeme geldi mi?
Evet, kısmen de olsa gündeme geldi. Kendilerine açıkça söyledim. Türkiye’de Tayyip Erdoğan’a yapılan hakaretlerin hiçbiri, dünyada bir başka ülke medyasında bir başka lider için yoktur. Avrupalı muhataplarıma “Bütün gazeteleri, TV yayınlarını masaya yatırıp inceleyin” dedim. Ailemize saldırıyorlar. Oğlum Bilal Erdoğan hakkında yaptıkları tezvirata bakın. Kendisi doktora için İtalya’da. Yok efendim neymiş, 1 milyar doları İtalya’ya kaçırmış! Ya böyle bir yalan olabilir mi? Sosyal medya üzerinden de iftira ve tezvirat peşindeler. Bu tür alçaklıklar dünyanın hiçbir yerinde hoşgörülmez. Ama bizde bazı medya organları bu tür şeylere tevessül ettiği gibi, muhalefet partileri de iftiraları kullanarak siyaset yapabiliyor.
'ÖYLE BİR ŞEY OLMAMALI’
-(Aracın arkasında çekilen cenaze) Ayrıntıları bilmiyorum. Çeken kim, çekilen kim, tabii ki incelenmeli. Devletin polisi öyle bir şey yapmışsa, elbette ki yanlıştır. Öyle bir şey olmamalı.
-(Çözüm süreci) Ben “Çözüm süreci kaldırılmıştır” demedim, “Şu aşamada buzdolabına konulmuştur” dedim. İşler yoluna girerse, süreç yine gündeme gelir.
‘SEÇİMDEN SONRA DA SÜRECEK’
-(Paralel yapı) Ulusal ve uluslarası hukukta ne gerekiyorsa yapılacak. Bu ülkeyi bunlara kaptırmayız. Seçimden sonra bu devam edecek. Kim bu vatanı seviyorsa, yerliyse, milliyse bu meselenin üzerine gitmek durumunda. Manipülasyon amacıyla gazeteleri, TV’leri var. Kaynağı nereden buluyorlar? Pennsylvania’daki kişi mi kazanmış bu paraları?
"BELÇİKA: TARİHİN BİR KAZASI"
Belçika’nın eski başbakanlarından Yves Leterme, ülkesini “Tarihin bir kazası” diye nitelemişti. “Bir kral, bir milli futbol takımı ve birtakım bira markaları” diye özetliyordu ülkesini! Hollanda’ya yakın Flaman bölgesinden gelen Leterme, ülkesinin Fransızca milli marşının sözleri sorulunca, komşu Fransa’nın marşı “Marselleise”i mırıldanmaya başlamıştı da, marşı bilmediğine dair dedikodular basında alıp başını gitmişti. Türkiye’den bakınca elbette tuhaf ama, Belçika gerçekten başka bir âlem. Fransa’ya yakın Valonlar bir yanda, Flamanlar diğer yanda. Seçimler iki bölgede ayrı ayrı yapılıyor. Belçika’da neredeyse her şeyden en az iki adet var... Mesela şehri gezdiren rehber aynı şeyleri en az iki dilde anlatıp duruyor. Yani esas mesele dil. Okullardaki eğitim dili farklı. Üniversitelerin çoğunun iki ayrı bölgede, ayrı dillerde eğitim yapan iki şubesi var. İki dil arasında çeviri nadiren yapılıyor. Dolayısıyla Valonların, kendi vatandaşları da olsa bir Flaman yazarı, Flamanların da bir Valon yazarı okuyup tanıma oranları çok düşük. Birbirlerini genelde üçüncü bir dilde, İngilizce’de okuyorlar. 2011’e dek aralıklarla başbakanlık yapan Leterme, iktidar döneminde şu sözleri de etmişti: “Federal konsensüs sisteminin sınırlarına ulaştık.”
Ama AB’si, NATO’su böyle bir bölünme durumunda Brüksel’den taşınacaklarını ima etmeye başlayınca akan sular durdu. Zira hemen bütün para oralardan geliyordu. Basına, bölünmenin önüne geçmek için baskı yapıldığını söyleyenler de var. Ardından hükümet kurulamayan aylar ve siyasi uzlaşmazlıklar derken, şimdilerde silik bir hükümet profili ve kraliyet figürünün durumu biraz toparlamasıyla Belçika yuvarlanıp gidiyor. Ama zor işler için ülkede sorumlu veya muhatap bulmak da güçleşiyor