Atina'da tarihe yolculuk: Akropolis
Geçtiğimiz hafta kendimi Atina sokaklarına bıraktım. Yürüdüm yoruldum, dinlendim yine yürüdüm. Bu yürüyüşlerin bir kısmı Akropolis ve çevresinde sürdü. Monastraki, Plaka, Kolonaki ve Glifada'yı gelecek haftalara bırakalım. Bugün sadece Akropolis'e yakından bakalım
HT MAGAZİN / LEVENT ÖZÇELİK
Renee Holler’in çocuklar için yazdığı kitabı Akropolis’in Gölgesinde dönemi çocukların gözünden tasvir eder: Yıl MÖ 431; Atina ile Sparta arasında savaş sürmekte. Kuşatma altındaki Atina’da ansızın çocuklar ortadan kaybolmaya başlar. Kephalos ile kuzeni Philon, çocukların kaçırıldığını düşünerek iz sürmeye başlar ve böylece suçluların sinsi planlarını ortaya çıkarırlar. O gece Kephalos ile Philon’u uyku tutmaz, konuşacak çok şey vardır. Tam o sırada oda kapılarının hafifçe vurulduğunu duyarlar. Kapıyı açtıklarında Kephalos’un tek seçebildiği, koridor boyunca uzaklaşıp gölgelere karışan bir insan figürü olur. Tam kapatmak üzereyken, kapının eşiğinde buruşturulmuş bir kâğıt parçası dikkatini çeker. Kâğıdı yerden kaldırıp dikkatle düzeltir. “Üstünde bir şey yazıyor” diye Philon’u bilgilendirir. Kâğıt parçasını merakla, holü az buçuk aydınlatan meşalenin sönük ışığına tutar. “Yunanca değil” der. Yanıt gecikmez, “Elbette öyle! Harfleri tersten okuyunca anlamı ortaya çıkıyor.“ Bu heyecanlı hikâyeye mekân olan Akropolis, bugün hâlâ eski beyaz mermerlerin sağladığı dirençle ayakta. Bugünkü yapı Yunanlı besteci Yanni’nin konserinde izlediğim “Live at the Acropolis”e daha yakın. Üzerinde yürüdüğüm, yüzlerce yıllık taşlara basarken ya da Parthenon’un dev sütunları altında güneşten ve sıcaktan saklanırken yahut Erechtheion Tapınağı’nın sütunlarına sarınmış kadın figürlerine bakakalırken Yanni’nin o şarkıları hep kulağımdaydı.
ŞEHRİN TANRIÇASI
Şehirden kopup 90 metre yüksekte kayalık tepeye yerleşmiş bu tapınaklara zahmetli sayılmayacak bir yürüyüşle ulaşılıyor. Bu yürüyüş sırasında gözünüz kaçınılmaz olarak tapınakların en görkemlisi Akropolis’e kayıyor. MÖ 480 yılında Pers istilasıyla yakıp yıkılan şehir için Atinalılar uzunca bir süre bölgede çalışma yapamamış. MÖ. 448 yılında soylu Yunan devlet adamı Pericles halkı ikna edip bu kayalık tepede yeniden tapınak yapımına başlamış. Parthenon’un yapımı 10 yıl sürmüş, Akropolis’i tamamlamak ise doğal sebepler ve çeşitli nedenlerle yaklaşık 100 yıl... Akropolis’in ismi, Yunanca’da akro “yüksekte olan” ve polis “şehir” kelimelerinin birleşmesinden geliyor. Antik Yunan’daki şehir planlamasının en temel amacı, tanrıların oturacağı yerler inşa etmekti, bu amaçla akropoller yapılırdı. Bunlar arasında en çok bilinen Atina’daki Akropolis’tir. Şehrin koruyucu tanrıçası olarak kabul edilen Athena için inşa edilen Akropolis’in yüksek bir tepe üstünde olması hem dini hem de askeri açıdan önemliydi. Nüfus 250 bini aşıp Akropolis’e sığmayan halk çevreye yayılınca, burası dini merkez haline geldi. Akropol’den etrafa göz attığınızda Plaka evleri, antik agora kalıntıları ve Diyonisos Tiyatrosu görünüyor.
DÜNYANIN EN ÖNEMLİSİ
Osmanlı döneminde bu kayalık alan kale olarak kullanıldı. Kale yapımında da tapınakların taşlarından faydalanıldı. 19. yüzyılda Yunanların bağımsızlıklarını elde etmeleriyle birlikte bölgede ortaçağ ve Osmanlı’dan kalan her şey kaldırılıp antik kalıntılar üzerinde restorasyon çalışmaları başlatıldı. Böylece dünyanın en önemli Akropolis’i yeniden ortaya çıkarılmış oldu. Bugün insan Atina’ya gidip Akropolis’i görünce bir nevi kendi tarihine de şahitlik etmiş oluyor.
Yunan kültürünün yeni sembolü
Atina gezisinin olmazsa olmaz adreslerinin başında Yeni Akropolis Müzesi geliyor. 2009’da ziyarete açılan Yeni Akropolis Müzesi, İsviçreli ünlü mimar Bernard Tschumi’nin eseri. Yapımı yaklaşık 11 yıl süren Yeni Akropolis Müzesi, 25 bin metrekare alan üzerine inşa edilmiş. Müze binasını çevreleyen saydam camlar, bir yandan güneş ışığını içeriye taşırken, diğer yandan tam karşısındaki Parthenon Tapınağı’nın görüntüsünü de camlara yansıtıyor. Müzede Yunan kültürünün en önemli sembollerinden biri olan Parthenon Tapınağı’nın en değerli parçaları sergileniyor.
Faydalı bilgiler
Bugünkü olduğu gibi Antik Atina’nın kuruluşu da Akropolis’in eteklerinde başlar. Bu yüzden şehrin hemen her yerinden Akropolis’teki tapınakları görmek mümkün. Akropolis’e ulaşmak için dik bir yolu tırmanmanız gerekiyor, bunun için rahat ayakkabılar giyin. Romalılar tarafından yapılan, Beule kapısı adını 1852’de kapıyı bulan arkeologtan alıyor. Kapıdan geçince Akropolis’in MÖ 5. yüzyıldaki girişi Propylaia’yı göreceksiniz. Propylaia’nın hemen yukarısında sağda Athena Nike Tapınağı, solunda Erechtheion yer alıyor. İkisi arasındaki yol sacred way (kutsal yol) olarak biliniyor. Akropolis’e girer girmez en ünlü Yunan tapınağı olan Parthenon karşınıza çıkıyor. Hafta içi ve cumartesi 12 Euro, pazar ücretsiz. Bu bileti 1 hafta boyunca Akropolis, Akropolis Müzesi, Antik Agora, Dionisos Tiyatrosu, Karameikos Mezarlığı, Roma Forumu, Rüzgâr Kulesi ve Temple of Olympian Zeus tapınaklarını gezerken kullanabilirsiniz. Ya da her biri için 6 Euro’ya bilet alınabilir.