Bir gölden daha fazlası: Ohri
Yeşil ile mavi benim huzur kaynağım, bir ağaç gölgesinde tatlı bir esintiyle oturayım, yüzümü pırıl pırıl sulara döneyim, şehrin kıpırtıları kulağıma çalınırken mütevazı bir masada kahvemi yudumlayayım diyorsanız Ohri'yi mutlaka gidilecek yerler listenize ekleyin.
Makedonya’nın güneybatısında, Arnavutluk’un doğusunda, Balkanlar’ın en eski ve en derin gölü. Temizliğiyle şaşırtıcı, güzelliğiyle büyüleyici. Arnavutluk ve Makedonya arasında yer alan Ohri Gölü’nden bahsediyoruz.
Ohri dediğimizde birbirine bağlı iki ayrı yerden bahsediyoruz. Ohri Gölü ve Ohri kenti. Göl, Arnavutluk ve Makedonya arasında doğal bir sınır oluşturuyor. Gölün Makedonya tarafında Ohri ve Struga kenti yer alıyor. Gölün kuzey kıyılarını çevreleyen Ohri kenti de pek çok Balkan yerleşimi gibi Osmanlı döneminin izlerini taşıyor. Sırasıyla, göl de kent de tarihi ve kültürel mirası, doğal güzellikleriyle UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine eklendi. Gölün doğu kıyılarında kurulu Pogradec kenti ise bağlı olduğu Arnavutluk’un önemli turizm noktalarından biri, küçük ama yine görülmeye değer.
En temiz göllerden biri
Öyle büyük ve temiz bir göl ki Ohri, etrafında çeşit çeşit plajlarıyla Balkanlar’da pek çok noktadan yaz tatiline gelen turist bulunuyor. Bir göl ne kadar temiz, ne kadar güzel olabilir sorusuna cevap ararsanız “Ohri kadar” diyebiliriz. Ohri, Prespa ve Dojran gölü üçlüsü Avrupa’nın 3 milyon yıllık geçmişiyle en eski ve 288 metre ile en derin tektonik göllerinin başında sayılıyor. Tektonik göl, kültürel çeşitliliğin en fazla olduğu göl tipi anlamına geliyor. Gölün temizliği de biraz da bundan kaynaklanıyor. Ayrıca yüksekte yer alan Prespa gölü, yeraltı kaynaklarıyla Ohri’yi sürekli besliyor ve temizliyor.
Ohri barındırdığı bitki ve hayvan türleri düşünülünce “canlı türler müzesi” olarak kabul görüyor. Üstelik bunların önemli kısmı da endemik yani sadece Ohri’de yaşayabiliyor. Fakat nüfus artışı, iklim değişikliği gibi faktörler buradaki ekosistemi de tehdit ediyor. Ohri alabalığındaki azalma buna bağlı örneğin. Yine de korumak için önlemler alınıyor, lisanssız balıkçılık yapılamaması bu önlemlerden biri.
Safranbolu’yla kardeş şehir
Ortaçağ’dan bugüne kalan kalesi, kilise ve camileri, şirin evlerinin bulunduğu dar ve dolambaçlı sokaklarıyla kentin kendine özgü bir dokusu var. Bu sokaklarda biraz dolaştığınızda mimarideki Osmanlı etkisini görebilirsiniz, evlerin tarzı ve yapısı tanıdık gelecek. Eh boşuna Safranbolu ile kardeş şehir olmamış.
Balkanlar’ın Kudüs’ü
Şehirde görmeniz gereken mimari yapılardan biri Çar Samuel Kalesi, Ortaçağ’dan bugüne iyi korunarak gelen kale, Bulgar İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş. Ohri, bir dönem Slav Ortodoksluğunun önemli şehri olduğu için pek çok kilisesi var, hatta 365 kilisesi olduğu ve “her güne bir kilise” denildiği anlatılıyor ama ancak 40 tanesi bugüne dek ayakta kalabilmiş. Bu özelliği nedeniyle “Balkanların Kudüs’ü” diye de bahsediliyor. Yine bir Ortaçağ eseri olan Ayasofya (Sveti Sophia) Kilisesi, tıpkı İstanbul’daki Ayasofya gibi Osmanlı döneminde camiye çevrilmiş, Yugoslavya döneminde yeniden aslına dönmüştür. Sv. Bogorodica Perivlepta Kilisesi ise küçük ama Rönesans’a yakışır fresklerle bezeli.
Etkileyici mimarisiyle Aziz Yuhanna (Sveti Joan Caneo) Kilisesi göle hakim bir noktada ve uçurumun üzerine inşa edilmiş. Kiliseye gölün kıyılarından başlayıp ormandan devam eden tatlı bir yürüyüşle ulaşabilirsiniz. Eğer izlediyseniz muhteşem görüntüleriyle Before the Rain (Yağmurdan Önce) adlı filmin bu kalede çekildiğini hatırlarsınız, izlemediyseniz işte size bir fırsat. Üstelik sadece Ohri’nin değil tüm Makedonya’nın en çok fotoğraflanan yeri burası. Plaosnik arkeolojik alanı ve içinde yer alan Aziz Klement ve Panteleimon Kilisesi de şehrin önemli kiliselerinden. Aziz Klement’in çalışmaları nedeniyle Ohri aynı zamanda Kiril alfabesinin doğduğu yer olarak da biliniyor.
Balkan toprakları, Bektaşi, Alevi kültürü ve tekkeleriyle de meşhur. Hacı Bektaş-ı Veli'nin müridlerinden olan Sarı Saltuk'un mezarının da Ohri’deki Sveti Naum (Aziz Naum) Manastırı’nda olduğuna inanılıyor. Anlatıya göre hıristiyanlar Aziz Naum’u, müslümanlar ise Sarı Saltuk’u ziyaret ediyorlar. Gölün kenarında, ağaçların içinde çok fantastik görünen bu manastıra deniz yoluyla gidebilirsiniz ki pek çok turist manzaranın tadını çıkarmak için bu yolu tercih ediyor.
Görmeden geçmeyin: Su Müzesi
Museum on Water (Su Müzesi) göl üzerinde Kemikler Koyu’nda (Bay of Bones) neolitik dönemdeki bir balıkçı köyünün aslına uygun şekilde canlandırıldığı küçük ama eşsiz bir arkeolojik kompleks. Milattan önce 1200-600 yıllarına tarihlenen bu yerleşim, bir süre önce bir açıkhava müzesi olarak turizme kazandırılmış. Turkuaz, berrak suların üzerinde köprüyle karaya bağlanan tahta bir platform, üzerinde de minik balıkçı evleri adeta tarih öncesine açılan bir kapı gibi.
Galiçya Doğa Parkı
Ohri’nin güneyinde yer alan Galiçya Doğa Parkı, tıpkı göl gibi pek çok endemik canlının yuvası. UNESCO tarafından koruma altına alınan park, yeşilin her rengi, kuş cıvıltıları, soğuk su kaynaklarıyla huzurun tanımı gibi. Burada oturup manzaranın tadını çıkarabilir, yürüyüş yapabilir, bisiklete binebilir veya minik bir tekne gezintisi yapabilirsiniz. Neşenize göre.
Adı uzaya çıktı
Ohri Gölü’nün ilginç bir özelliği daha var, gölün şanı aslında uzaya kadar yürümüş olması. Satürn gezegeninin uydusu Titan’da pek çok deniz ve göl bulunuyor. NASA da bunlara Dünya’daki önemli deniz ve göllerin adını veriyor. İşte Ohri gölü de bunlardan biri.
Klişe tabirle “Balkanlar’ın incisi” Ohri hakkında ilk söylenebilecekler bunlar. Ancak ne kadar huzurlu ve fantastik olduğunu ve yazıda anlatılanlardan çok daha fazlasını bulabileceğinizi bilerek, kendi gözlerinizle görmenizi tavsiye ederiz.