Kalbimizi de aklımızı da alan şehir: Porto
Portekiz seyahati planlarken mutlaka Porto'yu ilk sıraya alın. Nedenleri yazımızda...
Şaraplarıyla ünlü Porto, aynı zamanda tarihi yapısı, seramik kaplı binaları, köprüleriyle ziyaretçilerini büyülüyor. Her gün güneşin adeta zorla ettiği vedayı izlemek şehirde bir rütiele dönüşmüş. Kral Pedro’nun kalbi kalmış, bizim aklımız da kaldı. Portekiz seyahati planlarken mutlaka Porto’yu ilk sıraya alın. Nedenleri yazımızda...
Portekiz, denizcilik geçmişiyle tarihe damga vurmuş ülkelerin başında geliyor. Günümüzde ise dünyaca ünlü başta Cristiano Ronaldo olmak üzere birçok sporcusu, yazar ve şarkıcısı var. Bu kültür mozaiği ülkeye daha önce kısa süreli birkaç kez gelmiştim. Son olarak bir haftadan uzun bir süre planlamasıyla seyahatime Porto’dan başladım. Üç gün Porto’da kaldıktan sonra, Lizbon’a ve etrafındaki kasabalar dahil toplamda sekiz günlük tatil planladım. 8 gün fazla gelebilir ama hiç de öyle değil. Az bile. Portekiz seyahatimiz öylesine güzel geçti ki yazıyı yazmaya başladığımda, ‘orada olmak’ isteği sürekli büyüyerek arttı. Porto’da günü batırmak, fırsat buldukça ‘pastel de nata’ yemek, Lizbon sokaklarında kaybolmak, Ticaret Meydanı’nda soluklanmak, okyanus kenarında serinlemek istiyor insan. Bu yüzden ayırabildiğiniz kadar uzun süre ayırın.
Seyahate Porto’dan başlama nedenim, aslında size de başka ülke seyahatlerinde güzel bir tüyo olabilir. Lizbon, çok daha turistik ve iş hayatının nabzının attığı şehir olduğu için havaalanı da çok kalabalık oluyor. Ülkeye girişte uzun kuyruklarda saatlerce bekleme riski var. Porto havalimanı ise oldukça sakin. Uçaktan inip pasaport kontrolünden geçerek, metro ile şehir merkezine ulaşma sürem abartmıyorum 1 saat sürmedi. O yüzden birden fazla şehir gezeceğiniz seyahatlerde o ülkenin en az ziyaret edilen şehrinden başlayın.
Gelelim Porto’ya. İstanbul Havalimanı’ndan Porto Havaalanı (OPO) Francisco Sá Carneiro Airport’
Bileti, metroya binmeden önce onaylattıktan sonra şehir merkezine doğru yola çıktık. Bizim kaldığımız otel, Casa da Musica yani Müzik Evi’nin yakınındaydı. 20-25 dakikada otele ulaştıktan ve odamıza yerleştikten sonra hızlıca ve heyecanla şehri keşfe çıktık. Hedefimiz Ribeira Meydanı yani Duoro Nehri yanındaki liman bölgesi. Söylendiğine göre güzel bir günbatımını yakalamayı planlıyoruz.
Seramik kaplı binaları, dar sokakların açıldığı meydanları, kiliseleri, tren garı, tatlısı başta olmak üzere deniz mahsullü yemekleri ve daha birçoğunu görmek, deneyimlemek için 2001 yılında Avrupa Birliği Kültür başkenti olan Porto sokaklarında buluyoruz kendimizi. En sevdiğim saatler şehirdeki ilk keşif saatlerim, her şey yeni, her şeyi ilk kez görüyorum. Hızlıca hafızama kayıt yapmaya çalışıyorum ki daha sonraki dolaşmalarımda bana kerteriz olsun.
Porto’da ilk dikkatimizi çeken ve büyüleyen binalardaki seramikler ve renkler. Kiliselerin, evlerin cephelerinde genelde mavi beyaz renkli seramiklerle süsleme sanatına ‘Azulejos’ deniyor. Bu sanat sayesinde Lizbon ve Porto sokaklarında dolaşırken binalara bakmaya doyamıyorsunuz. Portekizliler, bu sanatı Endülüs Emevi Devleti döneminde Araplar’danöğrenmiş ve Çinliler sayesinde de geliştirmişler. İyi ki de geliştirmişler, dünyaya böylesine güzel şehirler hediye etmişler.
Porto’daki ilk saatlerimizde biz de hayranlıkla binalara bakıyoruz, normalde 5 dakikada geçeceğiniz sokaklarda dakikalarca kalıyor, her binanın cephesini izliyorsunuz. Her binanın fotoğrafını çekmek, beyninize kazımak istiyorsunuz. İlk dakikadan itibaren bir şehir beni bu kadar etkilememişti ki daha göreceklerimizin başındaydık.
Planlamamıza göre Duoro Nehri’ne doğru giderken, yolumuz üzerinde görülecek önemli tarihi ve turistik yerler de bulunuyor. Porto’da gezilecek yerleri, yapılacakları biraz sonra tek tek anlatacağım ama önce gün batımını yakalayalım.
Burada çok kısa Porto’nun çoğrafyası ve tarihi hakkında kısa bilgi vereyim. Merak edenler daha detaylı bilgiye her yerden rahatlıkla ulaşabilir. Porto’nun tarihi 4. yy Roma İmparatorluk dönemine kadar uzanıyor. Adı liman anlamına gelen Porto, tarihte de önemli bir ticaret şehri.
Tarihindeki en önemli olayların başında Brezilya’ya sürülen kralın iki oğlu Miguel ve Pedro arasında geçiyor. Porto baskıcı Kral Miguel’e karşı iç savaş veriyor. Miguel’in karısının babası ve aynı zamanda kardeşi Brezilya Kralı Pedro’nun desteğiyle Kral’a karşı iç savaş kazanılıyor. Bu mücadeleye atıfla ‘Kalbim Porto’da kaldı’ diyen Brezilya Kralı Pedro’nun ölümünden sonra kalbi, Porto’ya getiriliyor ve şehrin en değerli mirası olarak Lapa Kilisesi‘nde korunuyor.
Coğrafi olarak ise Porto, Duoro Nehri’yle ikiye bölünüyor. Duoro Nehri, yaklaşık 900 kilometre ve Atlantik Okyanusu’na dökülüyor. Porto’nun ünlü şarapları da Duoro Nehri’nin Porto’dan hayli uzak bölgesinde yetişen üzümlerden yapılıyor. Douro’nun ikiye böldüğü şehrin karşı kısmına yani güneyde kalan bölümüne Gaia deniyor. Nehrin üzerinde 6 köprü bulunuyor. Bu köprülerden biri Paris’teki Eyfel Kulesi’nin de mimarı olan Gustave Eiffel’in ortağı Alman Mühendis Teophile Seyrig ile yaptığı ve Ponte D. Maria Pie, yani Maria Pie Köprüsü. Ancak, Riberia Meydanı’nı karşıya bağlayan ve fotoğraflarda gördüğümüz meşhur Dom Louis 1 Köprüsü’nü Seyrig ayrı olarak yapmış.
İki katlı Dom Louis 1 Köprüsü’nün alt katında tadilat vardı. Ancak yürüyüşe açık. Üst tarafı da yürüyerek geçilen köprü, Porto için eşsiz kareler sunuyor. Şehrin meşhur evlerinin görüntüsü, gezilecek yerlerinin büyük çoğunluğunun bulunduğu bölge Duoro Nehri’nin kuzeyindeki Porto. Fotoğraf açısından ve manzara olarak bu bölge ise Gaia’dangörülmesi gerekiyor.
Riberia bölgesine giderken, yolumuzun üzerinde heyecanla beklediğimiz Portekiz’in ünlü ‘pastel de nata’sı var. Yedikten sonra ne demek isteyeceğimi daha iyi anlayacağınız ünlü Portekiz turtası ‘Pastel De Nata’, ‘Belem turtası’ diye de geçiyor. İlk defa 18. yüzyılda Katolik rahibeler tarafından yapıldığı söylenen ‘nata’, dışı milföy katmanlarından, içinde ise krema olan bir tatlı. Görüntüsü cupcake gibi ama yedikçe yemek istiyor insan. Porto ve Lizbon’da birçok şubesi bulunan Manteigaria'da üzeri hafif tarçınlı ‘nata’mızı, espressoyla birlikte yerken kendimizden geçiyoruz. Bir oturuşta rahatlıkla 4-5 tane yenebilir.
Kuleler, kiliseler, dar sokaklar, meydanlardan geçerek, ağzımızda ‘tatlı bombardımanı’yla
Gezinirken, Riberia bölgesi her saat uğrak noktanız olacağından emin olun. Bizim öyle oldu. Özellikle akşam üstü ve akşam saatlerinde çok keyifli oluyor. Müzik başta olmak üzere performanslarını sergileyenler, dünyanın dört bir tarafından gelenlerin oluşturduğu renkli görüntüler, bir şeyler atıştırırken gelip geçenleri izleyenler ve daha fazlası bu meydanı eşsiz kılıyor. Tabii ki köprünün ve Gaia bölgesinin manzarası eşliğinde. Özellikle geceleyin, tasarımı ve tarihiyle ilgi uyandıran Monastery of Serra do Pilar’ın görüntüsü, köprüyle birlikte müthiş bir görüntü sunuyor. Dar sokakları ve bu müthiş görüntüleriyle RiberiaBölgesi, UNESCO Dünya Mirası listesine de girmiş. Meydanın hemen yanında Casa Do Infante, yani meşhur Portekiz Kralı Henry The Navigator 1394’te doğduğu ev var.
Riberia Meydanı’ndan köprüden yürüyerek Gaia bölgesine geçiyoruz. Gaia’ya Dom Louis Köprüsü’nün üzerinden geçen tramvay ile de gidebilirsiniz. Ya da şehrin iki yakasını DouroNehri’nin üzerinde tekne turlarına katılarak izleyebilirsiniz. Biz Porto’da kaldığımız her günün sonunda Gaia’ya geldik. Sadece biz değil, neredeyse Porto’yı ziyaret eden turistler, yaşayanlar gün batımını Gaia’dan izliyor. Güneş, şehri Douro Nehri’nin üzerinden terk ederken, karşımızdaki renkli evleriyle Porto ile mühteşem bir görüntü sunuyor. Gökyüzü hafiften sarı, kırmızıya boyanıyor.
Bu renk cümbüşünü ister Gaia’da Duoro Nehri’nin kıyısında ister şarabınızı yudumladığınız şarap mahzenlerinin önündeki tadım yapılan restoranlarda izleyebilirsiniz. Burada bir parantez açarak Porto Şarapları’ndan ve Gaia’daki mahzenler hakkında kısaca bahsedersek, dünyaca ünlü porto şarapları Douro Nehri’nin üst bölgelerinde Porto’dan uzak bölgedeki üzümlerden yapılıyor. Porto’da Gaia bölgesindeki mah
Daha yüksekten gün batımını izlemek isteyenler ise Dom Louis 1 Köprüsü’nün en üstüne çıkıyor ya da köprüyü geçerek, tepede Jardim do Morro (Morro
Gelelim Porto’da gezilecek yerlere. Gezilecek yerlerin başında Sao Bento Tren Garı geliyor. Porto’ya trenle gelenlerin şehre ilk giriş yaptığı bu gar gerçekten görülecek yerlerin ilk sırasında olmayı hak ediyor. Garı güzel yapan mimarisinden çok içindeki seramikler ve üzerlerindeki resimler. Tuval ressamı ve karikatürist Jorge Colaço tarafından 20 bin parça el boyaması azulejos karodan oluşan Sao Bento’nun inşası 11 yıl sürmüş ve 1916’da tamamlanmış. Duvarlardaki seramiklerdeki resimlerde, Portekiz tarihindeki önemli savaşlar, taç giyme, evlilik, doğum gibi önemli kutlama seromonilerinin
Porto’yu gezerken kendimize bazı noktaları kerteriz aldık. Bunların başında Sao Bento tren garı geliyor. Gardan çıkınca sağ tarafa doğru yöneldiğimizde çok yakın mesafede Müttefikler Caddesi (Avenida Dos Aliados) yer alıyor. Bu bulvar ismini 14. yy sonlarında Potekiz ile İngiltere arasında yapılan ittifaktan alıyor. Etrafında otel, cafe ve dükkanlar bulunan caddenin en üst bölümünde Porta Belediye binası fotoğraf sevenler için iyi görüntü veriyor. Caddenin diğer ucunda Kral IV. Petro’nun heykeli bulunduğu meydana ise Özgürlük Meydanı deniyor. Cadde üzerindeki McDonald’s’ınbinası
Porto’nun diğer ünlü bir caddesi Rua De Santa Catarina, alışveriş sevenler için güzel bir bölge. Tren garından çıkışta sağ taraftan yukarıya doğru 5-6 dakika yürüdüğünüzde caddenin başına ulaşıyorsunuz. Tepenin başında ön tarafı mavi beyaz seramik işçiliğiyle kaplı, Aziz Ildefonso Kilisesi (Igrejade Santo Ildefonso) karşılıyor. Caddenin trafiğe kapalı bölümünün diğer ucunda Santa Catarina Şapeli olarak da geçen Ruhlar Şapeli var. Caddede çeşitli markaların mağazaları ve alışveriş merkezleri bulunuyor. Ayrıca caddedeki cafeler içerisinde en ünlü olanı 100 yıldan fazla geçmişi olan Café Majestic. Bu bölgeye yakın Mercado do Balhao yani B
Gardan 5-10 dakika yürüme mesafede ulaşacağımız şehrin bir diğer simgesi Clerigos Kilisesi ve çan kulesi bulunuyor. Bu kiliseye 5-6 dakika yürüme mesafesinde şehrin diğer görülmesi gereken yerleri bulunuyor. Eskiden idam edilenlerin defnedildiği alan üzerinde 1754-1763 yıllarında inşaa edilen 76 metre yüksekliğindeki çan kulesinin (Torre dos Clerigos), 240 basamaklı merdivenlerinden çıkarak şehir manzarası izlenebiliyormuş. Bizim gözümüz kesmedi. Çan kulesinin hemen bitişiğinde 18. yy’de inşaa edilen Clerigos
Kulenin hemen karşı tarafında cafelerin ve mağazaların arasındaki yoldan 1-2 dakika yürüdüğünüzde karşınıza hayli uzun bir turist kuyruğu çıkacak. Bu kuyruğu dünyanın en güzel kitapçıları arasında gösterilen Livraria Lello & Ir
Kitapçıdan yukarıya doğru kısa bir yürüyüş mesafesiyle Porto Üniversitesi’nin rektörlük binasının da olduğu Rua do Carmoile Carlos Alberto Meydanı’nın kesişme noktasında, köşede Porto’nun simge binalarından İkiz Kilise'ye ulaşıyorsunuz. Porto’da gezdiğimiz süre boyunca birçok kilise gördük ama bu İkiz Kilise’nin hikayesini anlatmadan geçmek istemiyorum. Karşıdan baktığınızda çan kulesine sahip, soldaki yapı ilk kilise Igreja dos Carmelitas. Bu kilisenin inşaat 1628’de tamamlanmış ve zengin kilise mensupları için yapılmış. Kilisenin etrafı da bu zenginlere ait ve halkın kullanımına yasakmış. Bir peder, hastane yapmak için arsa istemiş. Zengin papazlar ‘istediğin yeri al’ deyince, peder kilisenin yan tarafındaki arsaya hastane yapmış. Hastanenin tam önüne diğer kilisenin hemen yanına hastaneden daha büyük kendi kiliseni inşa etmiş. Yıl 1768. Bu duruma çok sinirlenen zengin papazlar, soluğu Papa’nın yanında almışlar. Papa’dan iki Katolik kilisesinin aynı duvarı paylaşamacağına dair bir yazı alan zengin papazlar, pederin kilisesini yıkmak istemişler. Ancak, peter iki kilisenin arasına daracık bir ev inşa ettiğini gösterince bu emellerine ulaşamamışlar. Bu eve şu anda giriş ücretli. Zengin papazlar, kendi kiliseleri küçük görünmesin diye çan kulesini inşa etmişler. Kilisenin yan duvarı ise mavi beyaz seramikle kaplı.
Bu seramikli duvarı sol tarafınıza alarak yürüdüğünüzde karşınıza Carlos Alberto Meydanı çıkıyor. Tarihi bir meydan olan Carlos Alberto’nun Porto’lular için farklı bir anlamı var. Göçmenlerin Brezilya’ya götürdükleri çantaların kutuları burada yapılıyormuş. Piedmont ve Sardunya Kralı Carlos Alberto’dan adını alan meydan, eskiden çevre kasabalara açılan şehir kapısı konumundaymış. Hastane binası da görülmeye değer. Meydandaki bahçe düzenlemesi ve çiçekler etrafındaki binalar kadar güzel. Tüm Avrupa’da olduğu gibi Portekiz’de de çeşme suyu içilebiliyor. Bu meydanın başında da bir çeşme, serinlemek isteyenlerin imdadına yetişiyor.
Çan Kulesi’nden aşağıya Riberia doğru inerken güzel bir park ve yanında dünyanın en eski borsalarından Palacio da Bolsa
Tekrar Sao Bento’ya yani tren garına geri dönersek, buradan istikametimiz Porto Katedrali (Se do Porto). Gardan çıktıktan sol tarafa rampa yolu takip ettiğinizde katedrale ulaşılıyorsunuz. Avrupa’daki pek çok katedralden farklı olarak şatoya benziyor. Ayrıca, Porto manzarası için ideal noktaların başında geliyor. Nehir kıyısından gelenler, çok basamaklı merdivenlerden çıkmak zorunda. Porto’da daha meraklısı için ziyaret edilecek daha birçok kilise bulunuyor. Bizim vaktimiz sınırlı olduğu için anlattıklarımıza uğrayabildik. Ayrıca fazla vakit ayırmak isteyenler Çağdaş Sanat Müzesi’ni, Fotoğraf Evi başta olmak üzere müzeleri, şehirdeki en dikkat çekici binalardan Casa de Musica’yı da gezebilirler.
Biz Katedralin hemen yanındaki yoldan Dom Louis 1 köprüsünün üzerine çıktık. Köprünün hemen sonunda Serra do Pilar Manastırı da ayrı bir güzel görüntü sunuyor. Manastırın inşaatı 72 yıl sürmüş, tarihte İngiliz askerleri tarafından üs olarak da kullanılmış. Doymak mümkün değil ama köprünün üzerinden Porto’yu doyasıya izledik. Renk cümbüşüyle günü son kez batırdığımız Porto’da Kral Pedro’nun kalbi kalmış, bizim ise aklımız da kaldı. Portekiz seyahatimizin en etkileyici ikinci bölümü Lizbon’a gitmek üzere Porto’dan ayrıldık.
Yener Yalçın instagram hesabı @yener_y
Yener Yalçın Youtube kanalı youtube.com/yenerinseferleri