Gitmediyseniz vakit kaybetmeyin: Sakin Şehirler
Sakin Şehirler bu unvanı almak için ne yaptı? Türkiye'deki sakin şehirler hangileri? En son hangi şehir bu unvanı aldı?
Yaşamaktan zevk alınacak bir hızda yaşamak... Kulağa nasıl güzel geliyor değil mi? Şehirde ne mümkün. Koskoca metropol hiç sakin olur mu?
Sakin Şehir (cittaslow) nedir? Sakin Şehirler bu unvanı almak için ne yaptı? Türkiye'deki sakin şehirler hangileri? En son hangi şehir bu unvanı aldı?
Bu haber gittiğiniz gitmediğiniz pek çok yeri yeniden keşfetmenize yarayacak.
Türkiye; tarihi, doğal güzellikleri, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan varlıklarıyla dünya çapında bir coğrafya. Bu sebeple “sakin şehir” kavramına da oldukça uygun.
Türkiye'de sakin şehir sayısı 21.Bu şehirler Ahlat (Bitlis), Akyaka (Muğla), Arapgir (Malatya), Eğirdir (Isparta), Foça (İzmir), Gerze (Sinop), Gökçeada (Çanakkale), Göynük (Bolu), Güdül (Ankara), Halfeti (Şanlıurfa), İznik (Bursa), Kemaliye (Erzincan), Köyceğiz (Muğla), Mudurnu (Bolu), Perşembe (Ordu), Şavşat (Artvin),Uzundere (Erzurum), Vize (Kırklareli), Yalvaç (Isparta), Yenipazar (Aydın),İzmir Seferihisar.
Sakin şehir (cittaslow) uygulaması 1999 yılında İtalya'da başladı. Şu ana kadar dünyada 33 ülkeden 287 kent 72 kritere uyarak bu unvanı almaya hak kazanmış durumda.
İtalyanca citta (şehir) ve İngilizce slow (yavaş) kelimelerinin birleşmesinden oluşan Cittaslow, "sakin şehir" anlamında kullanılıyor. Kavram, artan kentleşme ve nüfus artışları dikkate alındığında, şehirlerin kendilerine özgü özelliklerinin kaybolmasını engellemeyi amaçlıyor.
Cittaslow felsefesi; yaşamaktan zevk alınacak bir hızda yaşamayı savunuyor. İnsanların birbirleriyle iletişim kurabilecekleri, sosyalleşebilecekleri, kendine yeten, sürdürülebilir, el sanatlarına, doğasına, gelenek ve göreneklerine sahip çıkan ama aynı zamanda alt yapı sorunları olmayan, yenilenebilir enerji kaynakları kullanan, teknolojinin kolaylıklarından yararlanan kentlerin gerçek bir alternatifolabileceğinianlatıyor.
Modern hayatı eleştiren ve genel olarak "Yavaş Hareketi" de denen bu toplumsal hareketin manifestosu şöyle:Bizi hızlanmaya zorlayanlar var. Direniyoruz!
Cittaslow nasıl olunur sorusuna cevaben bir cümle söyleyecek olursak; çok sayıda tiyatro, meydan, kafe, atölye, lokanta ve manevi açıdan değeri olan mekânların bulunduğu şehirler; dokunulmamış bir doğaya sahip, büyüleyici esnafların olduğu, mevsimlerin seyrinin yavaş gözlemlenebildiği, kendine özgü ürünleri, tatları olan şehirler "sakin şehir" olabiliyor denebilir.
Cittaslow felsefesine göre, dünyaya zarar vermeden hayattan zevk alarak, sevdiklerimize ve kendimize zaman ayırarak yaşayabilmek "yavaş yaşamak" demek. Şehirde ne kadar zor değil mi? Yürürken kahve içmek yerine karşılıklı oturarak, arkadaşımızın gözünün içine bakarak sohbet edebilmek şehirde zor.
Kentin tarihi, yerel özellikleri, geçmişten günümüze üretilen ürünleri, söylenen şarkıları, üzerine yazılan şiirleri, dostlukları, yaşananların birikimi, kentin "ruhunu" ortaya çıkarıyor.
Yemek yemeyi sadece kalori almak değil, sosyal bir tercih olarak görme biçimi "yavaş yemek" demek. Tohumu, tarladaki işçiyi, doğaya verilen zararı düşünerek, iyi, temiz ve adil gıdayı tercih etmek aynı zamanda.
Hızlı yaşayan kentler, kendi kendine yetememeye başlayınca dünyanın tüm kaynaklarını ve doğayı ayağına getirerek tüketme yoluna gidiyor. İnsanların daha çok tüketmesi, bir yerden bir yere daha hızlı gitmesi için tasarlanan kentler insanları doğadan ve birbirlerinden kopartıyor. Ayrıca pek çok hastalığa neden oluyor.
Tüketim odaklı hayatın insanlara mutluluk ve huzur getirmediği gerçeği, insanların farklı bir yaşam biçimi arayışları kentsel boyutta Cittaslow hareketini ortaya çıkardı.
SAKİN ŞEHİR KRİTERLERİ NELERDİR?
Nüfusu 50 binin altındaki şehirlerden, 72 maddelik şartı yerine getiren şehirler başvurabiliyor.
Yerine getirilmesi gereken koşullardan bir kısmı şöyle;
Şu ana kadar dünyada 33 ülkeden 287 kent 72 kritere uyarak bu unvanı almaya hak kazanmış durumda. Türkiye'de sakin şehir sayısı 21. Bu şehirler Ahlat (Bitlis), Akyaka (Muğla), Arapgir (Malatya), Eğirdir (Isparta), Foça (İzmir), Gerze (Sinop), Gökçeada (Çanakkale), Göynük (Bolu), Güdül (Ankara), Halfeti (Şanlıurfa), İznik (Bursa), Kemaliye (Erzincan), Köyceğiz (Muğla), Mudurnu (Bolu), Perşembe (Ordu), Şavşat (Artvin), Uzundere (Erzurum), Vize (Kırklareli), Yalvaç (Isparta), Yenipazar (Aydın), İzmir Seferihisar.
Şimdi sakin şehir ünvanı almış beldeleri tek tek tanıyalım. Yolunuz buralara düşerse ya da bu yerleşim yerlerinden birini gezmek için tatil planlıyorsanız bu bilgiler faydalı olacaktır. Doğaya saygılı, mimari yapısını koruyan, hizmet altyapısı güçlü, sürdürülebilir ve alternatif turizme odaklı, insanların birlik ve beraberlik içinde ortak hareket edebildiği şehirleri tanımaya başlayalım.
ARAPGİR, MALATYA
En fazla tarihi eseri tescilli ilçeler arasında yer alan ve doğa güzellikleriyle yerli ve yabancı turistleri mıknatıs gibi çeken Malatya’nın Arapgir ilçesinin, bu üyeliğe kabul edilmesi memnunlukla karşılandı. Arapgir, Türkiye'nin Doğu Anadolu bölgesinde bulunan Malatya ilinin yaklaşık 11.000 nüfuslu bir ilçesi. Arapgir ilçesi, batısında Malatya'nın Arguvan ilçesiyle birlikte doğusunda Elazığ'ın Ağın ve Keban, kuzeyinde de Erzincan'ın Kemaliye ve Sivas'ın Divriği ilçeleriyle de komşu. Arapgir'in il merkezine olan uzaklığı ise yaklaşık 120 km.
Arapgir'in eski adı Daskuza. Daskuza (Arapgir) civarındaki yerleşim birimlerinin en eskilerinden olup Malatya ili ile yaşıt sayılabilir. Engebeli ve dağlık bir bölgeye sahip olan 1250 rakımlı ilçe; köprüleri, kanyonları, üzüm bağları ve mor reyhan tarlalarıyla adeta saklı cennettir. İlçede endemik bitki yapısı oldukça zengindir. Arapgir, 577 yılında Arap Hatem Tai tarafından fethedilmiştir. Bizans İmparatorluğu ile yakın ilişki içerisinde bulunmuştur. 1070 yılından sonra Anadolu Selçuklu Devleti idaresine, Selçukluların Moğollara Kösedağı Savaşı'nda yenilmesinden sonra Moğolların, Anadolu beyliklerinin kurulmaya başladığı dönemde Karakoyunluların eline geçer. 1515 Çaldıran Savaşı'ndan sonra Osmanlı Devleti'nin egemenliği altına girer.
İZNİK, BURSA
Bursa'nın tarihi ve kültürel değerleriyle öne çıkan ilçesi İznik, sakin şehirler ağına (Cittaslow) dahil edildi. İznik, dünyada eşine az rastlanan ve bütünüyle "açık hava müzesi" olan tarihi ve antik bir şehirdir. Yaz kış demeden, adeta bereket saçan verimli toprağı, kendine özgü iklimi ve doğal güzelliği nedeniyle, tarihin her döneminde insanlığın ilgi odaklarından biri haline gelmiştir. İznik'in tarih öncesi çağlardan beri iskan gördüğünü ve çok eski bir tarihte kurulduğunu çevresindeki Prehistorik buluntulardan ve yörede bulunan bol miktardaki höyüklerden anlıyoruz. İznik, Makedonya Kralı Büyük İskender'in kumandanlarından Antigonius Monophthalmos tarafından M.Ö. 316'da kurulmuştur. Bu çağın geleneklerine göre, kurucusu Antigonius nedeniyle de "Antigonia" adını almıştır. İznik her dönemden devraldığı mimari mirası ile bir açık hava müzesi niteliğini hala korumaktadır. Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarının arkeolojik ve etnografik kalıntılarıyla bütünleşmiş durumdadır. İznik Anadoludaki ilk Türk Başkentidir, Bthynia Krallığı, Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans), Anadolu Selçuklu Devleti, Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere 4 medeniyete başkentlik yapmıştır. Hristiyanlık dini açısından en kutsal üçüncü kenttir. Bugünkü kent planı 2300 yıl önce yapılmış ve günümüze kadar getirilmiştir. Klasik Çağda (İ.Ö. 5 yy-3 yy) bilinen dünyanın en önemli mandıra merkezlerinden biri olmuştur, üretilen peynirler kıta Avrupasına ihraç edilmiştir.
FOÇA, İZMİR
Foça, İzmir'in yaklaşık 69 km kuzeybatısındadır ve İzmir’e bağlıdır. Foça'dan 20 km uzaklıkta, kıyıda, kendi belediyesi olan Yeni Foça mahallesi vardır. Bu nedenle Foça'nın kendisine yerel olarak günlük dilde Eski Foça denir. Foça, Phocaea antik kentinin bulunduğu yere inşa edilmiştir. Foça, diğer adıyla Phokaia, adını, kenti çevreleyen adalarda yaşayan foklardan alır. İyon yerleşimlerinin en önemlilerinden biriydi. Bugünkü batı uygarlığının temelleri, İ.Ö. 6. yüzyıl'da İyonya'da atıldı. Dönemin İonya'sı felsefe, mimarlık ve heykeltıraşçılıkta öncü oldu. Pers saraylarını yapıtları ile donatmış heykeltıraş, Telephanes; ünlü mimar Theodoros (İ.Ö. 4.yy); İ.Ö. 494 yılındaki "Lade Deniz Savaşı"nı yöneten komutan Dionysos, Phokaialıydı. Foça’da son yıllarda yapılan kazılarda M.Ö. 2000’e ait seramiğin ele geçmiş olması, Phokaia’nın kuruluşunun daha önceye, Tunç Çağları’na götürmektedir ve bu yerleşim günümüze değin süregelmiştir. Siren Kayalıkları Homeros Destanı’nda yer alır ve yolunu şaşıran gemilerin çarptıkları kayalıklar olarak söz edilir. Siren Kayalıkları, Fok Balıklarını andıran adacıkların en büyüğü Orak Adası’nın kuzeybatısındadır. Osmanlı Dönemi’nden kalma iki cami, Foça Fatih Camii ve Foça Kayalar Camii; aynı dönemden görece iyi korunmuş kitabe ve plastik süslemeleriyle mezar taşları Phokaia'daki diğer önemli tarihi eserlerdir. Foça’nın güneyinde yer alan Osmanlı Mezarlığı, Foça’daki Türk yerleşiminin tarihi ve yoğunluğu konusunda fikir verebilir.
GÜDÜL, ANKARA
Ankara'nın Güdül ilçesi Cittaslow Uluslararası Koordinasyon Komitesince Türkiye'nin 18. Cittaslow kenti olarak "sakin şehir" ağına dahil edildi. Güdül, İç Anadolu Bölgesinin ve Ankara'nın ilk Cittaslow kenti oldu. Başkent Ankara’nın en küçük ilçelerinden biri olan Güdül, Ankara’nın kuzey batısında yer alır; doğası, mimarisi, kültürü ve tarihi ile sakinliğin ve huzurun cazibe merkezi olabilecek şirin bir kenttir. İnönü Mağaraları, Sorgun Göleti ve Kirmir Vadisi gezmeye görmeye değer yerlerdendir. İlçeye yakın Kirmir Çayı’nın etrafında kayalar oyularak yapılmış mağaralar bulunur. Mağaralar milattan önce 2000 yılı civarında bölgede yaşayan Hititlerden kalmıştır.
Güdül evleri genellikle Anadolu kültürünün ortak özelliklerini taşır. Genel olarak duvarları kerpiç, toprak damlı yapılardır. Çam ormanları ile kaplı Sorgun Göleti bölgeye müthiş bir doğal güzellik sağlar. İlçe yakınından geçen Kirmir Çayı boyunca kayalara oyulmuş İnönü Mağaralarının M.Ö. 2000’li yıllara ait olduğu sanılıyor. Sırasıyla Etiler, Frigler, Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklular tarafından kullanıldığı düşünülen mağaraların şehir merkezine uzaklığı 2 km’dir. İnönü Mağaraları Ürgüp-Göreme Mağaraları ile benzerlik gösterir. Salihler kaya yazıtları 2008 yılında bölgede köylüler tarafından bulunmuş, Servet Somuncuoğlu’nun çalışmaları ile gün yüzüne çıkarılmıştır. Orhun Yazıtları ile aynı harf karekterini barındırdığı görülen yazıtların Orhun Yazıtlarından da önce yazıldığı düşünülmektedir. Yeşilöz Kirmir Vadisinde bulunan kayalıklar peri bacaları görünümündedir. Kayalar üzerine oyulmuş mağaralar vardır.
SEFERİHİSAR, İZMİR
Seferihisar, 2009 yılında, belirlenen kriterlerin hepsini yerine getirerek Türkiye’nin ilk Cittaslow’u oldu.
Seferihisar, İzmir'e bağlı. Topraklarındaki en eski yerleşim yeri Teos olup, burasının M.Ö. 2000 yıllarında Akalardan kaçan Giritliler tarafından kurulduğu ve Karyalıların bir kenti olduğu bilinir.
Mandalina bahçeleri, zeytinlikleri, bağları, enginar tarlaları ve verimli topraklarıyla Seferihisar’da ana geçim kaynağı tarım. 49 kilometrelik sahil şeridi ve Sığacık kalesi görülmeye değer.
Mandalinası, güneş, jeotermal ve rüzgar enerjisi açısından geniş kaynakları ve tarihsel zenginlikleri açısından önemli bir yerleşim. Seferihisar’ın son yıllarda Ege ve Akdeniz kıyılarındaki çarpık yapılaşmadan büyük oranda etkilenmemesinin sebebi çevresinin sit alanları ve askeri alanlarla çevrili olması.
Seferihisar'a giderseniz mutlaka görmeniz gereken yerler arasında; Sığacık kalesi, Teos antik kenti, Lebedos antik kenti, Kasım Çelebi Medresesi, Beyler köyü su kemerleri, Ulamış hamamı, Çıfıt kalesi (Myonnessos), Karaköse (Krakisse), Karakoç ve Hamamönü, Sığacık Ürkmez, Ulamış, Doğanbey, Kadın emeği evleri, Sefertası lokantası, Akarca, köy pazarları, Beyler köyü, Düzce köyü, Gödence köyü, İhsaniye köyü, Kavadere köyü, Orhanlı köyü, Turgut köyünü sayabiliriz.
PERŞEMBE, ORDU
Eski ismi Vona olan Perşembe'nin kuruluşu 1824 tarihine dayanır. Karadeniz’in üç tabi limanından biri olan Vona Limanı, deniz ticareti yapan denizcilerin fırtınalı havada barındıkları, ihtiyaçlarını giderdikleri bir yerleşim birimi olarak kurulmuştur. Cenevizliler Vona Limanı’nın kuzey tarafına bir kale yaptırmışlardır. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde anlattığı küçük kale burasıdır.
Perşembe İlçesi bitki örtüsü bakımından çok zengin. Çıplak bir toprak parçası dahi görmek mümkün değil. Yeşil her tonuyla toprağı süslemiş. Karadeniz’de tek bakir kalan koy ve plajlar Perşembe’de.
Kentin 15 km batısındaki “Yason Burnu” diye adlandırılan bir yarımada var. Yunan mitolojisindeki Altın Post Efsanesi'nin geçtiği, Homeros’un Odysseia adlı eserinde geçen yer burası.
Yason Burnu, batık balık havuzları, denizcilere adanmış eski kilisesi, su altındaki olağanüstü canlı çeşitliliği ile tarih, doğa ve kültür turizmi için eşsiz bir yer. Yason Burnu yarımadası tarihi ve doğal olarak bir cazibe merkezi. Yarımadada onarım görmüş bir de klise var.
Sakin Şehir (cittaslow) belgesine sahip Perşembe, doğal güzelliği ve sunduğu huzurlu ortamla her mevsim çok sayıda yerli ve yabancı turistin ilgisini çekiyor.
Gezilebilecek yerler arasında; Oçboynuzu (Kral) yolu, Medreseönü Afırlı Camii, Yason Burnu, Hoynat Adası, Yasonburnu Feneri, Yalancıyason, Çaka Kumsalı, Mersin Köyü Balıkçı Barınağı, Çam Burnu, Çeşmeönü, Kışlaönü, Aktaş plajı, Efirli plajı, Şenyurt Şelalesi, Kurşunçal şelaleleri ve su altı mağaraları, Babalı Mahallesi Kaya Mezarı, Belicesu, Medreseönü, Büyükağız sayılabilir.
AKYAKA MUĞLA
Akyaka’ya Muğla’dan geliyorsanız, deniz seviyesinden 671 metre yükseklikteki Sakar geçidinden aşağı inerken muhteşem bir manzara ile karşılacaksınız. Yol sizi kıvrıla kıvrıla, yemyeşil çam ormanları ve Gökova körfezinin dantel gibi işlenmiş koylarının arasından aşağıya, Akyaka'ya kadar götürecek.
Doğal güzelliğinin yanısıra tarihi dokusu, değişik mimarisi, denizden her daim esen ılık meltem rüzgarları huzur verir. Sırtını yasladığı dağların eteğinde Gökova Ovası ile kucaklaşarak Gökova Körfezi ile buluşan Akyaka, bu konumu ile mutlaka görülmesi gereken bir sığınak.
Mimarisi son derece özellikli. Akyaka evlerinin her biri diğerinden güzel bahçelere sahip. Begonvillerin sarmaladığı bu şirin evler dantel gibi işlenmiş ahşap oymalarla süslü. Akyaka evlerinin mimari tarzı Ulalı Sanatçı Nail Çakırhan’a ait.
Doğayla uyum içinde yaşam süren ve Akyaka’nın en büyük özelliklerinden biri bu şirin evler.
Akyaka’nın hemen yanında Gökova Körfezi’ne akan Kadın Azmağı bir akvaryum gibi. Kadın Azmağı'nı yürüyerek veya teknelerle de gezebilirsiniz. Azmağın serinliği, su altı bitki örtüsü, elinizle tutuverecekmiş hissine kapılacağınız balıkları, kaplumbağaları, üzerinde süzülen ördekleri yörenin doğal dokusunu yaşatıyor.
Azmak kenarında çeşitli restoranlar bulunuyor. Kahvaltıdan başlayarak gece geç saatlere kadar bu restoranlar hizamet verir. Sazlıklardaki göçmen kuşlar, leylekler, flamingolar ve pelikanlar size ömür boyu unutamayacağınız bir görsellik sunar. Buralar bahar aylarında kuş gözlemi yapan meraklıların akınına uğrar.
Akyaka’nın incecik, sapsarı ve tertemiz kumlu plajında vakit geçirebilir, kumsalın hemen arkasındaki kafe ve restoranlarda yemek yiyebilirsiniz. Sahilden itibaren 2 yüz metre deniz sığ gider. Akdeniz fokuna buralarda rastlamanız mümkün. Akyaka ile arası yaklaşık 3 kilometre olan Çınar plajında denize girebilirsiniz.
Akyaka’da motorsuz su sporu, orman yürüyüşleri, kaya tırmanışları yapabilir, bisikletle çevreyi gezebilir, Sakar Tepe’de yamaç paraşütü yapabilir, azmak sularında kano heyecanı yaşayacağınız bir gün ekleyebilir, bisiklet turlarıyla çevre köylerdeki yerel kültürü keşfedebilirsiniz. Günlük gezi teknelerinin düzenlediği turlarla da İncekum ve Sedir Adası’na gidip, Gökova Körfezi’nin unutulmaz güzelliklerini yaşamınıza katmayı sakın unutmayın.
EĞİRDİR, ISPARTA
Isparta ili sınırlarında yer alan Eğirdir, her mevsim ve günün her saatinde renk değiştiren Eğirdir Gölü, tapusu Eğirdir halkı tarafından Atatürk’e verilen Can adası, dünyada eşine az rastlanan Kasnak Meşesi ve Sığla Ormanları, Türkiye’nin en önde gelen Kemik Hastalıkları Hastanesi, elması ve sadece Eğridir’de görülen Apollon Kelebeği ile tarih ve doğa zengini bir ilçe.
Eğirdir kentinin Lidya’nın son hükümdarı Kroisos (M.Ö.560-547) tarafından kurulduğu ve ilk adının da “Krozos” olduğu sanılıyor. Romalılar döneminde ilçe Prostanna diye anılmıştır. Selçuklular, sayfiye yeri olarak kullandıkları Eğridir’e doğal güzelliklerinden dolayı Cennetâbad ismini vermişlerdi. 1423’te Eğirdir Osmanlı topraklarına katıldı.
Isparta-Konya-Adana devlet yolu üzerindeki Eğirdir ilçesine yurdun her yerinden kolayca ulaşılır.
İzmir-Aydın Demiryolunun bir uzantısı olan Isparta Demiryolu Eğirdir’e kadar uzanır. Tarifeye bağlı olarak Pamukkale Ekspresi, Göller Ekspresi, Posta Treni, Mototren çalışır.
En yakın havalimanı Keçiborlu ilçe sınırlarındaki Süleyman Demirel Havalimanıdır.
Eğirdir denince ilk akla gelenler; Eğirdir Gölü, elmanın farklı yemeklerde kullanıldığı bir mutfak, Kovada Gölü Mili Parkı, Yeşil Ada, Prostanna Antik Kenti, Altınkum Plajı, Rüyapark, Eğirdir Kalesi, Eğirdir Kervansarayı, Canada, Bedre koyu.
GÖKÇEADA, ÇANAKKALE
2011 yılı Haziran ayında almış olduğu Cittaslow unvanı ile dünyanın ilk ve tek sakin adası olan Çanakkale'nin Gökçeada ilçesi, nostaljik evleri, doğal yaşamı, organik ürünleri ve alternatif spor olanakları ile son yıllarda önemli bir turizm merkezi haline geldi.
“Çorak topraklarda bereket” tanrısı olarak adlandırılan Imbrasos’un bolluk diyarı olarak bilinen İmroz, bugünkü adıyla Gökçeada, Homeros’un İlyada destanında deniz tanrısı Poseidon’un adası olarak geçer.
Bozulmamış bir doğa, her adımda tarihin en hoş anıları ve organik ürünlerle harmanlanmış, çok kültürlülüğün ahengini sonuna kadar duyumsayacağınız bir tatil için Gökçeada eşsiz bir seçenek olabilir.
2007 yılında kurulan ve organik üretim yapılan bir çiftlikte süt verimliliği, hayvanlara klasik müzik ve Türk sanat müziği eserleri dinletilerek artırılıyor.
Ada, 1456 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılana kadar Bizans hakimiyetindeydi. Balkan Savaşı sırasında İtalyanlar’ın, 1. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin, daha sonra da Yunanistan’ın egemenliğine geçti. Lozan Antlaşması ile 22 Eylül 1923’te Türkiye Cumhuriyeti topraklarına fiilen katıldı. Bu tarih Gökçeada’nın kurtuluşu olarak kutlanır. 1970 yılında da İmroz olan adı Gökçeada olarak değiştirildi.
Adada denize girilebilecek koylar Gizli Liman, Yıldızkoy, Aydıncık Koyu, Güzelcekoy, Kapıkaya, Laz Koyu, Mavi Koy ve Yuvalı’dır. Türkiye’nin en batısında yer alan Avlaka Burnu’nunda yer alan Gizli Liman günbatımının en güzel izlenebileceği noktalardan biridir.
Gökçeada'da ne yapılır?
Gökçeada, denizinin masmavi rengi ve berraklığıyla dalış tutkunlarından ilgi görüyor. İlçede toprağın üstü kadar suyun altı da insanları cezbediyor.
Kaşkaval Burnu, peynir kayalıkları diye çağrılan ilginç kaya oluşumlarına sahip. Ancak denizden tekne ile görebilirsiniz. Türkiye'nin 297 kilometrekarelik yüz ölçümüyle en büyük adası konumundaki "sakin şehir (cittaslow)" unvanına sahip Gökçeada, sörf tutkunu yerli ve yabancı çok sayıda turistten ilgi görüyor.
Doğal ve kültürel zenginliklerinin yanı sıra son yıllarda adını "windsurf" ve "kiteboard" gibi rüzgar sporlarında da duyuran Gökçeada, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere birçok kentten yerli turistin akınına uğruyor.
GERZE, SİNOP
Masmavi denizin, dantel gibi koyların ve uçsuz bucaksız yeşilin oluşturduğu, Türkiye’nin en mutlu ilinin, en mutlu ilçesi; Gerze. Cittaslow ünvanını 2017 yılında elde eden Gerze, bu başarısını canla başla sahip çıktığı doğasına, her biri göz nuru olan el sanatlarına, tadı damağınızdan hiç gitmeyecek yöresel yemeklerine ve sıcacık insanların sizi beklediği misafirperverliğine borçlu.
İlçeye adımınızı attığınız an, evlerin bahçelerindeki çiçeklerin kokusu karşılayacak sizleri. Hala tertemiz kalabilmiş havasını solurken, kalabalık bir şehir hayatının gürültüsünü değil, sakin bir balıkçı kasabasının dinginliğini hissedeceksiniz.
Her Cuma günü köylülerin ürünlerini Gerze halkına ve misafirlere sergilediği Üretici Pazarında doğal olarak yetiştirilen tarım ürünlerini bulabilir, sizi gülümsemeyle karşılayacak mekânlarımızda yöresel yiyeceklerimizin tadına varabilir, bunun yanı sıra ahşap oyuncak, model gemi, çini ve peşkir atölyelerimizi ziyaret edip kültürümüzün ve geçmişimizin nasıl yeniden yaşatıldığına şahitlik edebilirsiniz. Gerze, sosyal ve kültürel gelişmişliğiyle, herkesin şehir yaşamından kaçıp yerleşmeyi düşlediği, insanların birbirleriyle iletişim kurabildiği, evlerin bahçelerindeki güllerin bülbüllerle sohbet ettiği küçük ve şirin sahil kasabasıdır. Gerze hayallerinizin yaşandığı bir ilçe ve sizi de bunun bir parçası olmaya davet ediyor.
Gezilebilecek önemli yerler arasında Derecuma Camii, Yakupağa Konağı, Yelken Tepe, Sorkun Şelalesi, Çeçe Sultan Türbesi, Taş Han, Sökü Yaylası, Köşk Höyüğü, Deniz Feneri, Tümülüs Mezar, Esmazade Mustafa Paşa Camii (İskele Camii), Değirmenli Şelale'yi sayabiliriz.
GÖYNÜK, BOLU
Batı Karadeniz Bölgesinde bulunan Bolu’nun şirin ilçesi Göynük, yüksek tepeler arasında, akarsuların geçtiği vadilerde, karşılıklı yamaçların tabanına ve eteklerine kurulmuş tipik bir Osmanlı kasabasıdır.
Tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerini Osmanlı’dan günümüze dek korumayı başaran ve “Sakin Şehir” unvanı alan Göynük’te halen geleneksel değerler aslına uygun olarak yaşatılıyor. Göynük Anadolu’daki Türk yaşayış şeklinin hala devam ettiği ender ilçelerden biridir. Mimari dokusu da tarihle harmanlanarak günümüze kadar bozulmadan ulaşmıştır. En eskisi yaklaşık 700 yıllık konut, işyeri, hamam, türbe, hazire, tarihi çınar ağaçları gibi tarihi değerlerle süslü olan Göynük’te bu eserler halen işlevlerini sürdürmektedirler. 1987’de Kentsel SİT alanı ilan edilen ilçe tarih, kültür, doğa, inanç ve termal turizmi ile bir marka şehir.
Doğallığı bozulmamış, yapılaşmanın bulunmadığı Sünnet ve Çubuk Gölleri heyelan set gölleridir. Çubuk Gölü etrafında film platosu olarak yapılan yel değirmenleri fotoğrafçıların ilgi odağı. İstanbul’un Manevi Fatihi Akşemseddin Hazretleri’nin Türbesi, Gazi Süleyman Paşa Caminin bahçesinde ziyaretçilerini bekliyor. Göynük’e hakim tepede Sakarya Zaferi’ni müjdelercesine yükselen Zafer Kulesi de kentle özdeşleşen yapılardan sadece biri. Özgün mimarisi, yöresel el sanatları ve geleneksel yemekleri ile Göynük 21’inci yüzyılda bozulmamış, değişmemiş bir orijinaliteye sahip.
HALFETİ, ŞANLIURFA
Halfeti ilk Romalılar tarafından Ekamia adı ile kurulmuştur. Yavuz Sultan Selim Osmanlı topraklarına katana kadar da, Bizanslılar, Sasaniler, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Eyyubiler hakimiyetine girmiş ve dolayısıyla birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır, bu nedenle de tarihi pekçok değerlere kültüre ev sahipliği yapmıştır.
2000 yılında yapılan Birecik Barajıyla ilçenin büyük bölümü sular altında kalmıştır. Kalan kısımda yeni yerleşim yerleri oluşturulmuştur. Bu tarihten sonra saklı cennet olarak turistlerin yoğun ilgisini çekiyor.
Tekne ile Fırat nehri üzerinde Çekem Mahallesi, Beresül (Savaşan) köyü ve Rumkale (Aziz Nerses kilisesi, Barşavma Manastırı, su sarnıçları ve su kuyuları) turu yapılıyor. Su altında kalan evler, ağaçlar, camiler, mağaralar (kız mağarası), çay bahçeleri ve mağara cafeler bu sırada görülebilir.
Bisiklet parkurları ya da doğa yürüyüşleri sırasında kanyonlar, kuşlar, endemik bitkiler (siyahgül) ve endemik böceklerle dolu bir yolculuk yapabilirsiniz.
Fırat nehri üzerinde bulunan yüzer restaurantlarda yöreye özgü çeşit çeşit yemek ve tatlılarla tanışabilirsiniz: şabut balığı kebabı, patlıcan kebabı, domatesli kebap, haşhaş, urfa, soğanlı kebap, Çağırtlak Kebabı, dolma eziği, adana, erik tavası, incir kebabı, mukaşşerli pilav, tarhana çorbası, sargı burma tatlısı, sütlaç, peynir helvası, semsek vb. envai çeşit mezeler...
İlçeye özgü ev yapımı nar ekşisi, biber, kabak, patlıcan ve bamya kurutması, ülke çapında ünlü isot biberi, damıtma usulü Zahter suyu, kurutulmuş üzüm, kayısı ve yörenin en ünlü ürünü olan fıstık satın alabilirsiniz.
Su kenarlarında bulunan kesme taş butik otellerde, konuk evlerinde konaklayabiliyorsunuz. Halfeti, çok özel bir kent, sadece 13 ayrı tür ‘kuş evi mimarisi’ ne sahip. Geçmişi 16. Yüzyıla dayanan kuş evleri mimarisi genelde serçe, kırlangıç, saka gibi kuşların kendilerini güvende, insan ellinin ulaşamadığı, rüzgârın değmediği, güneşi gören tarafta usta bir incelikle yapılmıştır.
Kanterma Mezrası Hanı, Aziz Nerses Kilisesi (Rumkale içinde), Barşavma Manastırı, Gürkuyu (Norhyt) Kilisesi gezilebilir.
Rumkale
Halfeti, Şanlıurfa
YENİPAZAR, AYDIN
Pidesiyle ve yerel yiyecekleriyle ün salmış Aydın'ın en küçük ilçesi. Yolunuz düşerse Sümer pide salonuna uğramalısınız.
Yenipazar, şu anda evi müze haline getirilmiş Yörük Ali Efe'nin de memleketi. Yörük Ali Efe, Kurtuluş Savaşı’nın en önemli sembollerinden biri. Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak tüm vatanseverleri düşmana karşı mücadeleye çağırmasından sonra Batı Anadolu’da işgale karşı ilk örgütlü direnişe giren kendisi oldu. Mezarı, bugün müze olarak kullanılan evinin bahçesindedir.
Yenipazar'ın bir de gastronomi ve pide şenlikleri var. Ünlü şeflerin davet edildiği şenlikte pideler ve diğer yerel yiyeceklerin sergilendiği standlar hazırlanıyor. Yenipazar'ın kalkınması için yapılan şenlik boyunca göl kenarında resitaller ve belediye meydanında halk konseri yapılıyor.
Aşağı Dip Gölü Tabiat Parkı; Büyük Menderes nehrinin yatak değiştirmesiyle oluşmuş bir yay göldür.
Doğu tarafında seyir terası, balık tutma platformları, kuş gözlem kulesi ve yürüyüş yollarının yapımı tamamlanmıştır. Yenipazar'a gitmişken pide, ekmek dolması, et lelengisi, yuvarlama, karnabahar mücveri ve keşkek yemeyi unutmayın.
YALVAÇ, ISPARTA
Yalvaç tarih öncesi çağlardan bu yana birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Küçük sevimli bir ilçe. Unutulmaya yüz tutmuş geleneksel zanaatleri, sıra sıra dizilmiş tarihi evleri ve konakları, günümüze ulaşan kalmış arkeolojik kalıntılarıyla sizi 5 bin yıllık keyifli bir yolculuğa çıkaran küçük sevimli bir ilçedir.
Yalvaçın yanı başında bulunan ve hristiyanlık için kutsal sayılan hac yerlerinden biri sayılan Pisidia Antiokheia antik kentinde kazı çalışmaları halen devam etmektedir. Kentin 5 bin yıllık geçmişi vardır ve helenistik dönemden günümüze kalmış bir kenttir.
Bir bölümü gün yüzüne çıkan kent, ana caddeleri, sokakları, dükkanları, tapınak ve klisesi, tiyatrosu ile geçmişin geleceğe açılan kapısı gibidir. Anadolu’nun bir zamanlar en işlek coğrafyasına, tüm yolların, yolcuların buluştuğu bir konuma sahip Yalvaç’ı gezmekle keyifli bir yolculuğa çıkmış olacaksınız.
Geleneksel Yalvaç evlerine örnek olan Tıraşzade Konağı, kentte yapılan ilk restorasyon çalışmalarından biri. Yalvaç’ta evler 2 katlı ve duvarları beyaza boyanmış. Büyük şehirlerin karmaşasına inat burada hayat hızlı akmaz, olağanca sakinliğiyle devam eder. Yalvaç sadece tarihi evlerini değil o evlerde pişen geleneksel yemekleri de yaşatmasıyla da önemli bir yer. Hamur işlerini seven Yalvaçlılar fırınlarda geleneksel yalvaç ekmeği pişiyor ve hamursuz denen bir ekmek yapılıyor. Mayasız hamur ve patates ile yapılan hamursuz, bir çeşit börek ve mutlaka tatmalısınız. Odun fırınlarında ekmekleri sadece kadınlar pişiriyor. Fırınlarda keşkek de yapılıyor. Keşkek, bir küpün içine et, önceden ıslatılan buğday ve nohut konuşmasıyla oluyor. Küpün içine bu malzemeler dolduruluyor, su ve yağ eklendikten sonra sonra odun fırınına atılıyor. Çömlek içinde ve odun fırınında 6 saatte pişirilmesiyle, yani pişirme şeklinin farklılığıyla diğer keşkeklerden ayrılıyor.
Meydanda çınar ağacı Selçuklular zamanında dikilmiştir. Çınaraltı diye adlandırılan meydan, 8 asırlık çınar ve çevresinde toplanmış kahvehanelerden oluşur. Çınaraltının hemen karşısında Devlethan camii Yalvaç’ın önemli tarihi yapıları arasında yer alıyor. At arabası yapımı ve keçecilik geleneksel yollarla yapılmaya devam ediyor.
Eğirdir Gölü’nün Yalvaç sınırları içinde kalan kuzey yarısı Hoyran Gölü olarak biliniyor ve görülmesi gereken yerlerden. Hoyran gölü çevresinde konaklama imkanı sunan kamp alanları da var.
VİZE, KIRKLARELİ
Vize, Trakya’nın en eski yerleşimlerinden biri. Tarihi, kültürü ve doğasıyla bir cennet köşe. Tarih öncesi dönemlere ait kalıntı ve buluntuları ile oldukça zengin bir tarihi geçmişe sahip.
Pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış, hemen her dönemde yerleşime sahne olmuş. Trakya’nın bilinen en eski halkı aslen Hint- Avrupa kökenli olan M.Ö. 3.yy. da Vize’ye yerleşen Traklar. Sonra Pers, Yunan, Roma, Bizans, Osmanlı egemenliğine girmiş Vize.
Vize bir cittaslow; özgün kimliklerinden küreleşme adına ödün vermek istemiyor, yerel yemeklerini fast food zincirlerine kurban vermek istemiyor, sosyal yaşamları tüketim hızına kapılsın istemiyor, bozulmamış doğasına el sürülsün hiç istemiyor. Özellikle kadınlar yerel tohumları fazlasıyla sahipleniyor.
Vize zengin bir tarihi mirasa sahip; Küçük Ayasofya (Gazi Süleyman Paşa Camii), Şerbetdar Hasan Bey Camii, Vize Kalesi ve Surlar, Antik Tiyatro, Ferhat Bey Hamamı, Ferhat Bey Çeşmesi, Karakoçak Tepe, Asmakayalar Mağara Manastırı, Vize Kalesi ve surlar gezilebilir.
Doğal güzelliklerini görmek isterseniz Çiftekaynaklar, Cehennem Şelaleleri, Kıyıköy, Yenesu Mağarası’na gidebilirsiniz.
Ihlamur çiçeği balı alabilirsiniz. Arı kovanlarının ıhlamur ağaçlarına yakın bölgelere kurulması sebebiyle ballarda % 60’a varan oranda ıhlamur çiçeği bulunur.
Vize, Kırklareli
UZUNDERE, ERZURUM
3 bin yıllık geçmişiyle çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan Erzurum'un Uzundere ilçesi, doğal güzellikleri ve tarihi yapısıyla ziyaretçilerine doyumsuz güzellikler sunar.
Tortum Şelalesi, Türkiye’nin en yüksek şelalesidir; oluşumu ve yüksekliği bakımından ise dünyanın önemli şelalelerinden birisi olarak değerlendirilir.
Tortum şelalesi, yelken, rafting ve kano gibi su sporlarının yapıldığı Tortum gölü ve çayı biyoçeşitlilik açısından da önemli bir yer. Dünyanın en zengin biyololojik çeşitlilik bölgelerinden biri olan Kafkasya Ekolojik Bölgesi’nin batı ucunda, Çoruh Vadisi’nde yer alan Uzundere birçok endemik bitki, memeli, kuş ve kelebek cinsinin yuvasıdır.
Uzundere coğrafi konumu, doğası, yüzyıllardır varlığını sürdüren geleneksel kırsal yaşam kültürü, doğa sporları ve tarihi eserleri ile doğa, tarih, spor ve kültür kavramlarının en güzel özelliklerini içinde barındırır.
Bölgede Akdeniz iklimi özelliklerinin görülmesi sebebi ile yaz mevsimi oldukça sıcak ve nemli geçer, serin ve yağışlı bir kış mevsimi yaşanır. İlçede çok farklı türde meyve yetişir ve yaz kış yeşil kalan alanlar vardır, bölge insanının da doğaya bakış açısı sayesinde Uzundere yeşili hiç eksik olmayan bir bölge haline gelmiştir. Tarım ve hayvancılık yöre halkının geçim kaynağıdır.
Köprüleri, Tortum Şelalesi, Tortum Gölü, yedigölleri, yemyeşil yaylaları, sıra sıra dağları ve ormanların arasında mavi boncuk gibi parlayan gölleriyle Uzundere... Fotoğrafta ilçenin görüşmesi gereken doğal güzelliklerinden Yedigöller..
Yedi Göller Erzurum ilinin en ünlü mesire yeridir. Yedi Göller Tortum Gölü havzasından sızan suların oluşturduğu irili ufaklı ve zümrüt gibi yeşillikler arasında sıralanan göllerden oluşmaktadır.
Uzundere'den rafting ve trekking yapmadan, Tortum Şelalesi ve Tortum Gölünü görmeden, yaban hayatı ve kuş gözlemciliği yapmadan, bisiklet ile doğayı keşfetmeden, doğada kamp yapmadan, yerel ve doğal lezzetleri tatmadan, tandır ekmeği yemeden, cana yakın yöre insanlarıyla sohbet etmeden, gençlik ve enerji veren incir döğmesi yemeden dönmeyin.
Tortum Şelalesi 22 metrelik genişlikten 48 metre yüksekten düşer. Yılın sadece Mayıs-Haziran aylarında sürekli akar, diğer aylarda elektrik enerjisi üretmek amacıyla suyu kesilir. Tortum şelalesinin suları alt kısımda dev bir kazan oluşturmuştur ve coşkun aktığı güneşli günlerde gökkuşağı görünümü kazanır.
Gürcü Kralı Kuropalat Adernese'nin oğulları David ve Prens Bagrat tarafından 963 - 973 yılları arasında inşa ettirilen Öşki Manastırı. Uzundere ilçesi Çalıyamaç köyü içerisindedir. 1978 yılında Kültür Bakanlığı tarafından tescil edilerek korunması gereken taşınmaz kültür varlıkları arasına alınmıştır.
Engüzek kalesi, Bizans devletinden kalmış olması muhtemel bir yapıdır ve yola yakın bir yerdedir. Bu kale; tapınağı, süt kuyusu, çok yüksek burçları, gözetleme kuleleri, gizli su yolları, fırını, hamamı, uzun ve dolambaçlı yolları ile gezilmeye değer bir yerdir.
TARAKLI, SAKARYA
Zamandan ve mekandan bağımsız tarihi dokusu, sivil mimarisi ve geleneksel hayat şekliyle huzur arayanların sığınağı doğa harikası bir yer Taraklı. 3 katlı evleri, kafesli pencereleri, ahşap cumbaları ve tarihi konaklarıyla geleneksel mimarinin zarafetini gözler önüne seren Taraklı, şehrin karmaşasından ve temposundan bunaldıysanız tam da size göre bir yer olabilir.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, halkın şimşir kaşık ve tarak yapması nedeniyle adının Yenice Tarakçı olarak anıldığı belirtir. Bu isim zamanla halk dilinde Taraklı olarak değişmiştir. Sakarya iline bağlıdır. Eski osmanlı evleriyle kültür turizminin gözdesi bir yer. Bazı Osmanlı konaklarının yaşı 3 asrın üzerinde.
Yavuz Sultan Selim’in veziri Yunus Paşa'ya yaptırdığı 498 yaşındaki Yunus Paşa Camii, diğer adıyla kubbelerindeki kurşunlarla ünlenen Kurşunlu Camii yakınında bulunan hamamdan döşenen tesisatla alttan ısıtılmıştır.
Tarihi evlerin restorasyonu ve yoğun tanıtım çabaları buranın kaderini de değiştirmiş; artık sinema ve dizi sektörünün aranılan mekanları arasında yer alıyor. Tarihi çarşıda bulunan 64 dükkanın 55′i onarılmış, evlerin yüzde 20′si bakım tadilat görmüştür.
Taraklı kültür tarihine önem verenlerin uğramayı unutmadığı bir kenttir. Geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Taraklı bezi hanımların gelir elde etmesinde önemlidir. Bir zamanlar taraklının asıl geçim kaynaklarından biri olan kaşıkçılık zanaati hala devam ediyor. Elde yapılan kaşıklarla ev geçimini sağlayanların sayısı az değil.
Keşkek, hammaddesi buğday olan ve Taraklı’ya özgü bir tatlı çeşidi olan Uhut, yaprak dolması, etli nohut, Taraklı’ya özgü tatlılardan biri olan köpük helvası ünlüdür. Yemeden dönmeyin.
ŞAVŞAT, ARTVİN
Tarihi ve doğal güzellikleriyle, kendinden başka hiçbir yere benzemeyen Şavşat, yeşilin her türlü tonuna sahip doğasıyla göğe komşu topraklardır. Farklı kültürlerin harmanlandığı bir yerdir.
Şavşat’ı gezerken, tarihi dokusuyla, geleneksel mimarisi ve el sanatlarıyla, muhteşem coğrafyasıyla, sessizliği ve samimi insanlarıyla huzuru bulacaksıınız. Şavşat’ta geçmişten günümüze Ortaçağ ve Osmanlı dönemlerine ait çeşitli tarihi yapılar ulaşmıştır. Şavşat'ın dört bir yanı yüksek dağlarla çevrilidir. Kaçkar Dağları ilçenin batı ve kuzeybatı yönünü sınırlandırır.
Şavşat akarsu bakımından zengindir. Çok sayıda buzul gölü vardır. Göllerin en büyüğü Karagöl dağlarında bulunan ve bu dağa kendi adını veren Karagöl’dür. Gölde alabalık boldur. Meşeli Köyü orman içi mevkiinde milli parklar kapsamı içerisinde bulunan ikinci bir Karagöl mevcut olup piknik, mesire yeri özelliğine sahiptir.
Balık Gölü, Arsiyan yaylasında Kız Gölü, Boğa Gölü ve Koyun Gölü isminde göller vardır. Ayrıca Aşağı Koyunlu Köyü sınırları içerisinde, yayla yolu üzerinde görebileceğiniz 65 m civarında yüksekliği ile Türkiye'nin en yüksek şelalelerinden biri bulunur. Halk arasında Suatılan şelalesi olarak adlandırılır. Debisinin az olmasına rağmen bulunduğu yerin doğal ve tarih özellikleri itibarıyla görülmeye değer bir yerdir.
Şavşatın rakımı en az 950 metre, en yüksek 1800 metredir. İlçe Merkezin rakımı 1100 metredir. Türkiye'nin en güzel ilçelerinden biridir.
Şavşatta yaşamı da doğası gibi rengarenktir. Bu zorlu coğrafyada zorluğu mutluluğa eğlenceye dönüştüren bir topluluk yaşar. Berobana denen oyun yılbaşında oynanan bir tür deve oyunudur, bir ortaoyunudur. Köylerde yılbaşı gecelerinde köy eğlencesi olarak yapılan, evleri kapı kapı gezerek güldürücülerin belli bir erzak aldıktan sonra erzakı veren kişileri güldürmek eğlendirmek üzerine kurgulanmış bir oyundur. Oyundaki karekterler deve ve deveyi çeken deveci, hoca, hocanın öğrencileri, güldürücüler ve gelin gibi oyunculardan oluşur.
Yolunuz düşerse Cevizli (Tibet) manastırını, tarihsel geçmişi Ortaçağ dönemine dayanan Satlel Kalesi'ni, Veliköy Ahşap Cami'ni, etrafı yoğun ladin ve çamlardan oluşan bir ormanla kaplı olan Karagöl'ü, Meydancık Taş Kemer Köprüsü'nü mutlaka gezin görün.
İlçede yetiştirilen başlıca ürünler fındık, mısır, patates, armut, elma, ayva, erik, kiraz, vişne, dut, ahududu, kızılcık ve cevizdir.
AHLAT, BİTLİS
Urartulardan Osmanlı'ya kadar birçok medeniyetin izlerini taşıyan, Türkiye'nin ve bölgenin önemli turizm destinasyonları arasında bulunan Bitlis'in Ahlat ilçesi, bünyesinde barındırdığı tarihi eserlerle ön plana çıkıyor.
Her biri sanat eseri değeri olan, adeta kilim gibi dokunmuş tarihi mezar taşları, Selçuklular döneminden kalma çadıra benzeyen kümbetleri, türbeleri, camileri, kale kalıntıları, mağara evleri, köprüleri ile tam bir açık hava müzesi gibidir.
Ahlat ilçesindeki Selçuklu Meydan Mezarlığı 8 bin 200 mezar taşı ile dünyanın en büyük Türk İslam mezarlığı. Emir Bayındır Kümbeti ve Bayındır köprüsü Türk tarihi açısından önemli değere sahip.
Türklerin Anadolu'ya girişinin kapısı olan ve "Anadolu'nun tapusu" olarak bilinen Ahlat, ilçeyi ziyaret eden yerli ve yabancı turistleri tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Fotoğrafta Emir Bayındır Kümbeti'ni görüyorsunuz.
Şehrin en eski sakinleri olan Urartular buraya "Halads" derken, Türkler ve İranlılar "Ahlat", Kürtler "Xelat", Ermeniler "Şaleat", Süryaniler "Kelath" ve Araplar "Hil’at" demişlerdir. Ayrıca islam dünyasında "Kubbet-ül islam" olarak da bilinir.
Şehrin ismiyle ilgili değişik rivayet ve söylentiler vardır. En yaygın olanı şehir isminin bir Urartu Kralı olan Lat'ın yaptığı bir savaş sonucunda ağır bir yara alması ve kızı Derminia'nın babası adına yaktığı Ahh! Lat ağıtından geldiğidir. Bu ve buna benzer birçok hikâye yöre halkı tarafından söylene gelmiştir.
Bir yamaç üzerine kurulu sahil kasabası Ahlat’ta bir taraftan Van Gölü’nün maviliğini seyrederken diğer taraftan da Türkiye’nin üçüncü büyük dağı Süphan’ın karlı zirvelerini izleyebilirsiniz.
Fotoğrafta Hasan Padişah Kümbeti. Kitabesinden 1275 tarihi ve Mahmud oğlu Hasan Ali Aka adı okunmaktadır. Hasan Aka, Abaka Han zamanında Ahlat'ı idare etmiştir. 2 katlı kümbetin mezar odası manastır tonozu ile örtülmüştür. Silindirik gövde, içten kubbe, dıştan konik külah ile örtülmüştür.
Ahlat’a gitmenin en pratik yolu Muş’a uçmak. Muş’tan Ahlat’a kara yoluyla yaklaşık 1,5 saatte ulaşılıyor. Türk Hava Yolları, İstanbul’dan Muş’a haftanın her günü karşılıklı seferler düzenliyor. Ayrıca vakit sıkıntısı olmayanlar, Ankara’dan trenle Tatvan’a, Tatvan’dan kara yoluyla yarım saatte Ahlat’a ulaşabilirler.
Ahlatta yaklaşık 600 tane Neolitik çağ'dan kalma mağara vardır. İçlerinde Anadolu'nun ilk busit mabedinin de bulunduğu mağara evler zirayetçi akınına uğruyor.
KÖYCEĞİZ, MUĞLA
Köyceğiz'deki ilk uygarlık Karyalılar. Sonra sırasıyla İskitler, Asurlular, İyonyalılar, Dorlar, Akalar, Persler, Hellenler, Seleykoslar, Romalılar, Selçuklular, Menteşeoğulları ve Osmanlılar yöreye hakim olmuş.
Fotoğrafta Köyceğiz'in Dalyan beldesindeki 3 bin yıllık tarihe sahip Kaunos Antik Kenti'ni görüyorsunuz. Antik kente gidebilmeniz için Dalyan tarafından tekneye binmeniz gerekli. Tekne gezisi sonrasında 10 dakikalık bir yürüme ile Antik Kent'e ulaşabiliyorsunuz.
Muğla'nın Köyceğiz ilçesindeki 3 bin yıllık tarihe sahip Kaunos Antik Kenti'nden kalma mezarlar. Kent, UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde bulunuyor.
Köyceğiz'in tarihi ile ilgili ilk bilgileri tarihçi Herodot, coğrafyacı Strabon ve İngiliz arkeolog Hoskin veriyor.
Türkiye'nin Rize'den sonra en çok yağış alan Köyceğiz'de kış yağmurlarının 2-3 ay sürdüğü görülüyor.
Köyçeğiz'in Akdeniz kıyısında bulunan mahallesi Ekincik Koyu, uzun plajı, nefis koyu ve yat limanıyla, su sörfü, su kayağı ve yüzme için elverişli yerlerden biri. Ekincik sessizlik, huzur, güzel deniz ve ormanı arayanlar için ideal.
Köyceğiz gölü, tektonik bir çukurun içine su birikmesiyle ve Dalaman çayının etkisiyle alüvyonlarla oluşmuş bir göldür. Burada 'Sülüngür' isminde tatlı-tuzlu suyun karıştığı 'Lagün Gölü' mevcuttur. Bu göl Kefal balığının yumurtlama yeri.
Köyceğiz Gölü, Dalyan Kanalı, romatizma, siyatik, cilt ve kadın rahatsızlıklarını iyileştirmeye birebir kaplıca ve çamur banyoları, 10 km. uzaklıktaki 800 m. rakımlı Ağla Yaylası, Şelale, Yuvarlakçay görülmeye değer yerlerdir. Dalaman Çayı, rafting ve trekking için önemlidir. Ağla Yaylası için yayla turizmi çalışmaları sürdürülmekte olup ayrıca göl çevresinde, Köyceğiz-Dalyan arasında bisiklet parkuru için alt yapı çalışmaları yapılmaktadır.
Ey tez canlı, aceleci, ham kişi! Bir dama bile basamak basamak merdivenle çıkılır. Tencereyi ocakta yavaş yavaş ustaca kaynatmak gerekir. Delice kaynayan tencerenin pişirdiği yemekten hayır gelmez.
MEVLANA
Yavaşlığın düzeyi anının yoğunluğuyla doğru orantılıdır; hızın düzeyi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır. Yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. Bir şey anımsamak isteyen kimse yürüyüşünü yavaşlatır. Buna karşılık, az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır.
MILAN KUNDERA
Köyceğiz, Muğla
Köyceğiz, Muğla
Köyceğiz, Muğla
MUDURNU, BOLU
Bolu'nun şirin ilçesi Mudurnu, Bitinyalılar zamanından beri var olan eski bir kasabadır ve çeşitli medeniyetlerin ilk yerleşim yeridir. Frigyalılar, Lidyalılar, Persler Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklulardan sonra Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bir ara Tekfurlar yönetimindeyken, Bursa tekfurunun kızı Matarni (Moderna) adina yapılan kale kasabaya ad olmuş, çeşitli şekillerde söylene söylene Mudurnu halini aldığı düşünülmektedir.
KEMALİYE, ERZİNCAN
1926’da Malatya’ya bağlı olan Kemaliye, 1938 yılında Erzincan iline bağlandı. Geçmişte Eğin olarak bilinen ilçenin adı Mustafa Kemal’in adından esinlenerek Kemaliye’ye çevrildi. Keban Baraj Gölü kıyısında olan Kemaliye, oldukça etkileyici bir vadinin içinde bulunuyor. Kemaliye, günümüzde geleneksel yöre mimarisini ve dokusunu büyük ölçüde korumakta. Kemaliye, Büyük Kanyon’dan sonra dünyanın ikinci büyük karanlık kanyonuna sahip. Karanlık kanyon yerli turistler tarafından pek bilinmese de yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.
Ünlü gezgin Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, “Meyvelerle dolu, bağ bahçe bir kasaba” diye bahsettiği Kemaliye halıcılığı ile ünlü. Her yıl ilçede halı festivali düzenleniyor.
Kemaliye evleri dünya kültür mirası listesinde yer alıyor. Kemaliye'de bulunan tarihi yerler: Endiçi Kalesi, Roma Mezarlığı, Pigan Kalıntıları, Hasgel Kalıntıları, Arsanias Kalıntıları, Topkapı Kalesi, Orta Camii, Kadıgölü, Ala Mağarası, Ocak Köyü.
Kemaliye