İsmail Ege Şaşmaz: Parayla ilişkisi yokmuş. Ününü de insanlara yardım etmek için kullanmış
İsmail Ege Şaşmaz, HT Stüdyo'da Habertürk'e verdiği röportajda Barış Akarsu'yu canlandırmanın ağır sorumluluğundan, filmin kariyerine nasıl etkisi olmasını umduğuna kadar birçok konuda açıklamada bulundu. Şaşmaz, sohbetimiz sırasında kariyeriyle ilgili de çarpıcı bir açıklama daha yaptı; "Asansörde keşfedildim"
Gerçek kişilerin hayatlarını konu edinen yapımlar daha hassas duygularla izlenir. Oyuncular; canlandırdıkları karaktere, ailesine ve sevenlerine karşı ağır bir sorumluluk hisseder. Bu nedenle de oyuncuların şu konuda fikri aynıdır; “biyografik yapımlarda rol almak, kurgulanmış senaryoya sahip filmlere göre daha zordur…”
Canlandırılan kişinin kişiliğinde veya hayatındaki en küçük sapmalar, izleyicilerin tepkisini çeker.
Böyle durumlarda senaristin, yönetmenin ve söz konusu kişileri canlandıran oyuncuların “biz böyle yorumladık” diyebilme şansı olmaz.
Hayatı beyazperdeye aktarılan ünlü kişilerden biri de 2007’de geçirdiği trafik kazasında yaşama veda eden Barış Akarsu. ‘Barış Akarsu Merhaba’ adıyla hayatı sinema filmine çekilen Barış Akarsu’yu İsmail Ege Şaşmaz canlandırırken kendisine başrollerde Almila Ada, Hüseyin Avni Danyal, Ebru Nil Aydın, Şafak Pekdemir, Metin Coşkun, Burak Satıbol ve Aslıhan Kapanşahin eşlik etti. Filmin yönetmenliğini ise Mert Dikmen üstlendi.
Sözünü ettiğim o ağır sorumluluğu ziyadesiyle hisseden İsmail Ege Şaşmaz, HT Stüdyo’da Habertürk'e verdiği röportajda filme hazırlık süreci ve kariyer başlangıcının nasıl gerçekleştiğine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Barış Akarsu hakkında neler hissediyorsun?
Barış’ı ucundan yakalayabildim. Kendisini gerçek anlamda seviyordum. Bütün şarkılarını da ezbere biliyordum. Hatta senaryo geldiğinde kendi kendime “Bu şarkıyı biliyorum, bunu da biliyorum. Oh, çok güzel” dedim. Bir yandan da korkuyordum. Çünkü sonuçta şarkı da söyleyecektim. Ne var ki adım gibi bildiğim şarkılarla çalışmak daha rahat oldu.
"BARIŞ'IN BÜTÜN ÖZELLİKLERİNE ÇALIŞTIM"
Gerçek karakterleri canlandırmanın kurgu karakterleri canlandırmaktan daha zor olduğu söylenir. Bunun nedeni de hayatı konu edilen kişiye, ailelerine ve hayranlarına karşı duyulan ağır sorumluluk olarak açıklanır. Öyle midir?
Çok doğru... Çünkü kurgu senaryolarda bütün karakterler hayal ürünüdür. Senarist ne yazdıysa onu canlandırıyoruz ama burada Barış Akarsu gibi halka mâl olmuş, insanların sevdiği, birçok hayranı olan birinden söz ediyoruz. Onun vefatında her evde üzülen insanlar oldu. O yüzden her yaptığıma dikkat etmem gerekiyordu. Çalışma sürecimde, insanlara kusursuz ve en iyi şekilde yansıtabilmek için Barış’ın göz kırpmasından dil hareketine kadar bütün özelliklerine çok çalıştım.
"BANA OĞLU GİBİ DAVRANDI'
Nesrin Akarsu - İsmail Ege Şaşmaz - Selahattin AkarsuÇekimlerden önce mutlaka uzun bir hazırlık dönemin olmuştur. Barış Akarsu'nun ailesiyle de görüştün, ziyaret ettin. O dönemi anlatır mısın? Seni en çok etkileyen konu ne oldu?
Şöyle oldu; biz anlaştık, el sıkıştık sonra da başlayacaktık. İlk olarak Barış’ın babası Selahattin amcayla telefon görüşmesi yaptık. Sağ olsun bana oğlu gibi davrandı. Zaten ben de kendisini babam gibi görüyorum. Çok tatlı, çok iyi, çok temiz kalpli biri. Evlat acısı yaşamak çok zor bir şey… Keza Barış’ın kız kardeşi Nesrin abla da aynı şekilde kardeş kaybı yaşadı. Annem de erkek kardeşini kaybetmişti, dayım 20 yaşındaydı. O yüzden bizim ailede o duygu seli aynı şekilde yaşanmıştı. Küçüktüm ama dayımın vefatıyla ailede nasıl bir acı yaşandığını çok iyi hatırlıyorum. Dedemden de o duygunun nasıl olduğunu iyi biliyorum. Dayıma çok benzediğim için dedem de beni “Oğlum” diye severdi. Konumuza dönecek olursak, Selahattin amcayla, Nesrin ablayla sürekli konuşmaya başladık. Nesrin abla; bana Barış’ın bütün videolarını, ses kayıtlarını, konserde yaptıklarını ve aile içinde çekilen videolarını gönderdi. Role o şekilde çalıştım. Sonra çekimler başlamadan Amasra’ya gittim. Bana çok yardımcı oldular.
"İKİ GÜN SONRA ÇOCUĞA ZARF GELİYOR"
Barış Akarsu’nun hayatını çok iyi biliyorsun. Seni en çok etkileyen yanı ne oldu?
Sevgisi… İnsanlara olan koşulsuz sevgisi ve barışçıl yanı. Adını gerçekten çok iyi taşıyan biriymiş. Ayrıca çok yardımsevermiş. Aileyle olan ilişkisi zaten hep iç içe ve ailesi ona her zaman destek olmuş, öyle de devam etmiş ama alâmeti farikası şurada; insanlara karşı koşulsuz bir yardım var. Örneğin, bir kafede oturuyormuş, bir garsonu görüyor ve çocuğun canı sıkkın, “Neyin var?” diyor. Çocuk da “Okul parasını ödeyemedim” diyor. “Tamam kardeşim” diyor ve gidiyor. İki gün sonra çocuğa bir zarf geliyor. İçinde okulun parası var... Sonra o para yatmaya devam ediyor. Lösemili bir kız çocuğu var. O kız konserine geliyor, onu konserde görüyor, gidiyor arkadaş oluyor. Ondan sonra onu ziyaret ediyor, bütün bakım masraflarını karşılıyor. Bunların hepsi gerçek. Bunun gibi birçok yardımı var. Gerçekten çok temiz kalpli ve yardımsever bir insanmış. Parayla ilişkisi yokmuş. Ününü de insanlara yardım etmek için kullanmış.
"SEVİNÇTEN HAVALARA UÇTUM"
Teklif geldiği zaman neler hissettin?
İlk teklif geldiğinde havalara uçtum, “Nasıl? Gerçekten mi?” dedim. Çünkü bu haber gelmeden yaklaşık bir yıl önce içimden “Barış Akarsu’nun filmi olsa da ben oynasam” diye geçirip menajerime bu arzumu dile getirmiştim. İçime doğmuş gibi menajerime “Ahmet, ben Barış Akarsu’yu oynamak istiyorum. Eğer öyle bir film olursa ben oynamalıyım” dedim. Bu film henüz ortada yoktu. İçimden geçirdikten bir yıl sonra telefonum çaldı ve “Görüşmek istiyoruz” dediler.
"SABAHA KADAR BARIŞ'I İZLİYORDUM"
Barış Akarsu’yu canlandırmak için teklifi aldıktan sonraki günlerde neler yaşadın?
Bizim ilk önce nasıl bir yol çizeceğimizi planlamamız gerekiyordu. Barış’tan 8 - 9 kilo fazlaydım. İlk önce bir diyet listesi oluşturuldu. İki ayda 8 kilo verdim. Aynı zamanda Bahar Kerimoğlu, oyuncu koçumdu. Barış ile ilgili her şeyi kendisiyle çalıştık. Bir yandan şan hocam Murat Çekem ile de şarkıları ve nasıl söyleneceği üzerine… Eser hocayla stüdyoya girdim. Taner hocadan da gitar dersleri aldım. İki ayda gitar çalmayı öğrendim. Haftanın altı günü doluydu. Zaten kendimi tamamen kapatmıştım, arkadaşlarımla görüşmüyor, hiçbir şey yapmıyordum. Sadece Barış’a odaklanmıştım. İşim bittikten sonra eve gittiğimde de sabaha kadar Barış’ı izliyordum.
"GERÇEKTEN ÖĞRENDİM"
Gitar çalmaya devam ediyor musun? Bu film sana ekstradan bir kazanım sağlamış oldu.
Evet. ‘Barış Akarsu Merhaba’, bana çok fazla kazanım sağladı. Şarkı söylemeyi, daha doğrusu gerçekten söylemeyi öğrendim. Çünkü evet, biz oyunculukta senaryoyu okuyoruz, sahnelerdeki tonlamalarımızı ona göre yapıyoruz. Hissettiğimiz duyguya göre konuşuyoruz. Şarkıda da öyleymiş. Gerçek anlamda kalbinden geçiyorsa insanların kalbine değiyormuş.
Zaten o yüzden “Bu kişi şarkıları çok güzel söylüyor” deriz. Kalbinden hissederek söylüyorsa herkese geçiyor ve yıllarca keyifle dinlenmeye devam ediyor. Aksi takdirde dinlenmiyor.
Tabii, gelip geçici oluyor.
"ASLINDA KENDİMİ İSPAT ETTİĞİMİ SÖYLEYEBİLİRİM"
‘Barış Akarsu Merhaba’nın kariyerine nasıl bir etkisinin olmasını umarsın?
İyi bir iş başardığıma inanıyorum. Umarım beğenilir. Kalbimden geçtiği gibi hareket ettim ve insanlar ‘Barış Akarsu Merhaba’ gibi bir projede neler yapabildiğimi görecek. Aslında kendimi ispat ettiğimi de söyleyebilirim.
"BUNUN YORUMUNU BEN YAPAMAM"
Barış Akarsu'nun doğup - büyüdüğü memleketi Amasra'da bir heykeli bulunuyorNesrin Akarsu, “Ağabeyimi İsmail Ege Şaşmaz’ın dışında en iyi kendisi canlandırırdı” dedi...
Bu benim için çok onur verici bir şey.
Filmde çalışanlarla da konuştum. Aynı fikirdeler. “Başkası olamazmış. Tam nokta atışı yapıldı” dediler.
Onların takdiri, bunun yorumunu ben yapamam. Bu insanların karar vereceği bir şey... Başka oyuncu oynasaydı, ben olmasaydım da aynı etki yaratılabilirdi. Bunu bilemeyiz ki.
"BENZEŞTİĞİMİZ ÇOK YER VAR"
Bilemeyiz ama demek ki bu senin kaderinmiş. Barış Akarsu’nun şarkılarını önceden biliyor olman, “Barış Akarsu’nun hayatı filme çekilse de ben oynasam” demen…
O konuda kaderim olduğunu ben de düşünüyorum. Çünkü Barış ile hayat yolunda benzeştiğimiz çok yer var. Onun dedesinin bir lafı var; “Bir şeyi yap en iyisi ol, tek bir şey ol en iyisi ol.” Benim dedemin de öğretisi buydu. Dedem de beni böyle büyüttü. Ben o yüzden sadece oyunculuk yaptım. Tek bir şey istedim. Tek bir şeyin peşinden koştum ve bu yolda ilerledim. Barış da aynı şekilde tek bir şey istedi, tek bir şeyin peşinde koştu. Çok şükür, çok güzel yerlere gelebilmiş ki şu an Barış’ı konuşabiliyoruz. İnşallah ben de o şekilde o yolda ilerlemek istiyorum.
"CESARETİNİ İNSANLARA VEREBİLECEĞİMİZE İNANIYORUM"
‘Barış Akarsu Merhaba’ filminin izleyicilere özellikle ne vermesini istersin?
Umut… ‘Barış Akarsu Merhaba’ filmindeki hikâye yol hikâyesi. Barış’ın çocukluğundan vefatına kadar uzanan bir yol hikâyesi… Nasıl bu kadar temiz kaldığını, hiç kötülük yapmadan, birilerini ezmeden bu yolda nasıl ilerlendiğini göstereceğiz. Elbette o yolda ne gibi zorluklar yaşadığını da. Aşk hikâyesini, ailesiyle olan yaşantısını da yansıtacağız. İnsanlar filme gittiklerinde kendilerini bir konser atmosferinin içinde de bulacak. Bir yandan Barış'ın o azmini görecekler bir yandan da “Ben de yapabilirim” diyecekler. Türkiye’de birçok insan sadece para kazanmak için iş yapıyor. Sevdiği mesleğin peşinden koşamıyor. İnsanlara Barış aracılığıyla bunun cesaretini verebileceğimize inanıyorum.
"SİNEMAYA ÖYLE ALIŞTIM"
Çok önemli bir nokta... Barış ile sohbetlerim olmuştu. “Şöhret, ille de para kazanmak değildir” derdi. Hayali, sevdiği işi hep yapabilmekti. Sen oyunculuğa nasıl başladın? Senin hayalin neydi?
Hayalim oyunculuktu. Babam sinema aşığıdır. VCD’ler, filmler, kasetler… O dönemlerde sinemaya girince 3 - 4 film izlenirmiş. Hepsini izliyorsun ondan sonra çıkıyorsun, öyleymiş. Babam okuldan kaçıp sinemaya gidermiş. Sabah girer, akşam çıkarmış. Babam, öyle bir adamdı. Babam sürekli DVD ya da VCD orijinal kasetlerini de alırdı. Evde çok film izlerdik. Sinemaya öyle alıştım ve sevdim. Ekranı, izlemeyi, bir şeyler üretmeyi sevdim. Ayrıca okulda tiyatroya girmiştim. Yıl sonu gösterimiz vardı ve orada sunucu oldum. Baştan sona oyunu ben sundum. Aralarda şiirler, küçük skeçler de vardı. Hepsi benim üstümdeydi, ben yapıyordum. Ben meslek lisesi çıkışlıyım. Polinas Endüstri Meslek Lisesi, Plastik Enjeksiyon Kalıp Teknisyenliği bölümü... Lise 1’de liseler arası tiyatro yarışmasında ödül aldık. Ardından tiyatroya devam ettim. Belediye tiyatrosuna girdim. Kadrolu oyuncularla oynuyordum. Sonrasında artık İstanbul’a gelme isteğim vardı. Lisedeyken “18 yaşımda İstanbul’a gideceğim” diyordum. İstanbul’a geldim. Bir yıl uğraştım. Bir yılın sonunda da ilk dizime başladım.
"20 KİŞİYİ BANA EMANET EDERLERDİ"
İstanbul’a körü körüne mi yoksa bir plan dâhilinde mi geldin?
Körü körüne geldim. Ailemi kandırdım. “Böyle bir iş var. Bir iş başlayacak, bir dizi olacak. Bir ay sonra başlayacak. Kalacak yerim de hazır” dedim. Aslında hiçbiri hazır değildi. Başlayacak bir iş de yoktu. Kimseyi de tanımıyordum. Bir ay çalışıp para biriktirmiştim, o 600 lirayla İstanbul’a geldim. 2012’de bir organizasyon şirketinde süpervizörlük yapıyordum. Partiler olurdu, ben de oralarda çalışan insanların başında konumlandırılan kişiydim. 18 yaşımda bunu yapıyordum. 20 kişiyi bana emanet ediyorlardı. Orada sosyalleşiyordum. Oraya oyuncular, senaristler, yönetmenler geliyordu. Mesela, keşfediliş hikâyem şöyle; İrfan Şahin ile asansörde tanıştık ve sonra ‘Güneşi Beklerken’de başrol oynadım. İrfan Şahin ile tanıştığımın haftası aynı yerde Ece Yörenç ile tanıştık. Ece hanım sağ olsun, beni sevdi ve Kerem Çatay ile görüştürdü.
Bayağı yükseklerden başlamışsın. Çok güzel bir söz vardır; “Doğru zamanda, doğru insanlarla tanışırsan İstanbul mükemmel bir şehirdir” diye... Senin için de mükemmel bir zamanlama olmuş.
Evet şansım yaver gitti. Doğru zamanda doğru yerde olmak diyebiliriz. Öyle desem daha doğru olur.
"O YAŞAMIN İÇİNE BİR SÜRÜ İNSAN SIĞDIRIYORUM"
Oyunculuk sana ne ifade ediyor?
Ailem polis olmamı da istiyordu, avukat ya da doktor da olabilirdim ama oyuncu olduktan sonra bütün o istediğim meslekleri oynayarak zaten gerçekleştirebiliyorum. Tek bir yaşamın içine bir sürü insan sığdırıyorum.
Aslında annenin ve babanın hayallerini bir paket halinde gerçekleştirmiş oluyorsun.
Tabii… “Anne bak bu dizide böyleyim artık mutlu olursun” diyorum.
"İNSANLARIN HAYAT MOTİVASYONLARI VARDIR"
Oyunculuk adına yaptığın işi en iyi şekilde yapabilmek için özellikle neler yapmak lazım?
En azından işinden asla ödün vermemek lazım. İnsanların hayat motivasyonları vardır. O motivasyonları kaybetmemek gerekiyor. O motivasyonu kaybettiğin zaman zaten düşmeye başladığın yer oluyor. Ne kadar düşersen o kadar hızlanman lazım ama hırsı da doğru kullanma şartıyla. Kötü bir hırsla değil, iyi bir hırsla hareket etmen gerekiyor. Ben öyle düşünüyorum.
Kontrolsüz güç, güç değildir gibi bir şey.
Büyük güç büyük sorumluluk gerektirir.
Eğitimini gördüğün ‘Plastik Enjeksiyon Kalıp Teknisyenliği’ bölümünde ne iş yapılıyor?
Bütün plastik aksam üretimi yapılıyor. Ben hem onun kod yazmasını biliyorum hem demirinin üretilmesini ve kalıbın çıkartılmasını biliyorum. Onun üstüne de basım kısmına kadar bütün eğitimi aldık. Türkiye’deki çekirdekten yetişme ikinci öğrencilerdeniz.
"BANA BUNU SÖYLEMEDİLER"
Neden o bölümü seçmiştin?
Bölümü ben seçmedim. Ailemin bana golü. İlkokul öğretmenim Günay hoca sağ olsun, “Ege’nin sahne sanatları okuması lazım ve konservatuvara gitmesi lazım” demiş. Bunu bana söylemediler. Ailem de elimde bir bilezik, bir mesleğim olsun diye beni bu okula gönderdi. Aslında okul gerçekten çok iyi bir okul ve meslek gerçekten yapılası bir meslek ama sanayide, fabrikada çalışılan bir konumda. Hiçbir zaman masa başında çalışacak bir insan olmadım.
"DEĞİŞMEDİĞİMİ BEN ZATEN BİLİYORUM"
Manisa’dan gelip İstanbul’da ünlü oldun. Geçiş döneminde neler yaşadın? Zorlandın mı? İstanbul hayatına ve şöhrete ayak uydurabilmek için neler yaptın?
Aslında ayak uydurmak için yaptığım tek şey kendim olup aynı şekilde devam etmekti. O gün beni gören insanlar hâlâ aynı insanı görüyor. Değişmediğimi ben zaten biliyorum. Tek değişen şey oyunculuk adına ekstra kendimi geliştirmeye çalıştığım, birçok ders aldığım, sürekli kendime daha fazla ne katabilirim dediğim şeyler. Karakterim hep aynı, insanların gördüğü de aynı. Belki de o yüzden o zamandan bu yana insanlar beni hâlâ takip ediyor ve seviyor. Değişmediğim için.
"KENDİM İÇİN YAPABİLECEĞİM EN İYİ ŞEYDİ"
Kariyerin adına en büyük hayalin nedir? Ne yaparsan “Heyt be!” dersin?
Sanırım bu filmin sonunda onu göreceğiz. Filmin çekimleri bittiğinde o duyguyu yaşadım. “Heyt be!” dedim. En son yaşadığım, en güzel duygum oydu. Yaptığımdan mutluyum. Elimden gelen ne varsa verdim, en iyisi olsun istedim. Bu hem Barış'a hürmet hem de kendim için yapabileceğim en iyi şey oldu.
"BU KONUDA AÇIK VARDI"
Son yıllarda biyografi filmleri çok talep görüyor ve izleniyor. Sence bunun altyapısında hangi nedenler vardır?
Bence insanların tanıdığı ve hayatını merak ettiği insanları bu şekilde beyazperdeye taşımak insanların sinemaya gitme isteğini artırıyor. Çünkü biz insanları televizyondan gördüğümüz ve izlediğimiz kadar biliyoruz ama biyografi filmlerinde nereden geldiği ve nereye gittiğinin hikâyesi anlatılıyor. ABD’de de bu sistem başladı ve orada da çok fazla biyografi filmi çekiliyor. Sebebini buna bağlıyorum. Hayranı olduğumuz insanların yaşamlarını her zaman merak ederiz. Bu bütün dünyada da böyle, küresel bir merak vardır. "İsmail Ege Şaşmaz’a hayranız" derler ama iç dünyasında neler yaşıyor ya da nasıl bir hayata sahip olmuş, oraya nasıl gelmiş hep merak ederler. Biyografi filmler bu açığı kapatıyor. Türk sinemasında da zaten 5 - 6 sene öncesine kadar biyografi filmi açığı vardı, o açık kapandı. Hayranı olunan insanın hayat hikâyesini bir şekilde yazarsan cidden talep görüyor.