Macron da Maastricht’e “Sarı Yelekli” oldu
Sarı Yelekliler o yeleği Macron'a da zorla giydirdi. Protestolarla sıkışınca asgari ücretlilere verdiği tavizin bedeli 10 milyar Euro. Bu para kasadan çıkınca bütçe açığında Maastricht kriterleri aşılmış olacak. Oysa Avrupa Komisyonu, üst sınır yüzde 3'e çok yakın olduğu için zaten uyarmıştı Fransa'yı. Paris bu duruma düşünce, diğer Maastricht zanlısı İtalya'nın etekleri zil çaldı ama için için hırslanarak, çünkü Fransa ile eşit muamele istiyor. Komisyona göre ise "Fransa başka". Bu sözler bizzat komisyon başkanı Juncker'in ağzından çıkmıştı. Şimdi Fransız iktisatçılar o 10 milyar Euro'nun finansmanı konusunda reçeteler öneriyor. İçlerinde "Boşverin Maastricht'i, evde yangın varsa önce içinde oturanları kurtaracaksın" diyen de var. Habertürk yazarı Ayşe Özek Karasu yazdı
Fransa’da Sarı Yelekliler isyanında temsil edilen alt ve alt orta sınıfın neoliberal politikalarla nasıl yoksullaşıp kenar köşelere savruldukları, merkez siyaset ve seçkinler tarafından nasıl unutuldukları konuşulurken, Avrupa Birliği’ndeki asgari ücret dengeleri dikkatlerden kaçtı. Macron’un protestoları yatıştırmak için 100 Euro’luk artış sözü verdiği asgari ücret aslında Avrupa rekoruna sahip.
Ancak Fransa’nın bir farkı var. Macron dahil bütün devlet elitinin mezun olduğu ENA’nın (École Nationale d'Administration) önde gelen iktisatçılarından Elie Cohen şöyle açıklıyor: 1200 Euro net asgari ücretle çalışanların oranı yüz 10 kadar, ancak çalışan kesimin yüzde 40’ı da asgari ücretin ancak 5’te 1 ila 3’te 1 kadar fazlasını kazanıyor. Yani asgari ücrete yakın bir gelirle geçinmeye çalışan çok büyük bir kitle var. Buna rağmen Cohen’e göre sokağa çıkan 150 bin kişi öyle büyük bir kalabalık değil. Esas büyük olan, halkın Sarı Yeleklilere verdiği desteğin oranı. İşte bu kalabalık kitle arasından 2 bin Euro’nun altında ücret alanlara ödenecek 100 Euro’nun yıllık bedeli 10 milyar Euro. 2 bin Euro’nun altındaki emekli maaşlarından kesinti yapılmayacak. Böylece asgari ücretin saati 10.54 Euro’ya çıkacak.
Sarı Yeleklilerin talebi, 100 Euro gibi bir kozmetik müdahale yerine sistemde reform olduğu için Macron kimseyi tatmin edebilmiş değil. Gösterilerin bugün de sürmesi bekleniyor. Yani Macron’un ulusa seslenişle attığı adımın tedavi edici bir yanı olmadığı gibi, Avrupa Komisyonu için yeni bir baş ağrısı oluşturuyor. Brexit ve göç krizinin yanı sıra Maastricht zanlısı İtalya ve İspanya’ya Fransa da yeniden eklemleniyor. Macron’un konuşmasından hemen sonra Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Valdis Dombrovskis, “Paris’in aldığı tedbirleri dikkatle izleyeceğiz” diye açıklama yapıyor.
AB çapında bütçe disiplini için 1992 yılında kabul edilen Maastricht Anlaşması’na göre, üye ülkelerde bütçe açığının GSYH’nin yüzde 3’ünü geçmemesi gerekiyor. Fransa 10 yıl sonra ilk kez geçen yıl yüzde 2.6’yla Maastricht sınırının altına düşmüştü ki, Sarı Yelekliler vakası patlak verince yeniden negatife geçmeye aday hale geldi. Komisyon daha geçen ay İtalya, Belçika, Portekiz, Slovenya ve İspanya’nın yanı sıra Fransa’yı da 2019 bütçelerinde daha fazla kısıntıya gitmeleri için uyarmıştı.
ZAMANLAMA HATASI
Macron’un nerede hata yaptığını ve neden bu sosyal patlamayla karşılaştığını anlamak bakımından Elie Cohen’in analizi önemli. Öncelikle Macron’un “zenginlerin cumhurbaşkanı” yaftasını hak etmediğini söylüyor. Sermaye üzerindeki vergi yükü zaten öteden beri çok yüksek olduğu için sanayi kesimi rekabet sorunuyla karşı karşıyaydı ve üretimde hızlı bir gerileme meydana geldi. Bu nedenle Macron göreve geldiğinde bir dizi reformu hayata geçirmek istedi. Popüler adımlar olmadığını biliyordu ama niyeti sonradan sosyal tedbirler almaktı. Yani asgari ücretlilere söz verdiği 100 Euro’luk zam programında zaten vardı, fakat ileri bir zaman dilimi için kurgulamıştı.
Macron, programındaki 100 Euro'luk artışı, vaktinden çok önce açıklamak zorunda kaldı.
Cohen’e göre bütün Batı toplumlarında var olan orta sınıfın alım gücü ve yaşam standartlarındaki düşüş, Fransa’da ücret yelpazesinin geniş toplum kesimlerini kapsayacak şekilde daha dar olması nedeniyle isyanı ateşledi. Macron’un reform programında sermaye sınıfının vergi yükünü hafifletirken, aynı anda çalışan kesime kira yardımını kesmesi, emeklilere ek yük getirmesi büyük bir zamanlama hatası oldu.
Hatanın bedeli 10 milyar Euro, bu da 2019 bütçesini yüzde 3.5 kadar bir oranla Maastricht kriterlerinin üzerine çıkaracak. Şirketlere vergi indirimiyle hedeflenen açık ise yüzde 2.8 düzeyindeydi. Şimdi Cohen ve diğer bir ekonomist, Gilbert Citte’nin önerisi şu: 2019’da bütçeye maliyeti 20 milyar Euro olan şirketlere vergi indirimi altı ay ertelensin, böylece asgari ücretliler için söz verilen 10 milyar Euro karşılansın.
Harvard’da görevli Fransız ekonomist Philippe Aghion ise “Boşverin Maastricht’i, evde yangın varsa önce içinde oturanları kurtaracaksın. Verin 10 milyar Euro’yu gitsin” diyor. Cohen’e göre ise bu Euro bölgesinde reform umutlarını tamamen suya düşürecek bir adım olur. Almanya’nın istikrar kriterlerinde ısrarının Macron’u hatalı adımlar atmaya sürüklediğini de ekliyor.
BU ARADA ALMANYA’DA…
Macron ve Merkel, Brüksel'deki son AB zirvesinde...
Paris’teki durum üzerine alarm veren Almanya’ya göre Fransa, Euro bölgesinin kurtarılmasında artık bir ortak değil, tam tersine risk faktörü. Alman medyasındaki yorumlara bakılırsa Fransa artık bir nevi İtalya. Çünkü Macron da, eski İtalya Başbakanı Matteo Renzi gibi hiçbir etkisi olmayan kolay çözümlerle sorunları aşmaya çalışıyor. İtalya’da bu politikalarla devlet iflasın eşiğine geliyor, meydan popülist aşırı sağa kalıyor. Şimdi Fransa, ekonomi alanında Almanya ile birlikte başa güreşecek durumdayken İtalya gibi üçüncü sınıf bir pozisyona yuvarlanmaya aday görünüyor. Euro bölgesinde Berlin’le ortak hareket ederken, aniden İtalya ve İspanya’nın “Akdeniz kulübüne” doğru dümen kırıyor. Berlin’deki hissiyat böyle.
BU ARADA İTALYA’DA…
Brüksel'deki AB zirvesinde Macron ile Komisyon Başkanı Juncker'in duygu durumu böyleydi.
Macron’un Almanya’yı rahatsız eden adımı İtalya’da ise sevinçle karşılanıyor; bir nevi “Schadenfreude” hatta. Çünkü Fransa’nın da Maastricht sınırını zorlaması, İtalya ile müzakereler konusunda Brüksel’in elini zayıflatıyor. İtalya’nın bütçe açığı yüzde 2.4 düzeyinde, ancak komisyon bunun yüzde 2’ye düşürülmesini istiyor. Şimdi Roma’nın tavrı “Fransa yüzde 3.5’e çıkacak, biz neden indirelim” şeklinde. Şu an pazarlık aşamasındalar.
İtalya’nın şöyle bir yarası var: AB Komisyonu, Fransa’nın verdiği açığı, diğer ülkelerin bütçe disiplinine kötü örnek olması bakımından dert ediyor. İtalya’ya sert yaptırımlar söz konusu olurken, Paris’e gevşek davranıyor. Roma sürekli eşit muamele talep ederken, Fransa’ya neden yaptırım uygulanmadığı sorusuna Komisyon Başkanı Juncker açık açık, “Çünkü o Fransa” diye yanıt vermişti. AB’nin büyük üyesini kolladığı gibi, zaten Fransa’nın eski Ekonomi Bakanı Pierre Moscovici de ekonomi komiseri olarak Juncker’in ekibinde yer alıyor.
İtalyan popülist lider Salvini, bütçede eşit muamele istiyor.
Fransa’daki gelişmelerle birlikte İtalya’nın daha fazla direneceğine kesin gözüyle bakılıyor. Nitekim popülist (Kuzey) Ligi’nin lideri ve Başbakan Yardımcısı Matteo Salvini geçen gün Kudüs’te yaptığı açıklamada eşit muamele talebini yeniledi; “Bütçede çifte standart uygulanması çok üzücü. Bu durum artık değişmeli” dedi. Ama değişmeyecek gibi görünüyor, çünkü komisyon “Fransa ile İtalya’nın durumu farklı. İtalya’nın kamu borçları, Fransa’dan daha fazla…” diyor.