Babamı kaybedeli 3 ay oldu! O Allah’ın belası kazanın olduğu eve gidemedim o gün bugündür... Babamın fotoğraflarına bakamıyorum, videolarını izleyemiyorum, sarı-lacivert formalı taraftarları caddeden stada yürürken gördüğümde gözlerimi kaçırıyorum, TV’de Fenerbahçe maçı başladığında kalbim acıyor babam için! Babamı hatırlatan her şey kalbimdeki yaraya tuz oluyor... O gün hiç yaşanmamış, babam hiç gitmemiş gibi dolaşıyorum ortalıkta; istesem onu arayabilirmişim, yanına gidebilirmişim gibi... Bu yalanla yaşamaya ne kadar devam edeceğim bilmiyorum ama şu anda, şimdi böyle daha iyi hissediyorum kendimi.
Ama işte hayat o kadar anlayışlı değil! Kah telefonum ‘güzel anılar’ diye fotoğraflarını getiriyor önüme kah bir banka “Kendisine ulaşamadık” diye babamı sormak için beni arıyor, kalbimdeki yara hiç tuzsuz kalmıyor böyle böyle...
Geçtiğimiz günlerde Londra Bloomsbury’deki Tavistock Square’de yol kenarında üst tarafı havaya uçmuş iki katlı otobüsü ve yolda, kaldırımda kanlar içinde yatan yaralıların fotoğrafları da onlarca insanın 18 yıldır kalplerinde kanayan yaralarına tuz basmış!
‘ACILARIMIZA HİÇ Mİ SAYGILARI YOK’
7 Temmuz 2005’te Londra’da yaşanan ve 56 kişinin ölümüne, 770 kişinin yaralanmasına neden olan terör saldırılarında teröristlerin havaya uçurduğu 30 numaralı otobüsün enkazını 18 yıl sonra karşılarında gören Londralılar, olayın bir film seti olduğunu anladıklarında daha da öfkelenmişler.
Disney+’ın, olayın yaşandığı gün polis tarafında terörist sanılarak vurulan ve hayatını kaybeden, daha sonra masum olduğu anlaşılan Brezilyalı Jean Charles de Menezes'in öyküsünü anlatan yeni dizisi ‘Suspect: The Shooting of Jean Charles de Menezes’in çekimleri için kurulan set o güne yeniden döndürmüş saldırıda yaralananları ve hayatını kaybedenlerin yakınlarını.
O gün intihar bombacısı tarafından havaya uçurulan 30 numaralı otobüsü kullanan şoför George Psaradakis isyan ediyor: “Yıllar geçti neden şimdi yeniden canlandırıyorlar o kötü günü! Bu sadece o gün o otobüste olanlara, hayatını kaybedenlerin yakınlarına acı getirecek başka bir şey değil!”
Saldırıda ağır yaralanan David Biddle, o günün dizisinin yapılmasının utanç verici olduğunu söylüyor: “Bizim yaşadıklarımıza, acılarımıza hiç mi saygıları yok!”
7 Temmuz 2005 saldırılarının kurbanları ve yakınları için kurulan destek grubundan Michael Henning, “Böyle bir dizi yapılacaksa da hassasiyetle yapılmalı” deyip yapım şirketinden kimsenin kendilerini aramadığını söylüyor.
Yapım şirketi gerçek olayları anlattıklarını, olayın tanıklarıyla görüştüklerini açıklasa da saldırılardan yaralı kurtulanlar gerçeklerin çarpıtıldığını düşünüyor.
Londra 2005‘SAHNELERİ OYNAMIYORUZ YAŞIYORUZ!!!’
İngiltere’de gazetelerde 18 yıl önce yaşanmış bir saldırının dizisinin ‘kurbanlara’ saygısının olup olmadığı tartışılırken bizde de bugünlerde daha 9 ay önce binlerce insanın hayatını kaybettiği 6 Şubat depremlerinin enkazını ‘set’ olarak kullanan ‘Şahsi Meselemiz’ adlı bir film çekiliyor.
Orada insanlar 18 yıl önceyi unutamadıkları, yaralarının hala taze olduğunu söyleyip diziye tepki gösterirken bizde 9 ay önce insanların altında yakınlarının cenazelerini çıkardıkları enkazların önünde poz veren oyuncular, “Sahneleri aslında oynamıyoruz yaşıyoruz. Çünkü 50 metre ötemizde 8 ay önce bu acıyı sıcağı sıcağına yaşamış insanlarla birlikte çekiyoruz. Temas halindeyiz, çok yakınız. Sahne bittiğinde göz göze geliyorum ve o an bir oyuncu için bence tarif edilemez” diyor.
Ortada tarif edilemeyecek bir şey varsa o da bu, 'tarifsiz', duyarsızlık!
Filmin yapımcısı çekimler için 7.5 aydır hazırlandıkların söylemiş. Daha insanlar enkaz başında, bir umut, sevdiklerinin canlı kurtulmasını beklerken senaryo hazırlanmış, çekimler için hazırlıklar başlamış, kadro kurulmuş herhalde! Gösterim tarihinin 6 Şubat 2024 olmasına ne ara karar verdiler acaba!
Gerçek felaketleri anlatan filmler yapılamaz mı, elbette yapılır ama bu kadar hızlı olmak zorunda mı gerçekten!
Pes doğrusu!
ENKAZLARI DEKOR OLARAK KULLANMIŞLAR
11 Eylül 2001’de New York’ta İkiz Kuleleri’in yıkıldığı saldırıların ardından Hollywood’da birçok filmde kulelerin göründüğü sahneler silinmiş hatta bazı filmler hiç gün yüzüne çıkmadan rafa kaldırılmıştı. Dev film stüdyoları insanları rahatsız edecek, yanlış algılanabilecek en küçük sahneyi, diyalogu bile senaryolarından çıkardı.
O gün yaşanan travmanın ve acının bir filmde anlatılabilmesi için 5 yıl geçmesi gerekti. Usta yönetmen Paul Greengrass 11 Eylül’de teröristler tarafından kaçırılan ‘United 93’ uçağında yaşananları anlatmak için yola çıkarken, projenin uçakta sevdiklerini kaybeden ailelerin işbirliği ve onayıyla ilerlediğini belirtiyor: “Eğer yapmamı istemeselerdi bu film yapmazdım.”
Film vizyona girdiğinde aldığı eleştiriler olumlu olmakla birlikte, aradan geçen 5 yıla rağmen izlemenin hala zor olduğu yönündeydi. Eleştirmen Stephanie Zacharek, film için “Kesinlikle istismarcı değil ama yine de hayatımın en dayanılmaz sinema deneyimi” diye yazdı.
Yaşanan büyük bir felaketin, acının filminin yapılması için tam olarak ne kadar süre geçmesi gerek bilmiyorum ama 8-9 ayın çok az olduğundan eminim!
Çok değil 200 gün önce insanların sevdiklerini kurtarmak için elleriyle kazdıkları enkazları dekor olarak kullanmak nasıl bir şuursuzluktur anlamıyorum.
DEPREM FELAKETİNDE ‘OYUN’ ÇIKARAN ŞUURSUZLUK
Enkazların önüne kamera koyup ‘Üç, iki, biirrr...’ diyerek 6 Şubat’ta yaşanan büyük felaketin acısını bir ‘oyun’ gibi yeniden canlandıran film ekibine Hataylılar, “Acılarımız hala taze ve travmalarımız her geçen gün tetiklenirken; depremzedelerin gözü önünde çekilen bu filmin tüm depremzedeleri derinden etkileyeceğini biliyoruz...” diyerek tepki gösteriyorlar.
Benim babamın fotoğrafını bana hatırlatan telefonuma söylediklerimin yanında son derece kibar bir açıklama yapmış Hataylılar!
Doğrusu böyle duyarsızlıklara tepki göstermek sadece o acıyı yaşayanların değil hepimizin ‘şahsi meselesi’ olmalı!