'Maymunlar Cehennemi' efsanesi sürüyor
‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’ (Kingdom of the Planet of the Apes), önceki üç filmin ana karakteri, insanlar tarafından yetiştirilen süper zeki maymun Sezar’ın ölümüyle açılıyor. Yeni hikâyenin başladığını vurgulayan bir an bu… Kaldı ki, sonraki sahnede yüzlerce yıl sonraya geçiyor; kendimizi etkileyici doğa görüntülerinin içinde buluyoruz. Kısa cümlelerle İngilizce konuşarak anlaşan şempanze klanında yaşayan genç Noa’yı (Owen Teague) ve ailesini tanıyoruz.
Nasıl bir dünyada olduğumuzu, insanların ve maymunların gezegende nasıl bir hayat sürdürdüğünü yavaş yavaş öğrendiğimiz bir film ‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’… Hikâye ilerledikçe Yeryüzü’ndeki son duruma dair sürekli yeni bilgiler geliyor. Öyle ki, finale, hatta son sahnelere kadar öğrenmeye devam ediyoruz.
‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’ ile dördüncü filme ulaşan yeni serinin bizi nasıl bir dünyaya götürdüğüne dair finalde dahi kesin bilgi yok aslında. Tam tersine, sürpriz denilebilecek final, kafamızı daha çok karıştırıyor. Şimdilik kesin olan, 1968 yapımı ilk filme doğru ilerleyen bir hikâye seyretmediğimiz… Sonunda her şey oraya varacak bile olsa, maymunların kurduğu uygarlığa henüz çok uzağız.
Senaryosunu Josh Friedman’ın yazdığı ‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’, gezegenin hayli sınırlı bir alanında geçiyor. Noa’nın şempanze klanını, ‘avcı toplayıcı’ olarak nitelemek mümkün. En dikkat çekici özellikleri kartalları evcilleştirmeleri, onları balık avcısı olarak kullanmaları. Filmin başında kabilenin gençleri için bir çeşit erginlik töreni anlamına gelen, hayli tehlikeli bir geleneği yerine getirmek isterken tanıdığımız Noa, büyüme sancıları çeken bir delikanlı. Klanın manevi lideri olan babasının gücü ve bilgeliği karşısında kendi kişiliğini bulmak, farklı biri olmayı arzuluyor. Onu tanıdığımız ilk anlardan itibaren güvenimizi kazanıyor.
Noa, dünyanın geri kalanından uzakta, izole şekilde yaşamak isteyen ve şiddetle ilgisi olmayan bir klanın üyesi. Kendisinden önce, acımasız vahşi savaşçılarını tanıdığımız Proximus Sezar’ın (Kevin Durand) goril klanı ise tam tersi özellikler taşıyor. Sezar’ın yüzyıllar öncesinden kalma öğretilerini yanlış yorumlayan Proximus, kaba kuvvet ve zorbalık kullanarak barışçı maymun klanlarını köleleştirmeyi hedefliyor. Uzun vadeli amacı ise başına geçip yöneteceği bir maymun krallığı kurmak…
Filmin insan karakterlerinden biri, uzaktan Noa’yı ve klanını takip eden genç Mae (Freya Allan)… Onun dışında filmin başlarında karşılaştığımız insan sürüsünün yüzlerce yıl önce yaşanan salgın sonrası konuşma yeteneğini kaybettiğini, ilkel hayat sürdürdüğünü görüyoruz. Sürprizleri ele vermemek için söz etmeye niyetim yok ama filmde başka insanların da karşımıza çıktığını; özellikle finalde her şeyin farklı bir yöne gittiğini belirtmem gerek.
‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’ın hikâye örgüsünü üç karakterin farklı hedefleri belirliyor. Noa’nın amacı, Proximus’un savaşçıları tarafından köleleştirilen ailesini çalışma kampından kurtarmak… Proximus, insan uygarlığından kalma eski askeri üsse girmenin yolunu bulmak ve içerdeki değerli teçhizata ulaşmak için uğraşıyor. Mae’in derdi de aynı üsse girmek ama en başından itibaren onun gizli gündemi olduğunu seziyoruz.
Filmin dramatik aksları, bu üç karakterin aralarındaki ilişkiler ve çatışmalar üzerinden ilerliyor. Noa, ‘eko’ dedikleri insanlardan uzak duran bir kabileden geldiği için başlarda Mae’ye hayli uzak ve önyargılı davranıyor. Deneyimli ve bilge orangutan Raka (Peter Macon) olmasa, belki Mae ile hiçbir ilişki kurmayacak.
Noa, daha önce hiç tanımadığı Sezar’ın fikirlerini Raka ve Proximus’un çok farklı şekillerde yorumladığına tanık oluyor. Raka, insanlara anlayış ve sevgiyle yaklaşıyor. Proximus ise tam tersine, maymunların en büyük düşmanının insanlar olduğuna inanıyor ve çok zeki bulduğu Noa’yı kendi yanına çekmeye çalışıyor.
Noa, Proximus’a karşı zorunlu ittifak kurduğu Mae’ye güvenip güvenmemek konusunda, sonuna kadar kesin karar veremiyor. Hatta onun tarafından kullanılıp kullanılmadığını dahi tam kestiremiyor. Noa ile Mae arasındaki güven ilişkisi, bizi filmin asıl meselesi ve temasına götürüyor.
Yeni serinin önceki üç filmi, insanlar ile maymunların birbirlerinden kopmaları ve düşman haline gelmeleriyle ilgilidir temelde. Sezar’ın başlangıçta ve sonraki hayatında ilkesel olarak karşı çıktığı bir ayrımcılıktır bu… Ama insanların kibri, üstün tür olma iddiası ve intikamcı maymunların öfkesi, barışı imkânsız kılar.
Yeni film, Noa – Mae ilişkisi üzerinden insanlar ve maymunların bir araya gelip gelemeyeceği sorusunu yeniden önümüze sürüyor; yardımlaşmalarının önemini gösteriyor. Mesela, Noa ve arkadaşlarının fiziksel becerileri olmasa, Mae’nin nihai hedefine ulaşması asla mümkün değil. O yüzden askeri üsse girmek için gerçekleştirdikleri tırmanış sahnesi, insan – maymun iş birliğine dair simgesel önem kazanıyor. Noa’nın açılışta ve daha sonra gerçekleştirdiği her iki tırmanışta, ekip arkadaşlarını koruyup kollaması önemli veri. Mae’nin onun kadar özverili olduğunu söylemekse imkânsız.
Proximus – Noa - Mae üçlüsüne baktığımızda, Noa’nın maymun ve insanlara aynı mesafede durduğunu görmek olası. Çünkü vicdanlı biri ve önyargılarını sorgulayabiliyor. Ama aynı şeyleri Mae için söylememiz o kadar kolay değil. İnsanların Yeryüzü’ne hükmettiği çağın özlemiyle yaşadığı belli oluyor. Oysa Noa, maymunların hayvanat bahçesinde tutulduğu çağın anlayışını kabul edecek biri değil. Noa’nın içlerinde en düşünceli ve duyarlı karakter olmasının nedeni, doğayla uyum içinde yaşayan ilkel komünal klandan gelmesi gibi görünüyor. Yırtıcı özelliklerini asla değiştiremedikleri kartallarla olan ilişkileri, doğaya saygıları ve yaklaşımlarının özeti gibi... Ayrıca kaba kuvvete o kadar yabancılar ki karşılaştıklarında ne yapacaklarını bilemiyorlar. Mae’in şiddete hiç yabancı olmadığını fark ettikleri sahne de manidar.
İnsanlar ve maymunlar arasındaki yeniden inşa edilmesi kolay görünmeyen güven ilişkisi üzerinden, filmin 21. Yüzyıl’da yaşanan dinsel, ırksal, etnik gerilimlere ve savaşlara dikkatimizi çektiği söylenebilir. 1968 yapımı ilk film nükleer korkunun sonucudur. İnsanlık hak ettiği sonuçla yüzleşir ve maymunlar Yeryüzü’ne egemen olur. Yeni seride, insan uygarlığının kendi kendini yok etmesinin tek nedeni, laboratuvarda üretilen tehlikeli virüsler değildir. İnsanlığın, kendini doğa dahil her şeyi üstünde görmesidir asıl neden… Noa ve diğerleri, son bölümde girdikleri askeri üste bu kibir ve üstünlük duygusuyla ilk kez karşılaşırlar. İnsanların kibri, açık şekilde olmasa dahi Hıristiyan beyazların üstünlük duygusuyla paralel nitelik taşır. ‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’ alt metinlerinde, asıl sorunun ayrımcı zihniyet olduğunu vurgulamayı ihmal etmiyor. Diğer zeki türlerin varlığını kabullenemeyen insanlar ile goril Proximus arasında temelde çok fark olmadığı kesin.
‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’ın bazı sahneleri insan uygarlığının yıkıntıları üzerinde geçiyor. Özellikle gökdelenleri ele geçiren doğa görüntüleri etkileyici. Şempanze klanının medeniyetin izlerinden uzak, doğanın kucağında yaşamasına karşın, Proximus ve ordusunun yüzlerce yıl öncesinden kalma insan yapımı tankerin içine yerleşmesi dikkate değer nokta. Çünkü Proximus’un aklı, insanlığın karanlık yanında ve ona yakın yaşamak istiyor.
‘Maze Runner’ (Labirent) filmleriyle tanınan Wes Ball’un yönettiği ‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’, serinin önceki filmlerinde olduğu gibi maymun karakterlerde performans yakalama tekniğini mükemmel şekilde kullanıyor. Wes Ball, doğayı ve doğanın gücünü estetik olarak filmin merkezinde tutuyor. Finalde denizden gelen suyun önüne geçilemeyen gücü, sanki metaforik anlam taşıyor.
‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’, anlatımı ve kurduğu görsel dünya açısından seyri keyifli bir film. Basın gösteriminde IMAX salonunda izlediğim filmin, özellikle açılıştaki tırmanış sahnesi profesyonel olarak çok başarılı. Yükseklik korkusu olanların bakması zor.
Tim Burton’ın 2001 yapımı başarısız ‘remake’inden sonra Hollywood 2011’de seriye yeniden el atarken ‘Maymunlar Cehennemi’yle ilgili eğlenceli, nostaljik ve popüler imgelerin hepsi bir yana bırakıldı. Maymun karakterlerin inandırıcılığı ve psikolojik derinliği öne alınırken mizahtan uzak duruldu. Trajik, ağır ve destansı bir ton tutturuldu. Sonuç olarak hem gişelerde hem eleştirilerde bu yaklaşımın karşılığı alındı.
‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’, estetik olarak aynı yaklaşımın ürünü. Hikâyeyi ve karakterleri açıkçası çok parlak veya kreatif bulduğumu söylemem zor. Proximus’un filmde giderek artan ağırlığı, bence senaryoyu klişelere teslim ediyor. Noa ile Mae arasındaki arkadaşlık, güven ilişkisi keşke biraz daha çatışmalı ve kapsamlı ele alınsaydı, demeden geçemiyorum. Evet, süre uzun ama seyrederken sıkıldığımı söyleyemem. Wes Ball, bir şekilde sonuna kadar filmini ayakta tutmasını biliyor; aksiyon sahnelerini hikâyenin parçası haline getirmeyi başarıyor.
6.5/10
- Şerif Gören'in ardından52 dakika önce
- El emeği, göz nuru animasyon2 gün önce
- Oysa hayat şimdi ve "Burada"4 gün önce
- Maria'nın 'Paris'te Son Tango'su1 hafta önce
- Oz'un 'kötü' cadısının hikâyesi2 hafta önce
- Issız adaya düşen robot2 hafta önce
- Hikâye farklı, formül aynı3 hafta önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık3 hafta önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…1 ay önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 ay önce