Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “EŞEK Kulaklı…” lakabı ile de anılan Kral Midasın efsanedeki hayali de farklı değildi…

        Yoksa gemi çıpasının bulunması için tüm ordusunu harekete geçirir miydi?

        Yoksa Galatlar, Pontus Kralı Mitridat ile birlikte savaşa girip yendikleri Mısırlıların gemilerinden aldıkları çıpayı, yüzlerce kilometre öteden getirip oraya bırakmalarının ardında başka ne neden yatabilir?

        Daha ilerisi, o denli zahmetle getirip bıraktıkları yere de dillerinde gemi çıpası anlamına gelen Ankyra adını kazımalarına başka ne anlam yüklenebilir…

        Üstelik, kenti işgal eden Roma İmparatoru Nero (Neron) Claudius Augustus Germanicus da aynı ismi benimser…

        Şehrin adını da kendi dilindeki karşılığı Galat Kabilesinden Gelme, Şanlı Roma Senatosu’nun Metropolü Ankyra koyar…

        Ankyra‘ya ait sikkenin üzerinde Frig Kralı ve elinde gemi çıpası anlamına gelen Ankyra…
        Ankyra‘ya ait sikkenin üzerinde Frig Kralı ve elinde gemi çıpası anlamına gelen Ankyra…

        Frig, Roma döneminde basılan sikkelerin hemen hepsinin üzerinde de o meşhur çıpa, alameti farika olarak her daim bulunur…

        Asırlar boyunca, üzerinde kurulan 5 Başkent unvanında da önüne ardına kelimeler eklenir, ancak çıpanın adı, yani Ankyra her zaman varlığını sürdürür…

        JANSEN’İN 1932’DEKİ PLANI: BENTDERESİ KENT PLAJI….

        Bozkırın ortasında kentin simgesinin çıpa olması garip gelebilir…

        Ancak, Mustafa Kemal Atatürkün 1932’de modern kentin ilk planını yaptırdığı Alman Şehir Plancısı Jansen de farklı tutum sergilemez…

        Ankara kalesi eteklerine inşa edilen ve Jansen’in de plaj haline getirmeyi hedeflediği Bentderesi…
        Ankara kalesi eteklerine inşa edilen ve Jansen’in de plaj haline getirmeyi hedeflediği Bentderesi…

        Kentin tam da aynı noktada, bozkırın ortasında insanların yüzüp eğlenmesi, mesire ve kültür alanı olarak kullanması için geniş bir plaj planlar…

        Hoş, hayalini on yıllar sora Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen Eskişehir’de gerçekleştirir…

        Anlaşılıyor ki Jansen de plaj hayalini kurarken kentin arkeolojik tarihini okur, Avusturya, Alman, İngiliz arkeologlardan edindiği verilerle tasarlar…

        Ankara Bentderesi’nin eski ve üzerinden yol geçmiş yeni hali
        Ankara Bentderesi’nin eski ve üzerinden yol geçmiş yeni hali

        Tam da plajı planladığı Antik Roma Tiyatrosunun hemen ilerisindeki çayın önünün büyük kalaslardan oluşan bentle kesilip gölete dönüştürüldüğüne tanıklık eder.

        Zaten Bentderesi adı da bu küçük barajdan gelir….

        Tarihten edindiği öğretiyi plaj yaparak sürdürmek ister…

        O dönem öncelikler daha farklı, tarım çok daha önemli olduğu için bu düşünce geri planda kalır…

        Ankara Bentderesi
        Ankara Bentderesi

        Oysa sadece orada da değil, diğer bölgelerde de gondolların, sandalların içinde dolaştığı, hatta bazı noktalarda toplu ulaşımın su üzerinden yapılmasının olası hale gelebileceğine dönük kent planları yapılır…

        Önde gelen kent plancıları burada durmaz, olası tehlikelere dikkat çekip, akar suların bir an önce ıslah edilmesine vurgu yapar…

        Islah edilmediği takdirde, yeni kent yerleşimlerinde taşkınların halka zarar vereceği konusunda da uyarır…

        HATİP ÇAYI’NIN 1957 İSYANI

        Bu hedefle kollar sıvanır, ıslah çalışması başlatılır.

        Ancak evlerini ve oturdukları bölgeleri terk etmek istemeyen halkın büyük direnişi ile karşılaşılır…

        Korktuklarının başına gelmesi gecikmez, 11 Eylül 1957’de felaket önlenemeyecek büyüklükte karşılarına dikilir…

        Saatlerce devam eden ve sonrasında da yarım metreyi bulan ceviz büyüklüğünde doluya dönüşen yağışla gelen sel, Hatip Çayı’na karışmasıyla büyük taşkınlara yol açar…

        Ankara’yı 1957’de vuran büyük sel felaketi
        Ankara’yı 1957’de vuran büyük sel felaketi

        Doğudan gelmekte olan bir uçak durumu fark eder, telsizle uyarıda bulunur.

        Dönemin Belediye Başkanı Orhan Eren, askeri uçaklarla selin zarar vereceği bölgelerde oturan halkın uyarılmasını sağlar…

        Ancak halk, o tarihte belediyenin evlerini boşaltmaları tebligatına direnişi kırmak için geliştirilen yeni bir taktik olarak görür ve uyarıyı dikkate almaz…

        Uzunluğu 70 km, genişliği 30-40 metre, derinliği ise 3 ile 10 metre arasında değişen sel felaketi 165 kişinin yaşamını yitirmesiyle gece 22.00’de ilerleyişini azaltır…

        Gençlik Parkı’ndaki havuzdan getirilen sandallar ile sele kapılanlar kurtarılmaya çalışılır…

        Ertesi gün gazetelerin manşetlerinde ölü sayısının bine ulaştığından söz edilir…

        Sabah korkunç gerçek yüzünü gösterir; sel geride 165 can kaybı ile yüzlerce yıkık ev bırakır….

        Ankara‘da Kavaklıdere, Akdere, İncesu, Bentrederesi gibi mahallelere isimlerini de veren akarsuların gösterildiği haritalar…
        Ankara‘da Kavaklıdere, Akdere, İncesu, Bentrederesi gibi mahallelere isimlerini de veren akarsuların gösterildiği haritalar…

        O gün Ankara’nın merkezinde üzerinden 24 köprü ile geçilebilen 119 nehir, çay, dere bulunduğu bir kez daha anımsanır…

        Akdere, Cevizlidere, Kavaklıdere, İncesu, Türközü, Hoşdere, Bülbülderesi’nde olduğu gibi onlarca mahallenin adı gibi özünün de dere olduğu akıllara gelir

        Sele, Akköprü’de olduğu akarsuyun bazı noktalarda daraltıldığı, Gülseren, Demirlibahçe’de olduğu gibi bazılarında da demiryolu ve köprülerle boğulduğu fark edilir…

        Ancak iş işten geçmiştir…

        Üstelik kentin kanalizasyon sorununun başladığı, gecekondulardan uzatılan borularla akar suların içine tüm akar pisliğin boca edildiği, yaz aylarında çekilmez kokuların yayıldığı yıllardır…

        KANALİZASYON HATTI YAPILDI

        Kentin gittikçe büyük sorun haline gelen kanalizasyon problemine çare kendiliğinden bulunmuştur; yeniden boru çekip, arıtma kurmak yerine çay ve derelerin bu görevi yerine getirmesi ve üzerlerinin de kapatılarak kokudan kurtulma yoluna gidilir…

        Mahalle halkından bazıları itiraz eder, Batılı kentlerden örnekler verilir; oradaki gibi gondolların, sandalların yapılması, çevresinin yeşillendirilmesi istenir ancak karar verilmiştir; merkezi hükümet de ısrarlıdır…

        YÜZ YILLIK DÖNGÜ DEĞİŞMEZ…

        Üzerinden on yıllar geçtikten sonra doğa bir kez daha hakkını ister; sel Ankara’yı biri de geçen hafta olduğu gibi sürekli vurmaya başlar…

        Bundan sonra da benzer sorunun olması kaçınılmazdır…

        Buna ister üstü kapatılan nehir, dere ve çayların on yıllardır süren esaretten kurtulma çabası, dilerseniz doğanın uyarısı deyin…

        Eninde sonunda Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Büyükerşenin yolundan gidilecek.

        Bu aşamada Eskişehir’de Porsuk bu denli üstü kapatılmış bir halde değildi ve derelerle anılan semtlerinde de bu kadar çok akar su yoktu denilebilir…

        Ancak bir başka örnek daha var ki Ankara’dan çok daha karmaşık ve bir o denli de sıkıntılı bir sürecin sonunda azimle esaretten kurtulup, kente güzellik katması sağlanır…

        CHEONGGYECHEON DERESİ ÖRNEĞİ

        Tam da Ankara’daki derelerin yaşadığına benzer süreci Güney Kore’nin Başkenti Seul de yaşadı…

        Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında Seul çok yüksek göç aldı, kentin ortasından geçen Cheonggyecheon Deresi’nin çevresinde binlerce derme çatma ağaç evler kuruldu.

        Tüm pisliği de dereye aktı…

        Bunun üzerine Güney Kore hükümeti, Ankara ile aynı tarihlerde 1968’de derenin üzerini kapatarak otobana dönüştürdü.

        Hatta iki katlı köprülü yol da dere üzerine kuruldu…

        Adına da derenin adından gelme Cheoggye Otobanı denildi…

        Aradan geçen on yıllar sonra Güney Kore, teknolojideki gelişimin doğa ve yaşanabilir kentler ile olası hale gelebileceği ilkesiyle harekete geçti ve Eylül 2005’de otoban ve köprüleri yıkıp, Cheonggyecheon Deresi’nin üzerini açacağını duyurdu…

        Derenin üzerini açarken de üç farklı proje uyguladı; bir bölümünde tarihi, bir bölümünde söğüt bataklığı ile doğal yaşamı, bir bölümünde de mesire alanlarını düzenledi.

        Bugün Seul doğallığın korunarak kentleşme ve sürdürülebilirlik anlamında en önemli kentler arasında sayılıyor.

        Derelerin sadece kapatıldıkları eserek bir yana, gelen yoğun su kapasitesini de kaldıramadığı için geriye basıyor…

        Aslında geriye bastığı sadece su olmuyor, bir zamanlar üstü kapatılarak içine akıttığımız onca pisliği de logar kapaklarından geriye gönderiyor…

        Güney Kore’nin Başkenti Seul de Ankara ile aynı sorunu yaşıyordu. 2005’te alınan bir kararla üzerinden katlı otoyollar geçen derenin üzerinin açılmasına ve yeşil alana dönüştürülmesine karar verildi… Çıkan sonuç fotoğrafların renklerine de yansıdı…
        Güney Kore’nin Başkenti Seul de Ankara ile aynı sorunu yaşıyordu. 2005’te alınan bir kararla üzerinden katlı otoyollar geçen derenin üzerinin açılmasına ve yeşil alana dönüştürülmesine karar verildi… Çıkan sonuç fotoğrafların renklerine de yansıdı…

        LOGAR KAPAĞINDAN GERİ BASAN!…

        Umarım bir gün Seul’ün başardığını Ankara da başarır…

        Aslında bu yönde adım atmak isteyen de olmadı değil; Keçiören Belediyesi bir zamanlar bu proje için kolları sıvamıştı, unutuldu gitti…

        Ankara, Çubuk ve Hatip çaylarının arıtılması için düzenlenen büyük şovla atılan adımı bugün kaç anımsayan vardır?

        Umarım bir gün Seul gibi içinden derelerin aktığı, çevresinde insanların huzur bulup dinlendiği yeşil alanlara kavuşulur…

        Bir derenin üstü açık aktığında neler yaratabileceğini görmek isteyen varsa, bayram tatili fırsatı da varken Botanik, Seymenler, Dikmen vadisini gezmelerini öneririm…

        Bunlar gibi yüzlercesi, hatta üzerinde toplu taşımanın da yapılacak boyutta olan onlarcasına ulaşmak için Seul kararlılığı yeterli…

        Çünkü su yolunu bulur…

        Umarım bir gün Ankara’nın derelerinin de üstü açılır…

        O gün Ankara’nın bağları ile birlikte dereleri türküsü de söylenir…