Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Devlet dışı savaşa devam…

        SİYASET bilimi ve uluslararası ilişkilerdeki kuram açıktır, eğer bir ülkede bin kişi ölmüşse bu iç savaştır...

        Dolayısıyla kabul edilsin veya edilmesin, 40 bine yakın insanın öldüğü bir toprakta savaş var demektir.

        Ve bu savaş da bu bölgede dün başlamadı; asırlar önceki savaşlara benzer şekilde on yıllardır devam ediyor.

        Kimse 1980’li yılların başında yaşanan İran-Irak savaşını anımsamak istemiyor…

        Veya sonrasında gelen Körfez Savaşlarını veya o bitmeden başlayan Suriye savaşını…

        Sonrasında Libya geldi; onu da zaten on yıllardır için için süren Gazze takip etti.

        Şimdi de yakın dönem savaş geçmişi Lübnan’a yöneldi.

        Bütün bunlar da devlet dışı aktörler, vekalet savaşları şeklinde gerçekleşti…

        Bunun devletlerarası bir savaşa döneceğini bekleyen yanılır, bu haliyle de devam edecek.

        Çünkü devletlerarası savaşın çıkacağı ülkelerin birbirleriyle savaşmaları için yeterli takatleri yok…

        Bölgede savaşı başlatması olası ülkelere bakalım…

        İran, Başkenti Tahran’da, Cumhurbaşkanı’nın yemin töreni için gelmiş Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye’yi koruyamadı.

        Bunu İran’ın yeni yönetiminin önemli aktörleri de dile getiriyor.

        “KÜÇÜK DÜŞÜRDÜ, ZAYIFLATTI, BOŞLUĞUMUZU GÖSTERDİ…”

        Cumhurbaşkanı seçilen Pezeşkiyan'ın seçim kampanyasını yürüten isimlerin en önünde gelen Ali Ekber Behmaneş röportajda olaya tepkisini koyarken, gerçeği de inkar etmiyor:

        “Ülkemizi küçük düşürdü ve tüm güvenlik aygıtımızı zayıflattı, istihbaratta ciddi boşluklarımız olduğunu gösterdi…”

        Unutulmasın ki İran’da gerçekleşen ilk saldırı da değil…

        İran halkı için kahraman olarak kabul edilen Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani Irak’ta öldürüldüğünde de Tahran, ABD ve İsrail’den bunun öcünü alacağını açıkladı.

        Ancak karşı saldırının ardı kesilmedi, Kasım Süleymani’nin mezarının bulunduğu mezarlığın yakınında meydana gelen iki patlamada 100’ü aşkın kişi hayatını kaybetti.

        İran bunun karşılığında Irak’taki ABD üslerine ve İsrail’e saldırıyı ne zaman düzenleyeceğini üçüncü ülkeler aracılığıyla bildirdi, Washington’a bir de “Askerlerinizi koruma altına alın, üssünüze şu saatte saldırıda bulunacağız” mesajı yolladı.

        İsrail’e gönderdiği dronlar Irak’ın üzerinden geçerken herkesin müdahale edeceği nitelikteydi…

        İran yöneticilerinin de ilk açıklamalarında olduğu gibi bunun bir bölgesel savaşa dönmesi için Tahran’ın çılgın bir saldırı başlatacağını kimse beklemesin; zaten buna yıllardır devam eden ambargolar nedeniyle mecali de kalmadı.

        Unutulmamalı ki Cumhurbaşkanı’nın helikopteri de ambargolar nedeniyle yeterli bakımı yapılmadığı için düştü…

        REHİNELERİ ZORA SOKTU

        Gelelim İsrail tarafına…

        İsrail Başbakanı Netanyahu, aymazlığı sürdürme kapasitesinde olduğunu her adımda sergiliyor.

        Şurası net görülüyor ki Gazze’de doğrudan halka yönelik bombalama yerine Hamas liderlerine yönelik eylem biçimine yönelecek.

        Bunu da yaktın zamanda sergilediği bombalamalarıyla gösterdi.

        Önce Gazze’de bir türlü ele geçiremediği Hamas’ın önemli komutanlarından Muhammed Deif’i bombalama sonucu etkisiz hale getirdiğini belirtti.

        Ardından Hizbullah’ın önemli isimlerinden biri olan Fuad Şükür’ü Lübnan’daki bombalamada öldürdü.

        Bunu Hamas Siyasi Büro şefi İsmail Haniye’ye karşı Tahran saldırısı izledi.

        Netanyahu, öldürme hastalığına yakalandığı için olabilecekleri öngörme yetisini de kaybetti; çünkü Haniye’yi öldürmesi büyük bir hataydı, aylardır süren pazarlıkların en önemli parçası olan rehine anlaşmasıyla vatandaşlarının evlerine dönmesinin fırsatını yok etti.

        Daha önemlisi bu süreci yöneten ve ateşkesin sağlanması gerektiği konusunda Hamas Komutanlarından Yahya Sinvar’dan daha ılımlı olan Haniye’yi öldürerek süreci de zehirledi.

        ABD’NİN TELAŞI

        Orta Doğu’da ABD’nin de sağlamak için çaba gösterdiği barışa da darbe vurdu.

        ABD Dışişleri Bakanı Blinken ve Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü Kirby’in ardı sıra gelen açıklamaları da işin çok daha çıkmaza doğru gittiğinin göstergesi…

        ABD, barış görüşmeleri için Roma’da bulunan ekibini dün harekete geçirerek Suudi Arabistan, Mısır, Katar, Ürdün, Irak, Lübnan ve İsrail yetkililere ulaşarak gelinen zeminin çökmemesi için çaba göstermelerini istemiş…

        ABD’nin kaygısı tek başına barış görüşmelerinin sekteye uğraması da değil; İran ile yürütülen nükleer müzakerelerde de Tahran’ın yüksek tepkisiyle karşılaşması.

        Çünkü ABD’li uzmanlar İran’ın nükleer silah kapasitesinin olmadığı konusunda rapor vermişti; ancak Tahran’ın buna ulaşması için eskiden olduğu gibi yıllara değil, haftalara ihtiyacı olduğu da kayda geçirilmişti.

        Bunun farklı bir zemine tırmanma endişesi de Washington’u bu yola itiyor.

        Daha önemlisi topal ördek durumunda bulunan ABD Başkanı Biden’ın tam da seçime giderken ortaya çıkacak bir Orta Doğu krizini yönetemeyeceğinden endişe duyuyor.

        Adaylığını desteklediği Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in böyle bir durumda yarıştığı Trump karşısında güç durumda kalacağını da net görüyor.

        Dolayısıyla Washington da bir savaş arzu etmiyor.

        Bölge ülkelerine gelince, olay sonrası hepsinin sessizliğe bürünmesi ve hiçbir şey olmamış gibi başka taraflarla ilgilenmeleri de durumlarını göstermeye yeter.

        Gelelim uluslararası büyük aktörlere…

        Rusya tavrını net koydu, bir yandan Ukrayna ile savaşını gözetip, diğer taraftan ancak Akdeniz’e açıldığı Suriye sahasındaki rahatını düşünerek bölgede daha büyük bir çatışma istemiyor.

        ÇİN BÜYÜKELÇİSİ SHAOBİN: “BÖLGE SAVAŞI ÇIKMAZ…”

        Filistinli gruplar El Fetih ve Hamas arasında barışı sağlayan Çin de benzer tutum içinde…

        Çin’in Ankara Büyükelçisi Lui Shaobin de önceki gün Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun kuruluş yıldönümü dolayısıyla verdiği resepsiyondaki sohbetimizde Pekin’in tutumunu net ortaya koydu.

        “Siyasette şiddet kullanımına karşıyız, sorunların diyalog yoluyla çözümünden yanayız” diye söze girdi.

        Olayın bölgede yeni gerilimlere neden olmaması gerektiğinin altını çizdi.

        Bunun bölgesel bir savaşa dönüp dönmeyeceği sorumuza ise “Bir savaşa dönüşeceği ihtimalini zayıf görüyorum” yanıtını verdi ve olmaması için çaba gösterdiklerinin de altını çizdi.

        Heniye suikastının nasıl gerçekleştiğine ilişkin verilerinin olmadığını sorumuz üzerine belirtti.

        “BARIŞ ÇABAMIZA KARŞI…”

        Yaşananların Çin’in Filistinli gruplar arasında barışı sağlamasının hemen ardından gelmiş olmasına dikkat çekip, “Barış çabanızın hemen ardından gelmiş olması size karşı da bir tutum olarak değerlendirilebilir mi?” diye sorduğumuzda da yanıtı ilginçti:

        “Bazı çevrelerde bu tür değerlendirmelerin yapıldığını biliyorum. Çin, Filistinli gruplar arasında uzlaşmanın ve barışın sağlanması için önemli olduğunu düşünüyor.”

        Bu konuda kendisinin fikrinin ne olduğu sorumuza ise Büyükelçi Lui Shaobin çok daha net yanıt verdi:

        “Ben bağlantılı olabileceğini düşünüyorum, ancak bizim bölge barışına katkı sağlamak için çabamız devam edecek. Kuşak Yol projemizin de bu en önemli unsurunu oluşturuyor…”

        Bütün bunlar da gösteriyor ki bölgede aslında herkes var olan vekaletler eliyle çatışmanın devamını istiyor.

        Devletlerarası bir çatışmaya dönmesinin maliyetini herkes görüyor…