Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GÜLMEYİ ve ağlamayı unutmaya mı başladık?

        Benden çok genç veya oldukça yaşlı arkadaşlarıma da aynı soruyu yönelttim…

        Karın kasları ağrıyana, kahkahalar içinde en son ne zaman güldüklerini benim gibi onlar da anımsamadı…

        Dikkatimi çeken 20’li yaşlarını henüz tamamlamamış arkadaşlarımın da hatırlamıyor olmasıydı…

        Her birinin kendine göre bir gerekçesi vardı…

        Bazıları Suriye, Ukrayna, Gazze’ye bağladı, bazıları da ekonomik koşulları kendine gerekçe yaptı…

        Bir başkası okulunu, diğeri iş yerini, bir başkası depremi, biri de yavuklusunu gerekçe yaptı…

        Ama hepsinin buluştuğu ortak payda kahkahalar içinde gülmemiş olmalarıydı…

        Ardı sıra gelen hüzün ve acı dolu olaylar gülmemizin önüne geçmiş olabilir.

        HIÇKIRIKLAR İÇİNDE NE ZAMAN AĞLADINIZ?

        Peki, hıçkırıklar arasında en son ne zaman ağıladınız?

        Kendime de aynı soruyu yönelttim…

        Okuma tutkusu ve doğayı koruma başta olmak üzere, yaşamımın her aşamasında önemli yeri ve öğretisi olan kuzenim Prof. Dr. Ali Naki Selmanpakoğlu’nu bu hafta Hak yoluna uğurlarken fark ettim…

        Üzüntüden içim yanıyordu, ama bir türlü gözümden yaş gelmiyordu…

        Gözpınarlarım kurumuştu…

        Çevremdeki insanların ağırlıklı bölümünde de benzer durum söz konusuydu…

        Üzüntüleri her halinden beliydi, ama hıçkırarak ağlayan yoktu.

        Bir süre önce yakın bir arkadaşımın babasının, diğerlerinin de anne ve kardeşinin cenazesinde benzer durumla karşılaşmıştım…

        Acı içindeydiler ama hıçkırarak ağlayan yok denecek kadar azdı…

        Genç yaşta Hakk’a yürüyen; yaşını epey almış olan için de durum farklı değildi…

        İNSAN ÜÇ DURUMDA GÖZYAŞI DÖKÜYOR

        Peki, insanlar neden ağlar?

        Önceki gün The New York Times’ta Dana G. Smith’in bu soruyla başlayan bir makalesinin başlığını görünce merakla okumaya başladım…

        Bilim insanlarıyla yaptığı görüşmeler neticesinde ulaştığı neticeye göre, Duygusal gözyaşları döken tek canlı türü insan… Ağlamak, özünde insani bir deneyimdir…”

        Yine bilim insanlarına dayanarak, diğer canlıların da gözyaşı bezinin olduğunu belirtiyor ve canlıların üç durumda gözyaşı döktüğüne vurgu yapıyor…

        Dolayısıyla her canlı öncelikle iki takım gözyaşı üretiyor; bazal ve refleks…

        Bazal gözyaşları, vücudun yaşamını sürdürmesi için gerekli olan ıslaklığın ortaya çıkmasını sağlıyor, yağlama yapıyor…

        Göz yapısının ihtiyaç duyduğu korunma ve yaşamını devam etmesine katkı veren yağlamayı yapıyor.

        Diğerinde ise vücudu korumaya odaklı bir refleksle gözyaşı harekete geçiyor; gözü tahriş eden yabancı madde, toz gibi nedenlerle karşılaştığında koruma amaçlı akmaya başlıyor.

        İnsanlar üzgün, sinirli, bunalmış, mutlu veya duygulanmış olduklarında da duygusal gözyaşı adı verilen üçüncü bir tür gözyaşı döküyor…

        İNSANIN EN ÖNEMLİ HASLETİ

        Bilim insanları, üçüncüsünün insanı, diğer canlılardan ayıran önemli hasletlerinden biri olarak görüyor…

        Devamında aktardığı bilgiler de öğretici…

        Buna göre insanoğlunun, üzgün, sinirli, mutlu veya duygulanmış olduğunda bezlerin gözyaşı üretmesi için gelen talimat da beyinden tek noktadan yollamıyor.

        Örneğin, soğan doğrarken veya toz kaçtığında oluşması için gözyaşı bezlerine gönderilen talimat beynin başka bir bölgesinden gelirken, duygusal film izlerken akan gözyaşının talimatını bir başka bölge yolluyor.

        Salgılanan ekstra sıvı çoğunlukla beyin sapındaki hücreler tarafından düzenlenen ve kaşların altında bulunan özel gözyaşı bezlerinden geliyor…

        Gözlerdeki sinirler beyin sapına, onları rahatsız eden şeyi temizlemek için gözyaşlarına ihtiyaç duyulduğunu bildiriyor; onlar da gözyaşı bezlerine aktarıyor…

        Bilim insanları, duygusal gözyaşları için talimatın da beynin bir başka bölümünden beyin sapı hücrelerine yollandığını ve aktive ettiğini düşünüyor.

        DUYGUSAL AĞLAMAYA İNSAN, EVRİMLE ULAŞTI

        Dikkatimi çeken bir diğer durum da hayvanların sadece sıkıntı veya acı içinde olduklarında ağlamalarına karşın, insanların duygusal ağlama yeteneğine sahip olmaları…

        Uzmanlar, insanoğlunun evrimleşme sürecinde bu yetisine kavuştuğu görüşünde…

        İlginç olan ise insan yavrularının hayatlarının ilk birkaç haftasında gözyaşı dökme yetisine kavuşamamış olmaları…

        ESNERKEN NEDEN GÖZYAŞI DÖKERİZ?

        Tabii bunların dışında esnerken, gülerken veya kusarken de gözyaşı döküyoruz; bunun nedeni nedir?

        Aktardıklarına göre, bu eylemler yüz kaslarımızda buruşma eylemine neden oluyor ve o da gözbebeklerine baskı uygulayarak gözyaşı bezlerinin uyarılmasını sağlıyor…

        Yaşlandıkça da insanların ağlaması azalıyor…

        Çünkü yaşlandıkça ağlamamıza yol açan nedenler değişiyor; düşüp dizimizi acıtma dönemi bitiyor, dondurmamız elimizden düşmüyor…

        Fiziksel acıya karşı daha az, ama duygusal bağlara tepkiden kaynaklı olarak daha çok ağlama gereği duyuyoruz…

        Bilim insanlarının bu aşamada önemli bir tespiti daha var…

        Üzüntü, ağlamayla en çok ilişkilendirilen duygu olsa da birçok gözyaşlı deneyimin ortak noktası çaresizlik veya güçsüzlük hissinden kaynaklanıyor.

        Bu güçsüzlük hissi genellikle hayal kırıklığı gözyaşlarına yol açıyor…

        Eğer ardından üzüntü duyduğunuz kişi yaşamında güçlü bir kimlik oluşturduysa, ona saygı duyuluyorsa işte o zaman ağlamak çaresizlik olarak görüldüğü için beynimizin bir başka bölümü gözyaşına engel oluyor…

        Gözyaşlarımızın bazen kurumasının asıl nedeni de buna dayanıyor…

        Saygı, hürmet ve sevgi…