Başıboş köpekler için çıkartılan ve resmî adı “Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” olan yasaya toplumun birçok kesiminden tepkiler gelmeye devam ediyor. Dün de bazıları meşhur olan ama çoğunun ismini ilk defa işittiğim 130 yazar ve edebiyatçı, kanunun iptali için Meclis’e çağrı yaptı.
Evinde dört ayaklı birkaç dostu ile beraber yaşayan benim ve benim gibi hayvanseverlerin bir yerde “köpek katliamı” mânâsına gelen bu kanunu hoş karşılaması asla mümkün değildir!
Fakat, ortada bir de hakikat var: Başta çocuklar olmak üzere birçok kişi başıboş köpeklerin saldırısına uğrayıp yaralandıkları ve hattâ hayatlarını kaybettikleri için artık mutlaka bir tedbir alınması gerekiyor. Bir yanda hayvan dostları, diğer yanda da çocukları yahut yakınları köpeklerin kurbanı olmuş felâketzedeler var; iki taraf da kendi açılarından haklı, hele kurbanları ailelerine karşı çıkmak hiç doğru bir hareket değil, zira ateş düştüğü yeri yakar!
O halde alınması gereken tedbir nasıl olmalı? Başıboş ve saldırgan hayvanlar yüzünden memleketteki köpeklerin tamamı mı katledilmeli, yoksa başka bir yol mu bulunmalı?
Gönül elbette başka bir çare bulunmasını ve masum hayvanların hayatlarına kastedilmemesini istiyor ama tam bir çözüme varmak hayli zor. Üstelik bu sıkıntı öyle son senelerde ortaya çıkmış değil; yüzyıllar öncesinden, tâââ Osmanlı asırlarından buyana devam eden ve halli son derece müşkil olan bir dert!
Bu derde son verebilmek için son birkaç asır içerisinde her türlü yol denenmiş, meselâ İstanbul’da ne kadar sokak köpeği varsa mavnalarla Hayırsızada’ya gönderilip orada bırakılmış, hayvanlar açlıktan birbirlerini yemişler ama yine de bir neticeye varılamamıştı.
GÖZDEN KAÇAN BİR GENELGE
Geçmişte sokak köpekleri meselesinin halli için alınan fakat bugünkü vaziyete bakıldığında işe yaramadığı anlaşılan, pek telâffuz edilmeyen ve dolayısı ile az bilinen bir başka karar daha var: Eski ismi “Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâleti” olan Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın Resmî Gazete’de 13 Haziran 1932’de, yani Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı döneminde yayınladığı “Köpeklere karşı alınacak tedbirler hakkında” başlıklı “tamim”i, yani genelgesi...
Sonraki senelerde Başbakanlık makamına gelen Dr. Refik Saydam’ın Sağlık Bakanı olduğı sırada hazırlanan genelgede kuduz vak’alarının artması üzerine, köpeklere karşı genel bir mücadeleye girişilmesi gereği hakkında ilgililerin dikkatleri çekiliyor ve başıboş bütün köpeklerin “itlâf edilmeleri”, yani “öldürülmeleri” öngörülüyordu!
Ama, o günlerdeki köpek saldırıları ile şimdi meydana gelenler arasında önemli bir fark vardı: Bugün sıkıntının “başıboş” köpeklerden kaynaklanmasına rağmen genelgenin çıkartıldığı 1932’de halkı ısıran köpeklerin çoğu “sahipli” idiler!
Genelge oldukça sert idi. Daha ilk maddede “Sahipsiz bütün köpeklerin “itlâf edilecekleri”, yani “öldürülecekleri” söyleniyor, sahipli köpeklerin sokağa maskesiz çıkartılmaları yasaklanıyor, maskesi olmayan köpeklerin de itlâf edilecekleri duyuruluyordu.
Sağlık Bakanlığı’nın köpekler konusunda aldığı daha başka sert tedbirleri burada tek tek yazmıyorum, merak edenler aşağıda Resmî Gazete’deki görüntüsünü yayınladığım genelgeyi okuyup öğrenebilirler...
Bundan 92 sene önce, Atatürk döneminde çıkartılan köpeklerin itlâfı ile ilgili genelge bir işe yaramamış olmalı ki, işler bugün bu noktaya geldi!..
Velhâsıl, bu derdin devâsını bulabilmek çok, ama çok zordur ve tarih, sokak köpekleri meselesinin halli için ne yapılırsa yapılsın, nasıl bir çaba gösterilirse gösterilsin, maalesef bir çözüme varılamayacağını açıkça göstermektedir!
Köpeklerin itlâfı hakkında Resmî Gazete’de 13 Haziran 1932’de, yani Atatürk döneminde yayınlanmış olan genelge.