Türkiye günlerden buyana kutuplaşmanın mükemmel bir örneğini yaşıyor ve yeni mezun teğmenlerin kılıçlı yeminlerini tartışıyor...
Tartışmalar beni hiç şaşırtmadı, zira şayet tartışılmasa ve her kafadan ayrı bir ses çıkmasa idi ortada bir tuhaflık var demekti.
Basında ve sosyal medyada “yemin” yahut “and” diye bahsedilen bu metin, ilk defa 1995’te okunan “mezuniyet andı” idi; 28 Şubat sürecinde tören yönergesine, yani mevzuata girmiş ve daha sonra çıkartılmıştı.
Bu andın okunduğu kılıçlı gösterinin sebebi de bellidir: 15 Temmuz sonrasında yeniden formatlanan askerî okullara kabul edilen öğrenciler bazı çevrelerde “cemaatçi-tarikatçi” diye yaftalandılar. En yüksek ses, başında bulundukları askerî kurumlara kendi komutanlık dönemlerinde cemaatin sızmasını engelleyememiş olan emekli subaylardan, paşalardan ve amirallerden geliyordu.
Askerî talebeyi baştan “cemaatçi, tarikatçi, aksubay” diye suçlayan bu kişiler, daha sonra sosyal medyada bir “Tarikatçi olmadığınızı gösterin” edebiyatına giriştiler.
Kılıçlı yemin, askerî öğrencileri hedef alan işte bu psikolojik baskıların neticesidir! Okula kabul edildikleri andan itibaren tarikatçilikle suçlanan ve “Şayet değilseniz olmadığınızı kanıtlayın” diye doldurulan üniformalı gençler, kendilerinden beklenen ispatı disiplini bir yana bırakıp kılıçların altında yemin ederek gösterdiler! Üstelik bu disiplinsiz harekette sürü psikolojisi de devreye girdi, Kara Harp Okulu’ndan diplomalarını alan bazı Senegalli, Libyalı, Moğol, Bosnalı öğrenciler kılıçlarını çekip Türk arkadaşları ile beraber “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atıp mevzuattan çıkartılan yemin ettiler!
Meselenin bir başka tuhaf tarafı daha var: Harbokulu öğrencilerini düne kadar “tarikatçi” olmakla suçlayanlar, kılıçlı yemin hadisesinden sonra, aynı öğrencileri şimdi “Atatürkçü teğmen” diye alkışlıyorlar ve seneler süren baskıların neticesinde bir disiplinsizlik meselesinden ibaret olan hadise başka mânâlar verilerek köpürtülüp farklı boyutlara taşınıyor..
ERHAN HOCA FAKTÖRÜ
Ve, bu olup bitenlerin ardından yine aynı çevreler hedefe bütün askerî okulların bağlı olduğu Millî Savunma Üniversitesi’nin rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu’yu yerleştiriyor ve bütün bu olup bitenlerin sorumluluğunu onun üzerine yıkmaya çalışıyorlar...
Dolayısı ile, “Tarihin Arka Odası”nı senelerce beraber yaptığımız Erhan’ın rektörlük dönemi hakkında birkaç söz etmek bana farz oldu:
Askerî okulların sızıntılarla delik deşik edilip çökmüş olan eğitim sistemi Prof. Afyoncu’nun rektörlüğü sırasında yenilendi! Asker ile sivilin birlikte çalışması sağlandı, askerî okul binaları elde tutuldu, eskimiş olanları yeniden inşa edildi. Daha önce askerî okulların dekanlıklarına yüksek lisansı bile olmayan kurmay albaylar veya generaller getirilirken, dekanlık görevi bu dönemde sivil profesörlere verildi. Askerî eğitim güçlendirildi, meselâ okullarda daha önce müfredattan her nedense çıkartılan istihbaratın, vesairenin öğretilmesine tekrar başlandı. Kurmaylık sistemi de yenilendi ve ileri memleketlerdeki gibi kademeli hâle getirildi.
Seveni, sevmeyeni, dostu, düşmanı, herkes bilsin: Askerî eğitimdeki bütün bu yenilikleri hayata geçiren Prof. Dr. Erhan Afyoncu görevine devam edecek!