Ertuğrul Özkök’ün Suriye meselesinden bahseden “Kader, İsrail ile bizi komşu yaptı” başlıklı yazısının kısa bir bölümünü imlâsına, noktalama işareti fukaralığına ve bir-iki Türkçe hatasına hiç dokunmadan naklediyorum:
“Sorum şu:
Şefik el-Müeyyet el-Azm kimdir?
Veya Abdülhamid ez-Zehravi…
O kimdir mesela…
Rüştü eş-Şam…
Ömer el-Azzam…
Şükrü ey-Aseli…
Selim Anmad Abdul Hadi…
Ve Rafik Salloum…
Bu sonuncusu bir şairdir.
Yukarıdakilerden üçü eski Osmanlı Meclisi Mebusan’ın milletvekili.
Biri gazeteci…
Bunlar 6 Mayıs 1908 günü Şam’da Osmanlı Paşası Cemal Paşa’nın emriyle idam edilen 7 Arap milliyetçisinin adıdır”.
Yazı daha sonra Ertuğrul Özkök’ün Suriye hakkındaki yorumları ile devam ediyor...
Ama siz siz olun, Özkök’ün yazısının yukarıda alıntı yaptığım kısmına sakın inanmayın, zira bu cümlelerde dünya kadar yanlış vardır ve yazdıklarına itimad ettiğiniz takdirde son derece hatâlı bilgiler edinirsiniz!
Ertuğrul Özkök’ün yazısındaki yanlışları aşağıda sıralayacağım ama önce, sözünü ettiği idamların arka plânını anlatayım:
İNGİLİZ VE FRANSIZ DESTEKLİ ÖRGÜTLER
Arap dünyasında 20. yüzyılın ilk senelerinden itibaren bağımsızlık hareketleri güçlenmiş ve bu maksatla çok sayıda siyasî örgüt kurulmuştu...
Örgütlerin başında, sürgündeki bazı Suriyeliler’in 1912’de Kahire’de oluşturdukları ve Suriye’nin bağımsızlığı için mücadele veren “El lâ-Merkeziyye” yani “Ademimerkeziyet” cemiyeti geliyordu…
El lâ-Merkeziyye’nin daha sonra Şam’da “Cemiyetü’s-Suriyetü’t-Arabiyye” yani “Suriye Arap Cemiyeti” ismi ile bir şubesi kuruldu ve devrin önde gelen Arap aydınları buraya üye oldular. El lâ-Merkeziyye’nin iç çekişmeler yüzünden gücünü kaybetmesi üzerine de, Suriye Arap Cemiyeti ön plana çıktı.
İttihad ve Terakki Partisi’nin liderlerinden kabul edilen ve Suriye’yi Birinci Dünya Savaşı senelerinde hem vali, hem de Dördüncü Ordu Kumandanı olarak hükümdar gibi idare eden Cemal Paşa, Arap ayrılıkçı hareketlerini önceleri görmezden geldi. Ama, dünya savaşının ilânından sonra İngiltere ile Fransa’nın boşalttıkları konsolosluk binalarında yaptırdığı aramalarda Arap cemiyetleri ile yabancı diplomatlar arasında çok sayıda yazışma ortaya çıkınca sessiz kalamadı. Belgelerden, bağımsızlık için faaliyet gösteren örgütlerin başında Suriye Arap Cemiyeti’nin geldiği anlaşılıyordu ve cemiyetin isyan bildirileri de ele geçirilmişti. Bildirilerde Türk yönetiminin Araplar’a sadece “kan ve acı” getirdiği söylenmekte, Suriyeliler vergi vermeyip silâh satın alarak Türk askerlerine karşı mücadeleye davet edilmekteydi ve bu işleri yapanların arasında Arap dünyasının önde gelen entellektüelleri ile beraber Osmanlı Parlamentosu’nun bazı Arap üyeleri ve Arap gazeteciler de vardı.
Cemal Paşa, yabancı diplomatlarla temasta oldukları belirlenen Arap aydınlarından yakalatabildiklerini şimdi Lübnan’ın sınırları içerisinde bulunan Âliye kasabasında kurduğu bir askerî mahkemeye sevketti. Neticede 34 kişi idama mahkûm oldu ve ele geçirilemeyen 52 kişi hakkında da gıyabî idam cezası verildi.
Paşa, ayrılıkçıların gözünü korkutmak maksadıyla idamları iki parti hâlinde, iki farklı şehirde infaz ettirdi: 10’u Müslüman ve biri Hristiyan on bir mahkûm Beyrut’a götürüldü ve 20 Ağustos 1915’te burada asıldı; sekiz buçuk ay sonra, 6 Mayıs 1916’da da 17’si Müslüman ve dördü Hristiyan olan 21 kişinin bir kısmı yine Beyrut’ta, bazıları da Şam’ın Merce Meydanı’nda darağacına çıkartıldı. 34 mahkûmun ikisi kaçmıştı, neticede 32’si idam edilebildi ve hemen ardından da mahkûmların aileleri başta olmak üzere binlerce Arap, Anadolu’nun değişik yerlerine sürgüne gönderildi!
Arap, özellikle de Suriyeli entellektüeller arasında uzun seneler mevcut olan Türk nefretinin öncelikli sebebi Cemal Paşa’nın İstanbul’un uyarılarına kulak asmadan yaptırttığı bu idamlardır. Paşa, Araplar’ın gözünde “es-Seffah”, yani “kan dökücü”dür; 6 Mayıs da Suriye ile Lübnan’da “Şehidler Günü” ilân edilmiştir ve idamların yapıldığı Merce ile Burc Meydanları’nda inşa edilen anıtların önünde o gün törenler düzenlenmesi âdettendir....
Ertuğrul Özkök’ün sözünü ettiği ama bahsederken hadisenin tarihinden şahıslarına kadar dünya kadar yanlış yaptığı idamlar işte bunlardır...
YEDİ DEĞİL, 32 KİŞİ İDAM EDİLDİ!
Şimdi, Özkök’ün “Sakın inanmayın” dediğim yazısının girişindeki hatâları sıralayayım:
* İdam edilenler Ertuğrul Bey’in yazdığı gibi yedi değil, 32 kişidir!
* Bu idamlar, Ertuğrul Bey’in söylediğinin aksine 6 Mayıs 1908’de değil; iki parti hâlinde, ilki 20 Ağustos 1915’te, diğeri de 6 Mayıs 1916’da, yani Özkök’ün yazdığı tarihten yedi ve sekiz sonra yapılmıştır.
* Özkök, bahsettiği yedi isimden sadece üçünü doğru yazmıştır, geri kalan dört isim ise lime limedir: “Rüştü eş-Şam”ın doğrusu “Rüştü eş-Şem’a”dır; “Şükrü ey-Aseli”nin “Şükrü el-Aselî” olması gerekir, “Selim Anmad Abdul Hadi” adının aslı da “Selim Ahmed Abdülhadi”dir.
* Bitmediiii! İdam edilenler arasında “Ömer el-Azzam” isimli bir zât yoktur, sanki başkasından bahsediliyormuşcasına yazılan ismin doğrusu “Ömer el-Cezairî”dir.
* İdam listesindeki Osmanlı Meclis-i Mebusânı’nın üyeleri, yani milletvekilleri de Ertuğrul Bey’in iddia ettiği gibi üç değil, dört kişidir!
“ERRARE HUMANUM EST”, YANİ “BEŞER ŞAŞAR” AMA...
Basınımızın en büyük dertlerinden biri, kalem ve çene erbâbının kendi kültürüne âşina olmadan yazıp konuşmasıdır!
Dolayısıyla, Ertuğrul Özkök gibi Türk basınının hakikaten en entellektüel mensuplarından biri bile Suriye konusunda yazdığı makalenin sadece girişinde bu kadar hatâ yaparsa, TV’lerde her gece ellerindeki süpürge sopaları ile harita başında ahkâm kesen beşik ulemâsının devirdikleri çamların cesametini hayal etmeye çalışın!
Cemal Paşa, idam kararlarını veren mahkemenin evrakını “Âliye Dîvân-ı Harb-i Örfîsi’nde Rüyet Olunan Mes’ele-i Siyasiye Hakkında İzahat”, yani “Âliye Sıkıyönetim Mahkemesi’nde Görülen Siyasî Mesele Hakkında İzahat” ismi ile kitap olarak yayınlatmış ve Fransızcası ile Arapçasını da neşrettirmişti. Kitap birkaç defa yeni yazıya da nakledildi ama eski harfleri biliyor iseniz, bu ilk baskıyı okuyun!